Avrupa Komisyonu, altı Batı Balkan ülkesi (Karadağ, Sırbistan, Kuzey Makedonya, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Kosova) ile Türkiye’nin son bir buçuk yılda AB ile bütünleşme yolunda kaydettikleri mesafeyi değerlendiren ve sonraki yıl içerisinde odaklanmaları gereken öncelikleri ortaya koyan ülke raporlarından oluşan Genişleme Paketi’ni 6 Ekim 2020 tarihinde açıkladı. Komisyonun, ilkbaharda açıklamayı planladığı Genişleme Paketi, COVID-19 salgını nedeniyle sonbahara ertelenmişti. 2020 Genişleme Paketi, şubat ayında genişleme metodolojisine Üye Devletlerin ağırlığını artıran ve sürecin geri işletilebileceğini vurgulayan değişiklikler getiren Ursula von der Leyen başkanlığındaki yeni dönem Avrupa Komisyonunun ilk genişleme paketi olması sebebiyle önem taşımaktaydı.
VON DER LEYEN KOMİSYONU’NUN BATI BALKANLAR SİCİLİ
Batı Balkanlarda barışın ve istikrarın korunmasını AB’nin güvenliğine jeostratejik bir yatırım olarak gören von der Leyen Komisyonu, Genişleme ve Komşuluktan Sorumlu Komisyon Üyesi Olivér Várhelyi’nin kendi sözleriyle “göreve geldiği ilk günden beri Batı Balkanları öncelik olarak belirlemiş durumda”. Komisyon bu çerçevede; genişleme sürecinin reforme edilerek güçlendirilmesi, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelere başlanması ve bölgedeki ekonomik toparlanmanın hızlandırılmasından oluşan üç aşamalı bir plan çizmişti. Hatırlanacağı üzere, Fransa’nın genişlemede köklü bir reform ihtiyacı olduğunu öne sürerek Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelere başlanmasını veto etmesi nedeniyle yaşanan açmaz, von der Leyen Komisyonu göreve geldiğinde AB’nin siyasi gündemindeki acil konulardan birini oluşturuyordu. Komisyonun olumlu görüşüne rağmen çıkmaza giren AB süreci, özellikle 2018’de Yunanistan ile imzalanan Prespa Anlaşması sonucunda 27 yıllık isim sorununu çözen ve milli kimliğini yeniden tanımlamasını gerektiren zorlu bir uygulama sürecinin sonunda ismini değiştiren Kuzey Makedonya’da hayal kırıklığı yaratmıştı. Geniş perspektifte ise AB’nin Batı Balkanlardaki kredibilitesine ağır bir darbe indirmiş ve bölge dışı aktörlerin Batı Balkanlardaki nüfuzlarını artırma ajandasına önemli bir fırsat sunmuştu.
Bu arka plan karşısında, 5 Şubat 2020 tarihinde “daha inandırıcı, öngörülebilir, dinamik ve siyasi bir katılım süreci” mottosuyla genişleme metodolojisinin reforme edilmesi, von der Leyen Komisyonu’nun genişleme politikası kapsamındaki ilk önemli girişimini oluşturmuştu. Reformların izlenmesinde AB başkentlerinin ağırlığını artıran ve reform ivmesinde yavaşlamanın yol açabileceği olumsuz sonuçlara odaklanan bu metodoloji, Fransa’nın çekincelerinin giderilmesinde etkili olmuştu. AB Konseyi tarihi bir karara imza atarak nihayet, AB’nin bekleme odasındaki Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelere başlanmasına 25 Mart 2020 tarihinde yeşil ışık yakmıştı. Bu kararın, AB için benzeri görülmemiş bir sınama ortaya koyan koronavirüs salgınının patlak verdiği dönemde alınmış olması, Birliğin kriz döneminde dahi jeopolitik kararlar alma irade ve kabiliyetine sahip olduğunun bir göstergesi olarak yansıtılmıştı. 6 Mayıs 2020 tarihinde düzenlenen Zagreb-AB Batı Balkanlar Sanal Zirvesi, AB liderlerini Batı Balkanlardaki mevkidaşlarıyla yirmi yıl içerisinde dördüncü kez bir araya getirmiş, bölge ülkelerinin hazırlık düzeyi konusunda süregelen görüş ayrılıkları nedeniyle genişlemenin adının dahi geçmediği bu zirvenin sanal olarak toplanabilmesi bile Batı Balkanların AB için öneminin bir göstergesi olarak kabul edilmişti.
BATI BALKANLARA EKONOMİ VE YATIRIM PLANI AÇILIMI
Konseyin Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelerin başlamasına onay vermesini takiben temmuz ayında iki ülkenin müzakere çerçeve belgelerinin sunulmasıyla Batı Balkanlar ajandasındaki ilk iki aşamayı büyük ölçüde tamamlayan Komisyon, 6 Ekim 2020 tarihinde bölgenin ekonomik gelişimi için bir ekonomi ve yatırım planı sunarak üçüncü aşamaya geçmiş oldu. Komisyon, Zagreb Zirvesi’nden önce COVID-19 krizinin ekonomi ve sağlık sistemi üzerindeki acil etkilerinin ele alınmasında bölge ülkelerine destek vermek amacıyla 3,3 milyar avro tutarında kaynağı harekete geçireceğini duyurmuştu. Genişleme Paketi ile eş zamanlı olarak açıklanan Batı Balkanlar Ekonomi ve Yatırım Planı ise hiçbiri işleyen piyasa ekonomisi olarak nitelendirilmeyen, kırılgan Batı Balkan ekonomilerinin uzun vadede toparlanmasını ve AB’ye yakınlaşmasını desteklemeyi hedefliyor.
Planda, 2021-2027 mali döneminde katılım öncesi mali yardım (IPA III) kapsamında bölgeye 9 milyar avro tutarında kaynak aktarılması öngörülüyor. Altyapı ve ulaşım, temiz enerji, çevre, dijital altyapı ve bölgede ciddi bir sorun teşkil eden beyin göçü olgusunun ele alınması amacıyla özel sektöre ve insan sermayesine yatırım desteklenecek öncelikli alanlar arasında. “Batı Balkanlar Garanti Aracı”nın oluşturulmasıyla bölgenin yatırım kapasitesinin 20 milyar avroya çıkarılması ve Batı Balkanların bir yatırım üssü haline getirilmesi hedefleniyor.
Ekonomi ve Yatırım Planı kapsamında dikkat çeken bir diğer unsur ise iyi yönetişim ve reformların ekonomik kalkınmanın temeline yerleştirilmesi. Planda, bölgede yatırımların ve ekonomik kalkınmanın ancak AB temel değerleri doğrultusunda uygulanacak reformlarla mümkün olduğunun altı çizilirken, yapısal reformlar, hukukun üstünlüğü, yolsuzlukla mücadele ve kamu yönetimi alanlarında atılacak adımların; girişimcilik, istihdam ve sürdürülebilir kalkınma için elverişli ortamın yaratılması açısından elzem olduğu vurgulanıyor.
Plana ek olarak yayımlanan “Batı Balkanlar Yeşil Gündemi” ise von der Leyen Komisyonu’nun en önemli girişimleri arasında yer alan Avrupa Yeşil Mutabakatı’na paralel bir yaklaşımla yeşil düzene geçiş sürecinin ve iklim değişikliği gibi sınamaların müşterek şekilde ele alınması için bir yol haritası sunarak, tüm alanlardaki eylemlerde Avrupa’nın 2050’ye kadar ilk iklim nötr kıta olması hedefinin gözetilmesini zorunlu kılmayı amaçlıyor.
BATI BALKAN ÜLKELERİNİN AB YOLUNDA SON BİR YILI
Avrupa Komisyonunun analizine göre, yolsuzlukla ve örgütlü suçlarla mücadele dâhil olmak üzere hukukun üstünlüğü alanındaki eksiklikler ve bunlara eşlik eden siyasi irade eksikliği Batı Balkanların endemik sorunu olmayı sürdürüyor. Yargı bağımsızlığı ilkesine bağlılık konusuna ilişkin soru işaretleri devam ederken, ifade özgürlüğü ve medya çoğulculuğu ise ilerlemenin en düşük seyrettiği alanları oluşturuyor.
Koronavirüs krizinin her alanda yarattığı benzeri görülmemiş baskıyla hatırlanacak olan bu yıl içinde, genişleme sürecindeki en önemli gelişme, Kuzey Makedonya ile Arnavutluk’un koronavirüs krizinin en akut safhasında müzakerelere başlamak üzere AB Konseyi’nin onayını alması oldu. Müzakere çerçeve belgelerini temmuz ayında sunan Avrupa Komisyonu, Konsey’in onayının ardından iki ülke ile müzakerelere Almanya’nın Dönem Başkanlığı sona ermeden başlanabileceği konusunda umutlu. Bölgenin “Gordion düğümü” olarak anılan, Sırbistan ile 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda, AB arabuluculuğundaki üst düzey diyaloğa temmuz ayında yeniden başlanması da olumlu bir gelişme olarak kayda geçti.
AB Konseyi’nden müzakerelere başlamak üzere koşullu onay alan Batı Balkan ülkelerinden biri olan Arnavutluk, örgütlü suçlarla ve yolsuzlukla mücadele, yargı ve seçim yasası reformu ile azınlıkların korunması alanlarında kararlı adımlar atarak, müzakerelerin resmen başlayacağı ilk Katılım Konferansı’ndan önce bu alanlardaki ek koşulları yerine getirmeye yaklaştı. Bu süreçte, Arnavutluk’ta iktidar ve muhalefet partileri arasında seçim yasasının AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi tavsiyeleri doğrultusunda güncellenmesi yönünde 5 Haziran 2020’de varılan uzlaşı Komisyonun takdirini kazandı. Yargı reformuna ve örgütlü suçlarla ve yolsuzlukla mücadeleye de hız veren Arnavutluk, aynı zamanda bu çabalarını büyük çaplı uluslararası operasyonlarla destekledi. Haziran 2014’ten bu yana aday ülke statüsünde bulunan Arnavutluk’un, bu ivmeyi sürdürerek belirlenen koşulları karşılaması büyük önem taşıyor. Katılım müzakerelerine başlamayı bekleyen diğer ülke olan Kuzey Makedonya ise yargı reformu ve yolsuzlukla ve örgütlü mücadele de dâhil hukukun üstünlüğü alanında mesafe kat etmeye devam etti.
Bölge ülkeleri arasında AB ile bütünleşme sürecinde en ön safhada yer alan Karadağ, haziran ayında Rekabet faslının müzakereye açılmasıyla, Temmuz 2012’de başladığı katılım müzakereleri sürecinde 33 faslın tamamını açmış, üç faslı da geçici olarak kapatmış oldu. Komisyonun değerlendirmesine göre, otuz yıldır ülkeyi yöneten Demokratik Sosyalist Parti’nin ağustos ayındaki seçimleri kaybetmesinin ardından kırılgan bir geçiş döneminde olan Karadağ’ın, müzakerelerin gidişatının temel parametresi kabul edilen hukukun üstünlüğü alanını kapsayan 23’üncü ve 24’üncü fasıllardaki geçici kriterlerin karşılanması yönünde reform adımlarını hızlandırması gerekiyor. Medya bağımsızlığı, yargının bağımsızlığı ve hesap verebilirliği konusundaki eksiklilerin giderilmesi ve insan haklarının kamu politikalarının tüm boyutlarına entegre edilmesi ihtiyacı ise güncelliğini koruyor.
Katılım müzakereleri süreci devam eden Sırbistan için, iktidardaki koalisyonun zaferiyle sonuçlanan 21 Haziran tarihli seçimler sonucunda yenilenen parlamentonun, muhalefetin yeterince temsil edilmemesi nedeniyle, siyasi çoğulculuğu yansıtmaması Komisyonun temel eleştirisini oluşturdu. Komisyona göre, anayasa ve yargı reformlarının seçimler sonrasına bırakılması olumsuz sonuçlara yol açarken, yargıya siyasi müdahale endişe yaratmaya devam etti. Komisyonun değerlendirmesine göre, 2014 yılında başladığı müzakerelerde bugüne kadar 18 faslı açan (ve iki faslı kapatan) Sırbistan’ın yeni fasılları müzakereye açabilmesi için hukukun üstünlüğü ve siyasi kriterler alanındaki reformları derinleştirmesi büyük önem taşıyor. Seçim sisteminde süregelen eksikliklerin, tüm paydaşlarla kapsayıcı bir siyasi diyalog içerisinde ele alınarak, bir sonraki seçime kadar giderilmesi Komisyonun Belgrad’dan beklentileri arasında üst sırada yer alıyor.
Potansiyel aday ülke Bosna-Hersek ise, koşulluluk politikasının gözden geçirilmesi sonucu nihayet Şubat 2016’da yaptığı AB üyelik başvurusuna ilişkin, geçen yıl açıklanan Komisyon görüşünde ortaya koyulan 14 öncelikte ilerleme sinyalleri vermeye başladı. Bosna-Hersek’in müzakerelere başlayabilmesi için, Komisyon 2019’da, demokrasi, temel haklar, hukukun üstünlüğü ve kamu yönetimi reformu alanlarında 14 öncelikte ilerlemesi ve sürdürülebilir bir sicil oluşturması gerektiğini vurgulamıştı. Mostar’da seçimlerin yapılması ve ulusal savaş suçları stratejisinin kabul edilmesi olumlu gelişmeler olarak kayda geçerken, Komisyon, hukukun üstünlüğü ve halkın yargı sistemine güveninin yeniden tesis edilmesi başta olmak üzere diğer tüm önceliklerin ele alınması için daha fazla çabaya ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Komisyonun değerlendirmesine göre, AB üyeliğinin yükümlülüklerini üstlenmede erken aşamada olan Bosna-Hersek’te anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmeyi sürdürürken, siyasi çekişmeler parlamentonun işleyişini sıkça felce uğrattı. Medya ve ifade özgürlüğü, kamuda siyasileşmenin önlenmesi, yolsuzlukla ve örgütlü suçlarla mücadele gibi alanlardaki önemli eksiklikler varlığını sürdürmeye devam etti.
Potansiyel aday ülke Kosova ile ilgili olarak, son bir yıl içerisinde iki hükümet değişikliğine ve erken seçimlere sahne olan ülkedeki değişken siyasi iklimin AB reform gündemi için elverişli bir ortam oluşturmadığı tespiti ön plana çıktı. Kosova’nın, Sırbistan ve Bosna-Hersek’ten ithal edilen mallara uyguladığı %100’lük gümrük tarifesini nisan ayında kaldırması ve bu sayede, AB arabuluculuğundaki üst düzey Belgrad-Priştine diyaloğunun yeniden başlaması, Komisyonun değerlendirmelerine olumlu şekilde yansıyan gelişmeleri oluşturdu. Batı Balkan ülkeleri arasında vatandaşları AB’ye seyahatte vize serbestliğinden yararlanmayan tek ülke olan Kosova’nın, vize serbestliği için gerekli koşulları karşılamayı sürdürdüğünü yineleyen Avrupa Komisyonu, Kosova’nın vize serbestliği hedefine olan bağlılığını yineledi.
Von der Leyen Komisyonu’nun ilk genişleme paketi olması itibarıyla önem taşıyan 2020 Genişleme Paketi, genişleme politikası kapsamındaki ülkelerde beklenen ilgiyi görmedi. Bir dönem AB’nin ve genişleme ülkelerinin ortak ajandasındaki en önemli olaylardan biri olarak görülen Genişleme Paketi’nin açıklanması, bu ülkelerin yılan hikâyesine dönerek belirsizleşen AB süreçlerine de paralel olarak önemini giderek yitiriyor. 2015’te Juncker Komisyonu tarafından ülke raporlarının metodolojisinde yapılan iyileştirmeye rağmen, Komisyonun reformlara rehberlik etmesi gereken tavsiyelerinin, 100 küsur sayfalık raporlardaki detaylar arasında kaybolmasının da bunda büyük payı var. Ansiklopedi cildiyle yarışan boyuttaki raporlarda benimsenen aşırı detaycı yaklaşım, Graz Üniversitesi Jean Monnet Profesörü Florian Bieber’in de belirttiği gibi, büyük resmi görmeyi zorlaştırıyor. Bieber’e göre, bu yılki Genişleme Paketi, ülke raporlarını Komisyonun şubat ayında sunduğu yeni genişleme metodolojisindeki unsurları yansıtan şekilde düzenlenmesi açısından da kaçırılmış bir fırsat oluşturuyor.
(Yeliz Şahin, İKV Kıdemli Uzmanı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder