20 Ekim 2020 Salı

AB, BATI BALKANLARDA YAŞADIĞI GÜVEN KAYBINI TELAFİ ETMEYE ÇALIŞIYOR


Avrupa Komisyonu, altı Batı Balkan ülkesi (Karadağ, Sırbistan, Kuzey Makedonya, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Kosova) ile Türkiye’nin son bir buçuk yılda AB ile bütünleşme yolunda kaydettikleri mesafeyi değerlendiren ve sonraki yıl içerisinde odaklanmaları gereken öncelikleri ortaya koyan ülke raporlarından oluşan Genişleme Paketi’ni 6 Ekim 2020 tarihinde açıkladı. Komisyonun, ilkbaharda açıklamayı planladığı Genişleme Paketi, COVID-19 salgını nedeniyle sonbahara ertelenmişti. 2020 Genişleme Paketi, şubat ayında genişleme metodolojisine Üye Devletlerin ağırlığını artıran ve sürecin geri işletilebileceğini vurgulayan değişiklikler getiren Ursula von der Leyen başkanlığındaki yeni dönem Avrupa Komisyonunun ilk genişleme paketi olması sebebiyle önem taşımaktaydı.


VON DER LEYEN KOMİSYONU’NUN BATI BALKANLAR SİCİLİ


Batı Balkanlarda barışın ve istikrarın korunmasını AB’nin güvenliğine jeostratejik bir yatırım olarak gören von der Leyen Komisyonu, Genişleme ve Komşuluktan Sorumlu Komisyon Üyesi Olivér Várhelyi’nin kendi sözleriyle “göreve geldiği ilk günden beri Batı Balkanları öncelik olarak belirlemiş durumda”. Komisyon bu çerçevede; genişleme sürecinin reforme edilerek güçlendirilmesi, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelere başlanması ve bölgedeki ekonomik toparlanmanın hızlandırılmasından oluşan üç aşamalı bir plan çizmişti. Hatırlanacağı üzere, Fransa’nın genişlemede köklü bir reform ihtiyacı olduğunu öne sürerek Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelere başlanmasını veto etmesi nedeniyle yaşanan açmaz, von der Leyen Komisyonu göreve geldiğinde AB’nin siyasi gündemindeki acil konulardan birini oluşturuyordu. Komisyonun olumlu görüşüne rağmen çıkmaza giren AB süreci, özellikle 2018’de Yunanistan ile imzalanan Prespa Anlaşması sonucunda 27 yıllık isim sorununu çözen ve milli kimliğini yeniden tanımlamasını gerektiren zorlu bir uygulama sürecinin sonunda ismini değiştiren Kuzey Makedonya’da hayal kırıklığı yaratmıştı. Geniş perspektifte ise AB’nin Batı Balkanlardaki kredibilitesine ağır bir darbe indirmiş ve bölge dışı aktörlerin Batı Balkanlardaki nüfuzlarını artırma ajandasına önemli bir fırsat sunmuştu.

Bu arka plan karşısında, 5 Şubat 2020 tarihinde “daha inandırıcı, öngörülebilir, dinamik ve siyasi bir katılım süreci” mottosuyla genişleme metodolojisinin reforme edilmesi, von der Leyen Komisyonu’nun genişleme politikası kapsamındaki ilk önemli girişimini oluşturmuştu. Reformların izlenmesinde AB başkentlerinin ağırlığını artıran ve reform ivmesinde yavaşlamanın yol açabileceği olumsuz sonuçlara odaklanan bu metodoloji, Fransa’nın çekincelerinin giderilmesinde etkili olmuştu. AB Konseyi tarihi bir karara imza atarak nihayet, AB’nin bekleme odasındaki Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelere başlanmasına  25 Mart 2020 tarihinde yeşil ışık yakmıştı. Bu kararın, AB için benzeri görülmemiş bir sınama ortaya koyan koronavirüs salgınının patlak verdiği dönemde alınmış olması, Birliğin kriz döneminde dahi jeopolitik kararlar alma irade ve kabiliyetine sahip olduğunun bir göstergesi olarak yansıtılmıştı. 6 Mayıs 2020 tarihinde düzenlenen Zagreb-AB Batı Balkanlar Sanal Zirvesi, AB liderlerini Batı Balkanlardaki mevkidaşlarıyla yirmi yıl içerisinde dördüncü kez bir araya getirmiş, bölge ülkelerinin hazırlık düzeyi konusunda süregelen görüş ayrılıkları nedeniyle genişlemenin adının dahi geçmediği bu zirvenin sanal olarak toplanabilmesi bile Batı Balkanların AB için öneminin bir göstergesi olarak kabul edilmişti.


BATI BALKANLARA EKONOMİ VE YATIRIM PLANI AÇILIMI


Konseyin Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelerin başlamasına onay vermesini takiben temmuz ayında iki ülkenin müzakere çerçeve belgelerinin sunulmasıyla Batı Balkanlar ajandasındaki ilk iki aşamayı büyük ölçüde tamamlayan Komisyon, 6 Ekim 2020 tarihinde bölgenin ekonomik gelişimi için bir ekonomi ve yatırım planı sunarak üçüncü aşamaya geçmiş oldu. Komisyon, Zagreb Zirvesi’nden önce COVID-19 krizinin ekonomi ve sağlık sistemi üzerindeki acil etkilerinin ele alınmasında bölge ülkelerine destek vermek amacıyla 3,3 milyar avro tutarında kaynağı harekete geçireceğini duyurmuştu. Genişleme Paketi ile eş zamanlı olarak açıklanan Batı Balkanlar Ekonomi ve Yatırım Planı ise hiçbiri işleyen piyasa ekonomisi olarak nitelendirilmeyen, kırılgan Batı Balkan ekonomilerinin uzun vadede toparlanmasını ve AB’ye yakınlaşmasını desteklemeyi hedefliyor.

Planda, 2021-2027 mali döneminde katılım öncesi mali yardım (IPA III) kapsamında bölgeye 9 milyar avro tutarında kaynak aktarılması öngörülüyor. Altyapı ve ulaşım, temiz enerji, çevre, dijital altyapı ve bölgede ciddi bir sorun teşkil eden beyin göçü olgusunun ele alınması amacıyla özel sektöre ve insan sermayesine yatırım desteklenecek öncelikli alanlar arasında. “Batı Balkanlar Garanti Aracı”nın oluşturulmasıyla bölgenin yatırım kapasitesinin 20 milyar avroya çıkarılması ve Batı Balkanların bir yatırım üssü haline getirilmesi hedefleniyor.

Ekonomi ve Yatırım Planı kapsamında dikkat çeken bir diğer unsur ise iyi yönetişim ve reformların ekonomik kalkınmanın temeline yerleştirilmesi. Planda, bölgede yatırımların ve ekonomik kalkınmanın ancak AB temel değerleri doğrultusunda uygulanacak  reformlarla mümkün olduğunun altı çizilirken, yapısal reformlar, hukukun üstünlüğü, yolsuzlukla mücadele ve kamu yönetimi alanlarında atılacak adımların; girişimcilik, istihdam ve sürdürülebilir kalkınma için elverişli ortamın yaratılması açısından elzem olduğu vurgulanıyor.

Plana ek olarak yayımlanan “Batı Balkanlar Yeşil Gündemi”  ise von der Leyen Komisyonu’nun en önemli girişimleri arasında yer alan Avrupa Yeşil Mutabakatı’na paralel bir yaklaşımla yeşil düzene geçiş sürecinin ve iklim değişikliği gibi sınamaların müşterek şekilde ele alınması için bir yol haritası sunarak, tüm alanlardaki eylemlerde Avrupa’nın 2050’ye kadar ilk iklim nötr kıta olması hedefinin gözetilmesini zorunlu kılmayı amaçlıyor.


BATI BALKAN ÜLKELERİNİN AB YOLUNDA SON BİR YILI


Avrupa Komisyonunun analizine göre, yolsuzlukla ve örgütlü suçlarla mücadele dâhil olmak üzere hukukun üstünlüğü alanındaki eksiklikler ve bunlara eşlik eden siyasi irade eksikliği Batı Balkanların endemik sorunu olmayı sürdürüyor. Yargı bağımsızlığı ilkesine bağlılık konusuna ilişkin soru işaretleri devam ederken, ifade özgürlüğü ve medya çoğulculuğu ise ilerlemenin en düşük seyrettiği alanları oluşturuyor.

Koronavirüs krizinin her alanda yarattığı benzeri görülmemiş baskıyla hatırlanacak olan bu yıl içinde, genişleme sürecindeki en önemli gelişme, Kuzey Makedonya ile Arnavutluk’un koronavirüs krizinin en akut safhasında müzakerelere başlamak üzere AB Konseyi’nin onayını alması oldu. Müzakere çerçeve belgelerini temmuz ayında sunan Avrupa Komisyonu, Konsey’in onayının ardından iki ülke ile müzakerelere Almanya’nın Dönem Başkanlığı sona ermeden başlanabileceği konusunda umutlu. Bölgenin “Gordion düğümü” olarak anılan, Sırbistan ile 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda, AB arabuluculuğundaki üst düzey diyaloğa temmuz ayında yeniden başlanması da olumlu bir gelişme olarak kayda geçti.

AB Konseyi’nden müzakerelere başlamak üzere koşullu onay alan Batı Balkan ülkelerinden biri olan Arnavutluk, örgütlü suçlarla ve yolsuzlukla mücadele, yargı ve seçim yasası reformu ile azınlıkların korunması alanlarında kararlı adımlar atarak, müzakerelerin resmen başlayacağı ilk Katılım Konferansı’ndan önce bu alanlardaki ek koşulları yerine getirmeye yaklaştı. Bu süreçte, Arnavutluk’ta iktidar ve muhalefet partileri arasında seçim yasasının AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi tavsiyeleri doğrultusunda güncellenmesi yönünde 5 Haziran 2020’de varılan uzlaşı Komisyonun takdirini kazandı. Yargı reformuna ve örgütlü suçlarla ve yolsuzlukla mücadeleye de hız veren Arnavutluk, aynı zamanda bu çabalarını büyük çaplı uluslararası operasyonlarla destekledi. Haziran 2014’ten bu yana aday ülke statüsünde bulunan Arnavutluk’un, bu ivmeyi sürdürerek belirlenen koşulları karşılaması büyük önem taşıyor. Katılım müzakerelerine başlamayı bekleyen diğer ülke olan Kuzey Makedonya ise yargı reformu ve yolsuzlukla ve örgütlü mücadele de dâhil hukukun üstünlüğü alanında mesafe kat etmeye devam etti.

Bölge ülkeleri arasında AB ile bütünleşme sürecinde en ön safhada yer alan Karadağ, haziran ayında Rekabet faslının müzakereye açılmasıyla, Temmuz 2012’de başladığı katılım müzakereleri sürecinde 33 faslın tamamını açmış, üç faslı da geçici olarak kapatmış oldu. Komisyonun değerlendirmesine göre, otuz yıldır ülkeyi yöneten Demokratik Sosyalist Parti’nin ağustos ayındaki seçimleri kaybetmesinin ardından kırılgan bir geçiş döneminde olan Karadağ’ın, müzakerelerin gidişatının temel parametresi kabul edilen hukukun üstünlüğü alanını kapsayan 23’üncü ve 24’üncü fasıllardaki geçici kriterlerin karşılanması yönünde reform adımlarını hızlandırması gerekiyor. Medya bağımsızlığı, yargının bağımsızlığı ve hesap verebilirliği konusundaki eksiklilerin giderilmesi ve insan haklarının kamu politikalarının tüm boyutlarına entegre edilmesi ihtiyacı ise güncelliğini koruyor.

Katılım müzakereleri süreci devam eden Sırbistan için, iktidardaki koalisyonun zaferiyle sonuçlanan 21 Haziran tarihli seçimler sonucunda yenilenen parlamentonun, muhalefetin yeterince temsil edilmemesi nedeniyle, siyasi çoğulculuğu yansıtmaması Komisyonun temel eleştirisini oluşturdu. Komisyona göre, anayasa ve yargı reformlarının seçimler sonrasına bırakılması olumsuz sonuçlara yol açarken, yargıya siyasi müdahale endişe yaratmaya devam etti. Komisyonun değerlendirmesine göre, 2014 yılında başladığı müzakerelerde bugüne kadar 18 faslı açan (ve iki faslı kapatan) Sırbistan’ın yeni fasılları müzakereye açabilmesi için hukukun üstünlüğü ve siyasi kriterler alanındaki reformları derinleştirmesi büyük önem taşıyor. Seçim sisteminde süregelen eksikliklerin, tüm paydaşlarla kapsayıcı bir siyasi diyalog içerisinde ele alınarak, bir sonraki seçime kadar giderilmesi Komisyonun Belgrad’dan beklentileri arasında üst sırada yer alıyor.

Potansiyel aday ülke Bosna-Hersek ise, koşulluluk politikasının gözden geçirilmesi sonucu nihayet Şubat 2016’da yaptığı AB üyelik başvurusuna ilişkin, geçen yıl açıklanan Komisyon görüşünde ortaya koyulan 14 öncelikte ilerleme sinyalleri vermeye başladı. Bosna-Hersek’in müzakerelere başlayabilmesi için, Komisyon 2019’da, demokrasi, temel haklar, hukukun üstünlüğü ve kamu yönetimi reformu alanlarında 14 öncelikte ilerlemesi ve sürdürülebilir bir sicil oluşturması gerektiğini vurgulamıştı. Mostar’da seçimlerin yapılması ve ulusal savaş suçları stratejisinin kabul edilmesi olumlu gelişmeler olarak kayda geçerken, Komisyon, hukukun üstünlüğü ve halkın yargı sistemine güveninin yeniden tesis edilmesi başta olmak üzere diğer tüm önceliklerin ele alınması için daha fazla çabaya ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Komisyonun değerlendirmesine göre, AB üyeliğinin yükümlülüklerini üstlenmede erken aşamada olan Bosna-Hersek’te anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmeyi sürdürürken, siyasi çekişmeler parlamentonun işleyişini sıkça felce uğrattı. Medya ve ifade özgürlüğü, kamuda siyasileşmenin önlenmesi, yolsuzlukla ve örgütlü suçlarla mücadele gibi alanlardaki önemli eksiklikler varlığını sürdürmeye devam etti.

Potansiyel aday ülke Kosova ile ilgili olarak, son bir yıl içerisinde iki hükümet değişikliğine ve erken seçimlere sahne olan ülkedeki değişken siyasi iklimin AB reform gündemi için elverişli bir ortam oluşturmadığı tespiti ön plana çıktı. Kosova’nın, Sırbistan ve Bosna-Hersek’ten ithal edilen mallara uyguladığı %100’lük gümrük tarifesini nisan ayında kaldırması ve bu sayede, AB arabuluculuğundaki üst düzey Belgrad-Priştine diyaloğunun yeniden başlaması, Komisyonun değerlendirmelerine olumlu şekilde yansıyan gelişmeleri oluşturdu. Batı Balkan ülkeleri arasında vatandaşları AB’ye seyahatte vize serbestliğinden yararlanmayan tek ülke olan Kosova’nın, vize serbestliği için gerekli koşulları karşılamayı sürdürdüğünü yineleyen Avrupa Komisyonu, Kosova’nın vize serbestliği hedefine olan bağlılığını yineledi.

Von der Leyen Komisyonu’nun ilk genişleme paketi olması itibarıyla önem taşıyan 2020 Genişleme Paketi, genişleme politikası kapsamındaki ülkelerde beklenen ilgiyi görmedi. Bir dönem AB’nin ve genişleme ülkelerinin ortak ajandasındaki en önemli olaylardan biri olarak görülen Genişleme Paketi’nin açıklanması, bu ülkelerin yılan hikâyesine dönerek belirsizleşen AB süreçlerine de paralel olarak önemini giderek yitiriyor. 2015’te Juncker Komisyonu tarafından ülke raporlarının metodolojisinde yapılan iyileştirmeye rağmen, Komisyonun reformlara rehberlik etmesi gereken tavsiyelerinin, 100 küsur sayfalık raporlardaki detaylar arasında kaybolmasının da bunda büyük payı var. Ansiklopedi cildiyle yarışan boyuttaki raporlarda benimsenen aşırı detaycı yaklaşım, Graz Üniversitesi Jean Monnet Profesörü Florian Bieber’in de belirttiği gibi, büyük resmi görmeyi zorlaştırıyor. Bieber’e göre, bu yılki Genişleme Paketi, ülke raporlarını Komisyonun şubat ayında sunduğu yeni genişleme metodolojisindeki unsurları yansıtan şekilde düzenlenmesi açısından da kaçırılmış bir fırsat oluşturuyor.


(Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı)



8 Eylül 2020 Salı

KOCA YUSUF GÖNÜLLERDE YAŞIYOR




Bulgaristan‘da yaşayan soydaşlarımız bir kez daha cihan pehlivanımız Koca Yusuf’un manevi huzurunda, gönül nöbetindeydi. Gerek ülke içinden gerekse de dünyadan birçok STK yöneticisi ve temsilcisinin katıldığı etkinlik Koca Yusuf’un doğduğu Şumnu (Şumen) ili Şeytancık (Hitrino) ilçesi Karalar (Çerna) Köyü’nde gerçekleştirildi. Türk güreşinin gelmiş geçmiş en büyük pehlivanı olarak tarihe geçen Koca Yusuf’un köydeki müze evi ziyaretçiler ile dolup taşarken Koca Yusuf anıtında ise tam bir duygu seli vardı. Güreş antrenmanı yaptığı iddia edilen 450 kiloluk kayanın dikkat çektiği anıtta efsanevi güreşçiye ait bir adet fotoğraf, doğum ve ölüm tarihleri ile Karalar Köyü sakinlerinin mesajı yer alıyor. Mesajda; ‘Deli Ormanın efsanevi dünya güreş şampiyonu. Dünya, güreşi seninle tanıdı. Bulgaristan, Şumnu, Karalar ahalisi ismini saygı ile anar’ sözleri yer alıyor. Koca Yusuf anıtı önünde gerçekleştirilen saygı duruşu ve ardından yapılan selamlama konuşmaları ile başlayan program organizatörlerin yaşanan koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle her yıl yapılan yağlı güreşleri iptal ettiği için oldukça sade idi. Türkiye’den Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu (BRTK) Başkanı Sabri Mutlu ve yönetim kurulu üyeleri ile Manisa Koca Yusuf Derneği Başkanı Süleyman Tuna’nın katıldığı etkinlikte misafirleri ağırlayan Şeytancık Belediye Başkanı Nurettin İsmail yaşanmakta olan pandemi süreci nedeniyle bu yıl temsili olarak etkinlik düzenlemekten üzüntülü olduğunu belirterek ‘’Koca Yusuf  hem Bulgaristan’ın hem de Türkiye’nin değeridir. Tarih yazılan bu yerden Bulgaristan ve Türkiye güreş federasyonları ile turizm bakanlıklarına sesleniyorum. Koca Yusuf etkinliklerini resmi programlarınıza alınız. Tarihin bu mümtaz şahsiyetine hak ettiği değeri vermeliyiz’’ dedi.  

KOCA YUSUF KİMDİR?

Mindere çıkan ve grekoromen güreşi yapan ilk Türk pehlivanı olduğu sanılmaktadır. 1885 yılında Kırkpınar başpehlivanı olmuş; 1894 yılından itibaren Avrupa ve ABD'de devrin en ünlü güreşçileri ile güreşmiştir. 138 kilo sıkletindeki sporcu, 1.88 metre boyundaydı. ABD turnesinden ülkesine dönerken bir gemi kazasında yaşamını yitirdi. Koca Yusuf'un eşi Refiye'den Mehmet ve Hüseyin adında iki çocuğu olmuştur.

'KOCA' LAKABI

Serbest güreşin efsanevi isimlerinden olan Yusuf, iri gövdesi, güreş becerisi, gücü ve sporcu ahlakı ile "Koca" lakabını almıştır. Önceleri doğduğu köyden ötürü "Karalarlı Yusuf", sonra "Şumnulu Yusuf" olarak anılmış, 1896'dan itibaren çırağı "Erikli Mehmet"e "Küçük Yusuf" denilmeye başlanınca kendisine "Büyük Yusuf" denilmişti. Dünyada “Terrible Turk” (Korkunç Türk) olarak tanındı. Kendisinden sonra başka Türk güreşçiler de bu unvanı kullandılar. 1900 yılında Rıza Tevfik 'Güreşte Avrupa Usulü ile Türk Usulü arasındaki Fark ve Müşahebet’ başlıklı yazısında kendisinden Koca Yusuf diye bahsedince yurtta bu isimle anılmaya başlanmıştır.

KOCA YUSUF'UN ABD TURNESİ

Avrupa'da büyük ün kazanınca Amerika Birleşik Devletleri'nden organizatörler onu New York'a davet ettiler. Antonio Pierri ve Doublier ile birlikte gittiği ABD'de menajeri William Brady oldu. Bu ülkede yaptığı 33 karşılaşmada yendiği sporcular arasında George Bothner, Ewan Lewis, Dan McLeod, Tom Jenkins vardır. Chicago’da bir karşılaşmada dünya şampiyonu Evan Lewis’i üst üste iki defa yendikten sonra yurda dönmeye karar verdi. Yaptığı güreşlerde yenilmemesi ve heybeti dolayısıyla ABD’de kendisine The Terrible Turk (Korkunç Türk) unvanı verilmiştir. ABD'ye gelişinden önce hiç yenilgi almayan Yusuf İsmail, 26 Mart 1898'de Ernest Roeber ile yaptığı maçta diskalifiye oldu. Madison Square Garden'da yapılan bu maçta rakibini ringden dışarı atması, Roeber'in öldüğünü düşünen seyircilerin ayaklanmasına ve Yusuf'a karşı linç girişimine neden oldu. Söz konusu maç, spor yazarı Walter Camp tarafından kaleme alınan 1907 tarihli The Substitue: A Football Story adlı romanda anlatılmıştır. İki rakip, Metropolitan Opera Evi'nde 30 Nisan günü tekrar karşı karşıya geldi. Aralarındaki itişmelerden sonra menajerlerinin ringe çıkıp müdahale etmesi sonucu olay büyüyüp yine seyirciler arasında bir ayaklanma dalgası olunca karşılaşma iptal edildi ve bu olaydan sonra Opera Evi güreş karşılaşmalarına kapatıldı.

KOCA YUSUF'UN ÖLÜMÜ

Türkiye'ye dönmek üzere 21 Mayıs 1898'de Fransız bandıralı La Bourgogne transatlantiği ile yola çıkan Koca Yusuf, bindiği geminin 4 Temmuz sabahı New York'un kuzeydoğusundaki Sable Adası'nın 60 mil açıklarında İngiltere bandıralı Cromartyshire şilebiyle çarpışıp batması sonucu tüm yolcular ve mürettebatla birlikte boğularak ölmüştür. Ölümüyle ilgili üç iddia vardır. İlki kaza sonrasında filikalara binen diğer yolcularla birlikte kurtulmaya çalışan Koca Yusuf’un tutunduğu filikadaki diğer yolcuların onun koca gövdesinin sandalı devireceği korkusuna kapılıp kürek ve baltalarla ellerine vurduğu ellerini çekmeyeceğini anlaşılınca da filikadakiler tarafından baltayla bileklerinin kesildiği ve bu nedenle öldüğü, ikincisi Koca Yusuf'un Amerika'da kazandığı güreşlerin ardından kazandığı paraları kâğıt paralara güvenmediği için altına çevirdiği ve bu altınların ağırlığı nedeniyle okyanusta boğulduğudur. Zira bu altınlar 8000 dolar karşılığı 40 kilo altın anlamına gelmektedir. Üçüncüsü geminin başka bir gemiyle çarpışması sonucu gemi batmaya başladı. Koca Yusuf tam gemiyi terk edecekken gemide bulunan demirlerin altına sıkışan çocuğu ve ona yardım etmeye çalışan annesini gördü. Çocuğu çıkarmak için demirleri tutup kaldırdı ve çocuk çıktıktan sonra tekrar bir yıkım oldu ve demirler üzerine doğru meyillendi. Koca Yusuf bu demirleri bıraksa altında kalıp can verecekti ve o demirleri bırakmayıp okyanusta boğularak can verdi. Koca Yusuf’un naaşının Atlas Okyanusu’nda kaybolduğu sanılmaktadır. Ancak şair Sunay Akın’ın Önce Çocuklar ve Kadınlar adlı kitabının “Okyanusa Yenilen Güreşçi” başlıklı bölümünde Azor Adaları'nda mezarının bulunduğu iddiasına yer verilmiştir. Kaza sonrasında civar adalara vuran gemi yolculara ait 20 cesetten pek heybetli değişik kılıklı olanının Koca Yusuf olabileceğini iddia eden yazar, cesedin adadaki kilisenin mezarlığına defnedildiğini belirtmiştir.

ÖLÜMÜNDEN SONRA

Ölümünden sonra adı, şu anda Türkiye Denizcilik İşletmelerine bağlı, Haliç Tersanesinde bulunan 40 Tonluk bir yüzer vince verilmiştir. 2001 yılında basılan Bin Yılın Türkleri Hatıra Para Serisi'nde Koca Yusuf portreli hatıra para yer almıştır. Hayatı, gazeteci-yazar Halil Delice tarafından "Cihan'ı Titreten Türk Koca Yusuf Yalnızca Güle Yenildi" (2005) adıyla kitaplaştırılmıştır. Hayatının belgesel yapılması için 2008 yılında "Koca Yusuf Türkiye'de" adlı bir araştırma projesi başlatılmıştır. Türkiye'nin ilk kez ürettiği ve Türkiye ortaklığı bulunan A400M askeri nakliye uçağına hatırasını yaşatmak adına "Koca Yusuf" adı verilmiştir.

30 Ağustos 2020 Pazar

YUNANİSTAN MEİS ADASI'NA FERİBOTLA ASKER ÇIKARARAK LOZAN VE PARİS BARIŞ ANTLAŞMALARINI İHLAL ETTİ!



Antalya'nın Kaş ilçesine 2.8 mil uzaklıktaki Yunanistan adası Meis'e Blue Star isimli feribotlarla asker taşındığı ortaya çıktı. Oruç Reis’in Doğu Akdeniz’de sismik arama çalışma faaliyetlerine başlamasının ardından Meis ile Kaş arasındaki bölgede askeri hareketliliğin yaşandığı ve sık sık Türkiye ile Yunanistan sahil güvenlik botlarının karşı karşıya geldiği ve bölgede gerginliğin hakim olduğu açıklandı. Feribotlardan Yunan sivil vatandaşlar ve turistlerle birlikte inen askerlerin Rodos adasından geldiği ve tam donanımlı oldukları görüldü. Adaya getirilen asker sayısı ise açıklanmadı. Uzmanlar tarafından yapılan değerlendirmelerde Yunanistan’ın söz konusu adımlarının 1923 tarihli Lozan ile 1947 Paris Barış Antlaşmalarının yeni bir ihlali anlamına geldiği ve Atina yönetiminin, silahlandırması yasak olmasına rağmen 1960 yılından bu yana bu adaları silahlandırmaya devam ettiği açıklandı. 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması ve 1947 yılında imzalanan Paris Antlaşması gereğince Yunanistan tarafından Limni, Semadirek ve Doğu Ege Adaları (Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya) ile On İki Ada’da (Stompalya, Rodos, Kalki, Skarpanto, Kasas, Piskopis, Misiros, Kalimnos, Leros, Patmos, Lipsos, Sömbeki, İstanköy ve bağlantısı olan adalar ile Meis Adası) Kolluk Kuvvetleri dışında silahlı kuvvet bulundurulmaması ve tahkimat yapılmaması hükme bağlanmıştı. (SÖZCÜ)

29 Ağustos 2020 Cumartesi

BRTK’DAN BULGARİSTAN ÇIKARMASI






Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu (BRTK) Başkanı Sabri Mutlu Bulgaristan’da gerçekleştirdiği bir dizi görüşme ve ziyaretle ülkede yaşayan ve halen Türkiye’ye göç etmiş olan binlerce kardeşimizin sorunlarına çare arandı.Çeşitli siyasi liderler ile de bir araya gelen BRTK heyeti ülkede yürütülen anayasa çalışmaları başta olmak üzere Bulgaristan’da Mart ayında yapılacak genel seçimler konusunda da bir dizi çalışma gerçekleştirirken, ikili ziyaretlerde  22 Ocak’tan 14 Şubat’a kadar sürecek genel sayım işleminde talep gelmesi halinde Bulgaristan devletinin ilgili kurumlarına konu hakkında lojistik destek sağlama kararı alındı. Bulgaristan ziyaretinde çifte vatandaşların maaş sıkıntıları dahil bir çok konuda çalışma yürüten Başkan Mutlu’nun Bulgaristan Ulusal Sosyal Güvenlik Kurulu Daire Başkanı Mariya Kasırova ile yaptığı görüşmede gündem hiç şüphesiz ki Türkiye’de yaşayan ve Bulgaristan’dan emekli maaşı alan yaklaşık 30 bin vatandaşımızı ilgilendiriyordu. Yaşanan aksaklıklar ve sorunların çözümü için olumlu bir çalışma toplantısı gerçekleşen görüşmeye Bulgaristan Ulusal Sosyal Güvenlik Daire’si daire Müdürü Amrita Draganova da katıldı. Konu hakkında sağlanan gelişmelerin önümüzdeki günlerde başta BRTK’ya bağlı federasyonlar ve bu yapılar içerisinde örgütlü derneklerin yöneticileri ile paylaşılacağını belirten Mutlu’ya Bulgaristan ziyaretinde BRTK Dış İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Nedim Dönmez ile BRTK Geçmiş Dönem Başkanı ve Trakya Temsilcisi Zürfeddin Hacıoğlu da eşlik etti. Heyetin ziyaret trafiğinin Bulgaristan’daki ikinci durağı Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Aylin Sekizkök ile gerçekleşen görüşme idi. Bulgaristan’da yaşayan kardeşlerimizin sosyo kültürel, ekonomik ve siyasi sorunlarının ele alındığı görüşmede sivil toplum örgütleri ile birlikte yürütülen çalışmaların önemine vurgu yapıldı, dikkat çekildi. BRTK heyetinin ülkenin kuzeyine yaptığı ziyarette yolları üzerinde yer alan Malkoçbey Türbesi’ne uğramaları ise manevi duyguların zirve yapmasına neden oldu. Bulgaristan’daki Türk akıncılarının hala izlerini taşımakta olan Gabrovo ili Selvi (Sevliyevo) ilçesindeki MALKOÇ köyü ve Malkoçbey Türbesi heyete adeta geçmişi yaşatırken, türbedar Mümin Mutiş’in anlattıkları bu günün ilgisizliğine ışık tutar nitelikteydi. Edilen duaların ve yapılan sohbetin ardından hüzün ve gam ile yoluna devam eden heyetin son görüşmesi Deliorman’ın en büyük kentlerinden biri olan Şumnu (Şumen)’daydı. Burada Bulgar Türk Ticaret ve Sanayi Odası (BULTİŞAD) Yönetim Kurulu Başkanı Fikret İnce’yi ziyaret eden heyet BULTİŞAD Koordinatörü Dr. Menent Şükrieva’nın da katıldığı görüşmede birçok ortak proje ile işbirliği yapma kararı alırken, toplantıda  iş dünyasına ait STK’lar ile Türk girişimcisine Bulgaristan’da sağlanan yatırım imkanları ve iş fırsatları da irdelendi. Bulgaristan ziyareti ve çalışmaları hakkında HABERTÜRK’e değerlendirmede bulunan BRTK Başkanı Sabri Mutlu hedeflerinin Balkanların bir barış ve işbirliği üssüne dönüşmesi olduğunu belirtirken gelecek aylarda Kosova başta olmak üzere Kuzey Makedonya, Yunanistan,  Romanya ve Gagavuzya’da da çeşitli faaliyetler ve etkinlikler ile ikili ziyaretler yapacaklarını belirtti.

27 Temmuz 2020 Pazartesi

EDİRNE’DEN DÜNYAYA DR. SADIK AHMET VE LOZAN MESAJI


Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi benzeri görülmemiş bir siyasi zafer olarak nitelediği Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tapusu niteliğindeki Lozan Antlaşması’nın 97. Yılı bir kez daha Rumeli Balkan Türkleri’nin gündemindeydi.  Batı Trakya Türklüğü’nün efsane lideri Dr. Sadık Ahmet’i yitirişimizin 25. Yılı’na da denk gelen etkinlik bu anlamıyla da özel önem taşıyordu. Edirne Balkan Türkleri Federasyonu’nun ev sahipliğinde Edirne’de düzenlenen çifte anma programında gündeme taşınan her iki konu 24 Temmuz özelinde Rumeli Balkan Türkleri açısından unutulmaz bir tarih notu. Trakya Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği başkanı Cevat Güneş , Büyükkarıştıran Bulgaristan Türkleri Derneği başkanı Cevat Sedes, Ergene Balkan Türkleri Derneği Başkanı Murat Com, Babaeski Balkan Türkleri Derneği Başkanı Erdinç Öztürk, Silivri Bulgaristan Göçmenleri Derneği Başkanı Beyzat Bedel, Lüleburgaz Bulgaristan Türkleri Derneği Başkanı Yüksel Mert, Edirne Gençlik ve Eğitim Derneği Başkanı Şerif Çapkın başta olmak üzere çok sayıda konfederasyon, federasyon ve dernek yöneticisinin de katıldığı etkinlikte Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu Başkanı Sabri Mutlu günün anlamını özetlediği konuşmasında Lozan Anıtı önünden Türk dünyasına mesaj verdi. Balkanlar’ın başkenti olarak nitelediği Edirne’den Dr. Sadık Ahmet’in de 24 Temmuz günü faili meçhul bir kaza ile aramızdan ayrılmasına vurgu yapan Mutlu ‘’Bu tarih Dr. Sadık Ahmet’i yitirdiğimiz tarih. Birileri bize Lozan’ı imza ettiğimiz günde sayın Ahmet’i faili meçhule uğratarak mesaj verdi. Hiç unutmayacağız. 25 yıl önce elim bir kaza neticesinde kaybettiğimiz Batı Trakya Türklerinin lideri ve insan hakları savunucusu Dr. Sadık Ahmet’i bu yıl bu nedenle çok anlamlı bir yerde Lozan anıtı önünde Lozan Meydanı’nda anıyoruz.
Sayın Ahmet 24 Temmuz 1923 yılında İsviçre’nin Lozan kentinde  imzalanan ve önemli bir bölümü ile Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığının azınlık haklarını düzenleyen bu anlaşma ihlal edildiği için mücadele veriyordu. Bu iki tarihin çakışmasının da tesadüf olmadığını hepimiz biliyoruz. Biz biliyoruz ki kazanın gerçekleşme şekli de, meyda geldiği tarih de karanlık güçlerin bir senaryosu idi. Buna inanıyoruz. Bu ve benzeri azınlık haklarını da içeren anlaşmalar ülkemiz ile Balkan ülkeleri arasında defalarca imzalanmıştır ve nihayetinde de BM Evrensel İnsan Hakları Beyannamesine tüm bu ülkeler imza koymuştur. Ancak buna rağmen hala bu manada bir arpa boyu yol alınamamıştır. Anadilde eğitim veren okullarımız yok denecek kadar azdır ve olanlar da sürekli engellemelerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Birçok Osmanlı yadigârı camimiz ve vakıf malı eserlerimiz ya yıkılmış ya da “tarihi eser” kisvesi altında kasıtlı yıkılmaya bırakılmıştır. Buna karşılık benim ülkemde bir insanlık dersi niteliğinde kararlar alınmış ve birçok kilise restore edilerek insanlığın hizmetine açılmıştır, ayrıca azınlık vakıflarına ait vakıf malları da sahiplerine iade edilmişlerdir. İbadete açılan Ayasofya camii de tüm insanlığın hizmetine sunulmuştur. Henüz 48 yaşında hayatının baharında hayattan koparılan, Batı Trakya’da insan Hakları mücadelesinin simgesi olmuş Dr. Sadık Ahmet’i özlemle, minnetle ve rahmetle anıyoruz, ruhu şad mekanı cennet olsun’’dedi.

26 Temmuz 2020 Pazar

ATATÜRK'E KİN KUSANLARI UNUTMAYACAĞIZ...

#Atatürk’ün kurduğu devletin bir memuru #Ayasofya'da minberden isim vermeden Kadir Mısıroğlu’na rahmet, Atatürk’e lanet okudu.
Tarihin en büyük Türk milliyetçisi olan ebedi başkomutanımız Mustafa Kemal'e kin kusanları, #UNUTMAYACAĞIZ...
Susanın kanı kurusun.

12 Haziran 2020 Cuma

YUNANİSTAN BAŞBAKANI SAÇMALADI

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis,Türkiye ile Libya arasında yapılan anlaşmanın geçersiz olduğunu belirterek "Türkiye egemenlik haklarımızı ihlale teşebbüs ederse bunun ciddi sonuçları olacaktır" diye konuştu. Miçotakis, Türkiye'nin karşısında sadece Yunanistan'ı değil Avrupa'yı bulacağını söyledi. Atina’da düzenlenen "Delfon 20 Ekonomik Forum"da konuşan ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilere değinen Miçotakis, Türkiye ile ilişkilerin "zor" olduğunu ancak iki ülkenin aralarındaki farklılıkları çözmek için konuşabileceklerini belirtti. Farklılıklara diyalog aracılığı ile çözüm bulunamaması halinde iki ülkenin anlaşarak Uluslararası Mahkemeye gidebileceklerini söyleyen Miçotakis, "Yunanistan, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda Türkiye ile diyaloğa her zaman açık. Dürüstçe konuşabiliriz, sonuçta eğer anlaşamadığımız konusunda mutabık kalırsak bu sorunu ne şekilde çözeceğimiz noktasında karşılıklı anlaşma yoluyla meseleyi Uluslararası Mahkemeye, Lahey’e götürmenin yolları her zaman vardır ancak uluslararası hukuka tamamen saygılı olarak. Gambot diplomasisi zamanı değil, bu gibi anlayışlar başka yüzyıllara ait." diye konuştu.

TÜRKİYE-LİBYA ANTLAŞMASI GEÇERSİZ YUNANİSTAN İLE İTALYA ARASINDAKİ GEÇERLİ

Miçotakis Türkiye ile Libya arasında imzalanan iki ülke arasındaki deniz sınırlarının belirlenmesi antlaşmasına da değindi. Yunanistan Başbakanı, bu antlaşmanın geçersiz olduğunu ancak Yunanistan'ın önceki gün İtalya ile imzaladığı anlaşmanın ise geçerli olduğunu belirterek, "Türkiye egemenlik haklarımızı ihlale teşebbüs ederse sadece Yunanistan’dan değil eminim ki Avrupa’dan da karşılık görecektir. Bu izlememizi istediğim yol değil ancak herkesin bilmesi lazım ki böyle bir şey olursa bunun ciddi sonuçları olacaktır." dedi.

ATİNA-ROMA İTTİFAKI NE ANLAMA GELİYOR

Akdeniz'e sınırı bulunan AB üyesi iki ülke Yunanistan ve İtalya arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma anlaşmasına
İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio ile Yunanistan Dışişleri Bakanı NikosDendias imza koyarken bu anlaşma Türkiye ile Trablus merkezli Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında imzalanan anlaşmanın  bir benzeri. Söz konusu mukavele, Roma- Atina hattındaki kıta sahanlığı ile ilgili 1977’de imzalanan anlaşmanın devamı niteliğinde. Ancak anlaşmanın zamanlamasının Ankara ile Atina'nın arasının hayli gergin olduğu bir döneme denk gelmesi dikkati çekiyor. Atina'nın benzer bir anlaşmayı Arnavutluk'la da yapabileceğini belirten diplomatik çevreler, Atina'nın Mısır'a da benzer bir teklif götüreceği görüşünde.

ANLAŞMA NELERİ İÇERİYOR?

İtalya ile Yunanistan arasındaki anlaşmanın 3 temelde gelişmesi beklenirken İtalyan balıkçıların Yunan karasularındaki faaliyetlerinin devam etmesini güvence altına alacak ek bir sözleşme imzalanacak. Ardında da Yunanistan’ın İyon Denizi’nde karasularını 12 mile çıkarması durumunda İtalyan balıkçıların endişelerini karşılayacak bir tasarı Atina ve Roma tarafından ortaklaşa hazırlanarak Avrupa Konseyine sunulacak. Yunan basınının 'tarihi' olarak aktardığı anlaşmayı, Yunanistan adına imzalayan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, "Tarihi bir gün." olarak nitelendirdi. İmza töreninin ardından konuşan ve Ankara ile Trablus arasında imzalanan anlaşmaya atıfta bulunan Dendias, "Deniz bölgelerinin belirlenmesi geçerli anlaşmalarla başarılır, Türkiye ve Libya tarafından imzalananlar gibi geçersiz, dayanaksız ve tek taraflı olarak Birleşmiş Milletler'e sunulan haritalarla ve koordinatlarla değil." ifadelerini kullandı. Bazı Yunan analistler, İtalya ile imzalanan anlaşma ile Yunanistan'ın Ankara'ya 'güçlü ve net bir mesaj' gönderdiğini belirtiyor. Türkiye ile BM tarafından tanınan Libya hükümetinin 27 Kasım'da imzaladığı mutabakata Yunanistan, Mısır ve Kıbrıs Rum Yönetimi şiddetle karşı çıkmış ve deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu öne sürmüştü. Bu arada İtalya ile Roma arasındaki anlaşma, Libya'daki çatışmalarda, Yunanistan'ın da desteklediği General Halife Hafter'in peş peşe cephe kaybettiği bir süreçte imzalandı. Diğer yandan İtalya ile Yunanistan, Libya'da aynı grupları desteklemiyor. Mısır'ın ev sahipliğinde, 16 Ocak 2019'da Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail, Mısır, İtalya ve Ürdün Enerji Bakanları'nın katılımıyla "Doğu Akdeniz Gaz Forumu" kurulmuştu.