12 Ocak 2018 Cuma

CHP'DEN YUNANİSTAN ESKİ BAŞBAKANI YORGO PAPANDREU'YA TÜRK - YUNAN DOSTLUĞUNA KATKISI İÇİN 'VEFA' ÖDÜLÜ

Yunanistan ile Türkiye arasında sessiz bir diplomasi savaşı olarak süren Ege adaları krizinde yeni bir sayfa açılıyor. CHP'nin Yunanistan eski Başbakanı ve Sosyalist Enternasyonal Başkanı Yorgo Papandreu'ya 'Vefa Ödülü' vermesi bu süreçte yeni ve barışçıl bir adım atılmasına neden olabilir. Ana muhalefet lideri ve  Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Aleksis Çipras hükümetinin Savunma Bakanı Panos Kammenos arasında yaşanan restleşmenin ardından gelen adım dikkat çekti. Kılıçdaroğlu, adalar hakkındaki çıkışına, “Gel de al” diye yanıt veren Yunan Savunma Bakanı Panos Kammenos'a “2019'da geleceğim o adaların tamamını alacağım” karşılığını vermişti. Bu meydan okumanın ve alevlenen adalar krizinin daha dumanı dağılmadan CHP Beylikdüzü İlçe Başkanlığı'nca "2. Vefa Ödülleri" töreni düzenlendi. Kaya Hotel'de gerçekleştirilen etkinlikle başta Papandreu olmak üzere İçişleri eski Bakanlarından Hasan Fehmi Güneş ile vefası ve özverisiyle yol arkadaşlarına örnek olan CHP'liler ödüllendirildi. Yıllardan bu yana CHP'ye önemli katkılarda bulunan isimlere ödüllerinin takdim edildiği törende Beylikdüzü Vefa Ödülü Ulviye Seçkin'in, İstanbul Vefa Ödülü Şuayip Vardar'ın Özel Ödül ise Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun oldu. Sunumu haber spikeri Nevşin Mengü'nün yaptığı geceye çok sayıda partilinin yanı sıra CHP Genel Başkan Yardımcısı Engin Altay, CHP eski milletvekilleri Umut Oran, Kadir Gökmen Öğüt, Volkan Canalioğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanı  Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat ile CHP'li eski yöneticiler katıldı. Ödülünü sanatçı Zülfü Livaneli'nin elinden alan Yorgo Papandreu İngilizce olarak yaptığı teşekkür konuşmasında, Türk-Yunan dostluğunun artarak gelişmesinin bölge huzuruna yapacağı katkılara değindi. CHP İstanbul İl Başkanı Canpolat ise törendeki konuşmasında, Papandreu'ya teşekkür ederek Türk-Yunan dostluğuna katkı sunduğu için verilen plaketin önemli olduğunu söyledi.

8 Ocak 2018 Pazartesi

EGE, ADALAR SORUNU VE YUNANİSTAN İLE TÜRKİYE ARASINDAKİ SÜREÇ


Bu günlerde gündem oluşturmaya devam eden Yunanistan'ın Ege 'deki tavırları ile adalar meselesi hakkında çok fazla soru ve yorum almaktayım. Yunanistan'ı haklı bile gören vatandaşlarımızın bulunması beni son derece üzüyor. Meselenin özü şu şekildedir.

1. Edirne Antlaşması (14 Eylül 1829): 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalandı. Savaş sırasında, Yunanistan'ın bağımsızlığını isteyen İngiltere, Fransa ve Rusya, 20 Ekim 1927'de Navarin'de Osmanlı donanmasını yaktı. Ruslar, 1829 Ağustos'unda Edirne, Kırklareli ve Lüleburgaz'ı işgal etti. Savaş sonunda Rus gemileri İstanbul Boğazı'na saldırırken, Ege'deki bir filo da Çanakkale Boğazı'nı abluka etti. 16 maddelik Edirne Antlaşması'na göre Yunanistan bağımsız oldu. Osmanlı Rusya'ya 137 milyon Frank savaş tazminatı ödemeyi kabul etti. Tuna'nın kolları arasındaki Yılan (Serpents) Adaları Ruslar'a bırakıldı. Ayrıca Tuna'nın sol sahiline yakın adalarla Müslümanlar’ın oturdukları yerler Eflak-Boğdan'a bırakıldı. Daha sonraki 1832 düzenlemesiyle Attik ve Mora Yarımadaları ve bu yarımadaların çevresindeki tüm adalar ile kuzey Sporadlar, Ege’nin ikinci büyük adası Eğribos dâhil yüzlerce ada Yunanistan’a bırakıldı.

2. Uşi Antlaşması (18 Ekim 1912):
1911 Eylül sonunda İtalya Trablusgarp'a saldırdı. Osmanlı hazırlıksız yakalandı. II. Abdülhamit döneminde donanmanın Haliç'te çürütülmesinden dolayı Osmanlı şimdi çok zor durumda kalmıştı. Osmanlı Donanması’nın zayıflığından yararlanan İtalya, 12 Adalar’a saldırıp işgal etti. İtalyan donanması Çanakkale'yi geçmeyi bile denedi, ancak başarısız oldu. İtalya'nın bu saldırılarından cesaret alan Balkan ülkeleri de Osmanlı'ya savaş ilan ettiler. Osmanlı Donanması’nın zayıflığı, Yunanistan'ın da iştahını kabarttı. Yunanistan, Averof zırhlısıyla Ege adalarını, özellikle Midilli'yi işgal etti. İki cepheden kuşatılan Osmanlı, İtalya ile Uşi Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma ile Osmanlı, 12 Ada'yı Balkan Savaşı sonuna kadar İtalya'ya bıraktı. Ancak kısa süre sonra başlayan I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ile İtalya'nın karşı karşıya gelmesiyle adalar İtalya'da kaldı. Böylece 12 Ada, fiilen 1912 ve 1914 yıllarında elden çıktı. Lozan Antlaşması'nın 15. Maddesi bu filli durumun kabulünden başka bir anlamı yoktu. İtalya 12 Ada'yı II. Dünya Savaşı'ndan sonra Şubat 1947'deki Paris Barışı ile Yunanistan'a bıraktı.

3. Londra Antlaşması: (30 Mayıs 1913), Atina Antlaşması (14 Kasım 1913):
Osmanlı Devleti, I. Balkan Savaşı sonunda çok ağır bir yenilgiye uğradı. Bulgar orduları Çatalca'ya kadar geldi. Edirne kaybedildi. İşte o günlerde Ege Adaları Yunanistan tarafından işgal edildi. Osmanlı, 12 Ada'nın ve Trablusgarp'ın işgaline karşı koyamadığı gibi, Ege Adaları’nın işgaline de karşı koyamadı, çünkü donanması yoktu. Balkan Savaşı'ndan sonraki Londra Antlaşması'na göre Ege Adaları’nın geleceğinin “büyük devletlerce” belirlenmesine karar verildi. Ayrıca Girit Adası Yunanistan'a bırakıldı. II. Balkan Savaşı sonundaki Atina Antlaşması'yla da Ege Adaları’nın geleceğinin yine “büyük devletlerce belirlenmesine” karar verildi.

4. Büyükelçiler Konferansı (Şubat 1914):
Ege Adaları Yunanistan'ın elindeydi ama Osmanlı Devleti, 22-23 Aralık 1913'te büyük devletlere, Anadolu kıyılarına yakın Midilli ve Sakız gibi adaları Yunanistan'a bırakmak istemediğini bildirdi. Ancak büyük devletler, buna karşı çıkınca Osmanlı geri adım attı. Sonuçta Londra'da Büyükelçiler Konferansı toplandı. Burada alınan kararlar 14 Şubat 1914'te Osmanlı'ya iletildi. Buna göre Meis Adası hariç 12 Ada İtalya'ya, İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada dışındaki bütün Ege Adaları Yunanistan'a verildi. Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmeyerek 15 Şubat 1914'te büyük devletlere bir nota gönderdi. Ancak bir sonuç alamadı. Bu sırada I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Ege Adaları fiilen Yunanistan'da ve İtalya'da kaldı. Türkiye'nin elinde ise fiilen Gökçeada, Bozcaada ve Meis vardı.

4. Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920):
I. Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'yi parçalayıp paylaşmak için Osmanlı'ya imzalatılan Sevr Antlaşması'nın 84. Maddesi’ne göre Türkiye, Gökçeada (İmroz), Bozcaada, Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya gibi tüm adaları Londra, Atina ve Büyükelçiler Konferansı kararları doğrultusunda Yunanistan'a verecekti. Sevr Antlaşması'nın 122. Maddesi’ne göre Türkiye, İtalyan işgali altında bulunan Stampalia, Rodos, Herkit, Kerpe, Kaşot, Piskopis, İncirli, Kalimnos, Loryos, Patnos, Limpos, Sümbeki, İstanköy adaları ile bunlara bağlı adacıklar ve Kastellorizo Adası üzerindeki bütün haklarından, sıfatlarından vazgeçecekti.

5. Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923): Türkiye emperyalizme karşı savaş meydanlarında kazandığı askeri zaferi, siyasi bir zaferle taçlandırmak istiyordu. Türkiye'nin öncelikli amacı Misak-ı Milli'yi kabul ettirmekti. Misak-ı Milli'de adalar yoktu. Lozan'a giden İsmet Paşa heyetine TBMM'nin verdiği 14 talimattan
4. talimat “Ege Adaları”yla ilgiliydi. Orada, “Müzakereler sırasında politika belirlenerek Çanakkale'ye yakın adalar istenecek, güçlük çıkarsa Ankara'dan talimat beklenecek” deniliyordu.

Lozan görüşmelerinde “adalar” konusu 25 Kasım'da “Toprak ve Asker Komisyonu”nun 6. oturumunda gündeme geldi. İsmet Paşa, kendisine verilen talimat gereği öncelikle Çanakkale Boğazı girişinde Türkiye'ye yakın adaları istedi, diğer adaların ise askerden arındırılmasını talep etti. İsmet Paşa, ilk olarak Gökçeada, Bozcaada, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikerya (Ahikerya) adalarını istemişti.
Venizolos, bu adalarda yoğun bir Rum nüfus yaşadığını belirtip bu isteğe karşı çıktı. Onu Lord Curzon destekleyince İsmet Paşa, müttefiklerin çifte standartlarını gözler önüne sererek; “Bu kadar önemli bir konuda etnik özellikler, en yüksek öneme sahip coğrafi ve siyasal düşüncelerin önüne geçemez” dedi.

İsmet Paşa, daha sonra Gökçeada, Bozcaada, Meis, Tavşan Adaları ve Semadirek’in Türkiye’ye bırakılmasını, Yunanistan’a verilmesi teklif edilen tüm adaların ise Türkiye'ye bağlı ve özerk olmasını istedi.

Sonuçta Türkiye Lozan'da, Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ve Anadolu sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve kayalıkların hepsini aldı. Ayrıca Yunanistan'a bırakılan adaların askerden, silahtan arındırılmasını sağladı. Türkiye Lozan'da fiilen kendisinde olan adalardan Meis'i kaybetti. (Lozan, Madde: 12, 13, 15, ek XV). Lozan'daki Türk heyeti, daha önceki antlaşmalarla İtalya'ya veya Yunanistan'a bırakılmamış olan Meis Adası’nı bırakmamak için çok mücadele etti. Meis için alt komisyonda Montagna ile Rıza Nur arasında şiddetli tartışmalar oldu. Ancak Müttefikler bir blok halinde İtalya'ya destek oldu. unun üzerine İsmet Paşa, 4 Haziran 1923 tarihli toplantıda Meis'in aslında Türkiye'nin olması gerektiğini anlattıktan sonra “Sırf dünya barışı için çok ağır fedakarlığa razı olarak” Meis konusundaki isteğinden vazgeçti.

8 yıllık savaş maratonundan yeni çıkmış, doğru dürüst bir donanmaya sahip olmayan, İzmir'de ve İstanbul'da henüz İngiliz, Fransız donanmalarının olduğu, milletin barışa susadığı bir ortamda adalar konusunda fazla diretmek mümkün olmadı.

Ancak yine de Türkiye Lozan'da adalar konusunda yüzde elli civarında başarılıdır.
Türkiye, Gökçeada (İmroz), Bozcaada, Tavşan Adaları, Meis ve Semadirek adalarında diretmişti. Sonuçta bu 5 adadan 3‘ü Türkiye'de kaldı. Ayrıca müttefiklerin Türkiye'ye vermemek için direndikleri İmroz (Gökçeada)'un büyüklüğü, bu maddedeki adaların toplam büyüklüğünün yarısı kadardı. Yani İmroz'un büyüklüğü, Semadirek, Meis ve Bozcaada'nın toplamının yarısı kadardır. Dolyısıyla Türkiye Lozan'da büyüklük açısından istediği ada topraklarının yarısını almayı başardı.

Ege Adaları, 12 Ada 1912, 1913, 1914 yıllarında fillen zaten kaybedilmişti. Sevr Antlaşması'na göre tüm Ege adaları Yunanistan'a, 12 Ada ise İtalya'ya bırakılıyordu. Lozan Antlaşması'nda ise Türkiye, daha önce elinde kalan Meis adası dışında önemli bir ada kaybetmedi.

(Sinan MEYDAN / SÖZCÜ Gazetesi)

28 Kasım 2017 Salı

CEBELLİLER GÜRÇAY CEM İLE ''YOLA DEVAM'' DEDİ

Bursa göçmen camiasının önemli yöre derneklerinden Cebel Derneği'nin Barış Manço Kültür Merkezi'nde yapılan 6. olağan genel kurulunda Dr. Gürçay Cem bir kez daha güven tazeleyerek dernek başkanlığına getirildi. Yurtdışından da yoğun katılımın gözlendiği kongrenin onur konukları ise Ak Parti Bursa Milletvekili ve Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, CHP Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Cebel Belediye Başkanı Bahri Ömer,Yıldırım Kaymakamı Mehmet Aydın, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali, Mustafa Kemalpaşa Belediye Başkanı Sadi Kurtulan, Bal-Göç Genel Başkanı Prof. Dr. Yüksel Özkan, Göç-Türk Federasyonu Başkanı Kadir Gırdoğlu, Rudef Genel Başkanı Şuayip Toprak, Yıldırım Belediye Başkan Yardımcısı Şemsettin Hacıoğlu, Ak Parti Yıldırım İlçe Başkanı Hüdai Yazıcı, Cumhuriyet Halk Partisi Yıldırım İlçe Başkanı Güner Aklan, Türkiye Orta Ölçekli Sanayiciler ve Yöneticiler Vakfı (TOSYÖV) Bursa destekleme Derneği Başkanı İsmail Korkmaz, Memur Sen Bursa İl Temsilcisi Numan Şeker ile çok sayıda STK başkan ve yöneticisiydi. Tek liste ile gidilen seçimde yönetim kuruluna Ali Karaman, Alper Bayramoğlu, Ahmet Öztürk, Bedri Cebelli, Ersin Şentürk, Hikmet Arslan, Hikmet Güneş, Burhan Vatansever, Metin Biberci, Muzaffer Yılmaz, Necati Güler, Neriman Ümit, Necat Akdeniz, Rami Mutlu, Sabri İmamoğlu, Sevinç Çelebi, Şazi Çavuşoğlu ve Zülfiye Seferoğlu'nun getirildiği Cebel Derneği'nde Seyhan Atasoy, Sema Türker ve Turgay Kımıcı da denetim kurulunu oluşturdu. Cebel Derneği yedek listesinde ise şu isimler bulunuyor: Bekir Bayramoğlu, Bekir Öztürk, Engin Şengül, Emin Çetin, Erdinç Ümit, Olcay Kımıcı, İlker Semircioğlu, Münir Yıldız, Mehmetali Kahraman, Nilüfer Göçmenöz, Sadık Üstünel, Seyyat Kılıç, Selver Atasoy, Sevgül Yıldırım, Sunay Çetin, Serhat Güler, Yusuf Özoğlu, Yüksel Güler, Zebur Akar, Erkan Veli, Oktay Kartalkaya, Uğur Bahar.





26 Kasım 2017 Pazar

HAKAN ÇAVUŞOĞLU'NDAN SOYDAŞA OTURUM MÜJDESİ

Bursa'da gerçekleştirilen Cebel Derneği olağan genel kuruluna katılan Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu'ndan soydaşlara oturum müjdesi. Çavuşoğlu soydaşların Türkiye'deki oturum sürelerine değindiği konuşmasında 31.12.2017 tarihine kadar Türkiye’ye bir kez giriş yapan, bugüne kadar hiç ikamet izni almamış olsa bile tüm soydaşların uzun süreli ikameti için onay vereceklerini söyledi. Konu hakkında müsteşarlığın gerekli çalışmayı yapıp ilgili izin evraklarını imzalayıp İçişleri Bakanlığı'na ilettiğini belirten Çavuşoğlu çok yakın bir zamanda bakanlığın imzasıyla kararın yürürlüğe gireceğini belirtti. Bu çalışmanın Başbakan yardımcılığı döneminde soydaşlara yönelik ilk icraatı olduğunu da belirten Çavuşoğlu bürokraside görev yapan her kim olursa olsun, soydaşlara yönelik negatif herhangi bir davranış veya söyleminin  tespit edilmesi durumunda en şiddetli şekilde tepki gösterileceğini de belirterek " Bu konuda bize iletilen her olayın takipçisi olacağım " dedi.
DAVA ADAMLARININ PEŞİNDEN GİDECEĞİZ
Balkan ülkeleriyle de her daim birlik ve beraberlik içinde olunması gerektiğini vurgulayan Çavuşoğlu, şunları ifade etti: "Dava adamı gibi hareket edenlerin, düşünenlerin, nefsini bir tarafa koyanların ve bu mefkureyi kendisine şiar edinmiş adamların peşinden gideceğiz. Bulgaristan, diğer Balkan ülkelerine göre biraz farklı. Dolayısıyla bizim orada mücadele eden kurum, kişi, parti, dernek, her kim ve ne var ise onların davayı güdüp gütmediklerine bakacağız. Bizim ana eksenimiz, dava olmalı. Varlık, temel hak ve özgürlüklerin peşinden koşma mücadelesi. Eğer bir dernek, kurum, parti, davanın rotasından dışarıya çıkmışsa düşünmek ve onu o rotaya dahil etmek lazım. Dolayısıyla bizim esasen kendimize dönerek, 'Biz ne yapmak istiyoruz, amacımız ne, şimdiye kadar geldiğimiz noktada, elde ettiğimiz başarılarla belli bir yerlerde rol ve görev almış insanlar, bu dava için elini taşın altına koymuş mu, bu davayı kendi davası olarak görmüş mü, elinde imkan ve fırsatlar varken bunları değerlendirmiş mi?' gibi soruların cevaplarına bakmamız lazım. Kuru kuruya 'Ben varım, başkası olmasın.' diye bir yaklaşım tarzı, bizi istediğimiz sonuca götürmeyecektir."
SOYDAŞA KÖTÜ MUAMELEYE İZİN VERİLMEYECEK
Çavuşoğlu, birlik ve beraberliğin Türkiye'de temin edilmesi halinde Balkan ülkelerindekilerin de kendilerini düzeltme gereği hissedeceğini, onun için kenetlenmek gerektiğini belirtti. Bakan Çavuşoğlu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yayımladığı genelge kapsamında, Bulgaristan'daki bir soydaşın Edirne'deki SGK İl Müdürlüğüne gelerek kaydını yaptırabileceğine ve ayda 53 lirayla tedavi olmaya devam edeceğine dikkati çekti. Sahada yaşanan sıkıntıların münferit hadiseler olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, şöyle devam etti: "Kendini bilmezlerin, temsil ettiği makamın ne anlama geldiğinin ya da karşısındaki insanın hangi badirelerden geçerek, burada bulunduğunun farkına varmayan, bunu idrak etmeyen arkadaşların davranışlarından dolayı bir rencide durumu söz konusuysa bunu telafi etmek bize düşer. Çünkü biz, AK Parti olarak 2002'de iktidara geldiğimiz tarihten itibaren, devlet ve millet kaynaşmasını temin etmek için politikalar gerçekleştirdik. Bu da nasıl olacak? Bir kişi, millet-devlet nezdindeki bir kurum veya kişiye, bir memur veya görevlinin yanına gittiği zaman bir mahkeme duvarıyla karşılaşmayacak. Güler yüzlü, ona hizmet eden bir anlayışla yaklaşım gösterilecek. Eğer bu konuda gerçekten böyle davranış gösterenler varsa oraya neşter vurmak da bizim görevimiz. Bu noktada gereken yapılacaktır."
UZUN SÜRELİ OTURUM İZNİ İMZADA
Uzun dönemli ikametgahla ilgili birtakım hususların gündemde olduğuna da işaret eden Çavuşoğlu, şu görüşlere yer verdi: "Şu anda müsteşar bey imzaladı. Biraz evvel görüştük, henüz bakanımızın imzası gerçekleşmemiş. 31 Aralık 2017'ye kadar Türkiye'ye giriş yapmış olan Türk soylu Bulgaristan ve Yunanistan vatandaşları uzun dönem ikametgah belgesi alabilecek. Yazımız hazır, imzada şu anda. İnşallah bir aksilik olmazsa birkaç gün içinde onu da size ulaştıracağız. Bizim bakış açımız, her daim insana, halka, hakka hizmet olmuştur. Bakış açımız, kişinin geldiği yer, dili, dini, ırkı, rengi ne olursa olsun bu ülkede kendisini birinci sınıf vatandaş hissetmesi gerektiğiyle ilgili bir yaklaşım olmuştur. Şu ana kadar atmış olduğumuz adımlar, yaptığımız işlemlerle bu noktada önemli bir ivme yakaladık."

BALKAN BARIŞI DÜNYA BARIŞININ TEMİNAT
Çavuşoğlu, Balkanlarda barışın sağlanmasının önemine de değinerek, "Balkanlarda barışı sağlamadığınız sürece küresel barışı sağlayamazsınız. Şunu unutmayınız ki iki dünya savaşının ateşinin yakıldığı, kıvılcımının çakıldığı yer, Balkanlardır. Balkanlardaki huzur ve barış ortamı, eğer zayi olursa bu, bütün dünya için büyük bir tehdit olur. Bizim bakış açımız, bütün kardeşlerimizin orada insanca ve birinci sınıf vatandaş olarak yaşamaları ve gerekli itibarı görmeleridir." ifadesini kullandı. Bakan Çavuşoğlu, son torba yasada Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir yasasının yer aldığını belirterek, şunları kaydetti: "Şimdi cumhurbaşkanımızın imzasında. Benim de bu makamdaki ilk icraatım. Yurt dışında yaşayıp Türkiye'de işi olmadığı halde oradaki üniversitelerde, liselerde okuyan öğrencilere vakıflar bütçesinden burs vereceğiz. Buraya gelmesi gerekmeyecek, orada okuyacak. Orada okusa da biz ona vereceğiz. Dolayısıyla müsterih olun. Biz bu bölgeyle hemhal olmaya devam edeceğiz ve asla oraları yalnız bırakmayacağız. Daha da iyi olacak."

21 Kasım 2017 Salı

BULGARİSTAN BAŞBAKANI BOYKO BORİSOV NATO VE AB’Yİ TÜRKİYE KONUSUNDA ADETA TOPA TUTTU


Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Sofya Ulusal ve Dünya Ekonomisi Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye’ye yönelik tutumunu eleştirerek Ankara’ya destek verdi. NATO’nun Norveç'te gerçekleştirdiği Trident Javelin tatbikatı sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ve Mustafa Kemal Atatürk'ü hedef alan skandal paylaşımların ardından gelen Başbakan Borisov’un bu açıklaması dikkat çekti.  Borisov "Bulgaristan, Balkanlar, Avrupa ve Dünya" konu başlıklı konuşmasında Avrupalı liderlerin Türkiye’yi tamamen reddeden tutumlarını eleştirerek, “Türkiye, Avrupa’ya en büyük komşusu durumunda, iyi eğitimli ve silahlı, Avrupa’da en büyük orduya sahip dev bir ülke’’ dedi. “Avrupalı liderler, barış ve müzakerelerin en iyi yol olduğunu anlamak zorundadırlar” diyen Borisov Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı olan tavrı ile NATO skandalı konusunda da ‘’Türkiye Avrupa’nın en güçlü ordusuna sahip. Türkiye hem NATO hem de Avrupa’da stratejik ortak olmalı. Komşumuz Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Norveç’teki 40 askerini geri çekerek verdiği mesaj benim de Avrupa Konseyi toplantılarında uzun zamandır vermiş olduğum ve görmeleri gereken bir mesajdır’’ dedi. Bulgaristan başbakanı konuşmasını adeta bir Türkiye analizi yaparak sürdürürken’’ Türkiye Avrupa’nın en büyük komşusudur. Avrupa’da en büyük, iyi silahlanmış, iyi eğitilmiş ve her şeyden öte reel savaş eylemlerine katılmış tecrübeli bir orduya sahip, muazzam bir devlettir’’ sözleri ile dikkat çekti. Başbakan Boyko Borisov konuşmasını şöyle sürdürdü; ‘’Son derece karmaşık zamanlarda yaşıyoruz. Eski nesillerin savaş, yoksulluk ve sefaleti, yeni nesillerin ise savaşı tarihte olağan bir şey olarak hatırladığı bir dönemdeyiz. Komşumuz Türkiye'nin Cumhurbaşkanı (Recep Tayyip) Erdoğan'ın Norveç'teki 40 askerini geri çekerek verdiği mesaj iyi analiz edilmeli. Ortada olayları yorumlama çelişkisi söz konusu. Çünkü Avrupalı liderler, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu olunca onları (Türkiye’yi) tamamen reddediyor. Böylece tarafların arasında bir yakınlaşma yolu kalmıyor. Hele son AP konseyi toplantısında onlar, Türkiye'yle her türlü görüşmelerin kesilmesini istemişti. Oysa Türkiye Avrupa'nın en güçlü ordusuna sahip. Türkiye hem NATO hem Avrupa’da stratejik ortak olmalı. Burada ülkenin AB üyeliği söz konusu değil. Ancak biz Türkiye ile diyalog ve anlaşmaların sürecine sahip çıkmalıyız.’’
‘’MİLYONLARCA SIĞINMACI AVRUPA'YA
GİTMEYE BAŞLADIĞINDA NE OLACAK?’’
AB'deki birçok mevkidaşının, göç krizi konusunda Türkiye ile anlaşmanın iptali için ısrar ettiğini, Bulgaristan'da bile bu konuda muazzam bir baskının yaşandığını belirten Boyko Borisov, konuşmasına şu sözlerle sürdürdü: "Türkiye, Avrupa'nın en büyük komşusudur. Avrupa'da en büyük, iyi silahlanmış, iyi eğitilmiş ve her şeyden öte reel savaş eylemlerine katılmış bir orduya sahip, muazzam bir devlettir. Biz Cumhurbaşkanı Erdoğan ile (göç konusunda) anlaşmaya vardıktan sonra Bulgaristan'a karşı göç baskısı sıfıra indi. Sınırda günde bir-iki kişi yakalanıyor. Türkiye ile aramızda geri kabul anlaşması olmamasına rağmen onlar kaçakları geri alıyor. Bu arada yaklaşık 3 milyon göçmen orada tutuluyor. Mademki Almanya'da bile kaçak göç konusunda görüş birliği sağlanamıyor (Türkiye'de bekleyen) milyonlarca sığınmacı Avrupa'ya gitmeye başladığında ne olacak?"
"ERDOĞAN'IN İRADESİ SAYESİNDE 3 MİLYON
KİŞİ (SIĞINMACI) TÜRKİYE'DE DURUYOR" 
Başbakan Borisov, Türkiye ile kaçak göç konusundaki anlaşmanın iyi işlediğine, göç baskısının AB sınırlarının dışında tutulmasının en doğru olduğuna inandığını da eklediği konuşması şöyle sürdü: "Son iki yıldır Avrupa Konseyinde bu görüşümü anlatırken adeta 'putperest' muamelesi gördüm. Beni uyaranlar da oldu. Ancak bence, AB kendi içindeki üyelerinin arasına duvar çekmek yerine, sahip olduğumuz tüm olanakları kullanarak dış sınırlarını duvarlarla kapatmalı." AB'nin kriz bölgeleri ile ilgili politikasını da eleştiren Borisov, "Müdahale ettiğimiz yerde ayakta duran tek bir bina kalmadı. Ne Irak ne Suriye ne Libya'da sağlam bir bina kaldı." dedi. Suriye'deki savaş nedeniyle yasadışı göç sorununun görüşüldüğü forumlara Türkiye, Rusya, İran, ABD gibi ülkeler bir araya gelirken Avrupa'nın göçmen almaya devam ettiğini anlatan Borisov şöyle konuştu: “Derdimiz yeniden yerleştirme. Avrupa için kriz olan bir sorun masaya yatırıldığında bizim görüşmelerde olmamamız normal mi? Avrupalı liderler, bundan sonra pasif kalma şansına sahip olmadığımızın farkında olmalı. Gördüğünüz gibi göçmenler Avrupa’ya doğru kaçıyor. Türkiye, Rusya, ABD ve İran'a saygım sonsuz ancak göç bize doğru geliyor. Göçmenler Rusya, İran'a değil bize doğru geliyor. Zaten Arap dünyası onları kabul etmiyor. Bugün Erdoğan'a karşı konuşman kolay. Peki, bundan ne kazanıyorsun? Erdoğan'ın iradesi sayesinde 3 milyon kişi (sığınmacı) Türkiye'de duruyor. Bunlar Almanya'ya ulaşana kadar Bulgaristan ve Yunanistan ne olacak?" ifadelerini kullandı. Borisov AB - Türkiye arasındaki Göç ve Mülteciler Anlaşmasının işe yaradığına da dikkat çekerek ‘’Göçmen baskısından AB'nin uzak tutulması için en doğru olanı da budur” dedi.
 
‘’AVRUPA’NIN KONTROLSÜZ HAREKETE İHTİYACI YOK’’ 
Başbakan Boyko Borisov, AB ülkelerinin AB Dönem Konseyi Başkanlığını yürütmesinin Avrupa’yı yönettiği anlamına gelmeyeceğini de dikkat çekerken, ‘’Bu durum Avrupa ülkelerinin olgunluğunu gösterir. Her hangi bir avantaj yaratmaz, ancak konuyu saygı ve iyi bir zamanlama ile meslektaşlarınızın dikkatine sunarsanız, onlar onu gündeme alacaklardır” dedi. Konuşmasında Avrupanın kontrolsüz harekete ihtiyacı olmadığını da vurgulayan Borisov, “Schengen Alanı dahilinde orada olmaması gereken devletler de bulunuyor, çünkü serbest dolaşım iyi bir şey, ama Avrupa’nın kontrolsüz harekete ihtiyacı yok. Schengen Bölgesi’ne katılmak için daha yeni çalışmaya başlayacağız, ancak bu şekilde olmayacaktır. En azından ben böyle düşünüyorum” dedi. Konuşmasında Batı Balkan ülkelerinin durumuna da dikkat çeken Borisov, Avrupalı liderlerin Batı Balkan ülkeleri AB’ye katılmazsa, bunun gelecekte büyük bir gerginliğe neden olacağının farkında olduklarını belirtti. Boyko Borisov, “Bu konuda ilk başarımız, Batı Balkanları Avrupa’nın gündemine taşımayı başarmamızdır. Bu ülkelerin tam olarak hangi tarihte AB’ye katılacağına dair söz veremeyiz, henüz bu tarihler belli de değil. Bu ülkelerin gençlerine onları nasıl bir gelecek beklediğini açık bir şekilde anlatmalıyız, aksi takdirde onlar Balkanları terk edecekler” dedi. Başbakan, “17 Mayıs’ta Bulgaristan’da Batı Balkan ülkelerinin liderleri ile Avrupalı liderler arasında tarihi bir görüşme gerçekleşecek. O zamana kadar Avrupa ve değerlerinin her şeyden önce geldiğini, dersimizi aldığımızı ve geriye değil, ileriye bakacağımızı göstermek için bir şansımız var” dedi. Borisov’un konuştuğu konferansta Bulgaristan’ın Avrupalı Geleceği İçin Vatandaşlar (GERB) Milletvekilleri General Konstantin Popov, İvelina Vasileva, Krasimir Velçev, büyükelçiler, Ulusal ve Dünya Ekonomisi Üniversitesinde öğretim görevlileri ve öğrenciler hazır bulundular. 

19 Kasım 2017 Pazar

RUMELİ TÜRKLERİ KÜLTÜR VE DAYANIŞMA VAKFI'NDA GENÇ GİRİŞİMCİ VE LİDERLERE GİLAN ÖRNEĞİ İLE YOL HARİTASI


Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Vakfı Genç Liderler Zirvesi'nde Gilan Mücevherat / OGLİV Yönetim Kurulu Başkanı Ferhan Geylan'ın sunumunundayız. Kosova'dan Bursa'ya oradan da İstanbul ve dünya pazarlarına uzanan ailenin ve firmanın çarpıcı öyküsü genç girişimcileri büyüledi. Bilgimizi paylaşmamız ve birbirimize değer vermemiz gerektiğini belirten Ferhan Geylan başarıya giden yolun bu tavırda saklı olduğunu söyledi. Melek yatırımcılığın sponsorluk gibi algılandığı bunun yanlış olduğunu belirten Geylan yatırımcı sermayeye ulaşmak için belirli firmalara ve gruplara mahkum olmaması gerektiğini söyledi. Hızlı büyümenin de rekabetin terbiye edici piyasa koşullarında olması halinde doğru gelişim olduğunu belirten Ferhan Gilan, doğru pazarlama ve doğru iş modelinin başarıya giden basamakları oluşturduğunu bu durumun güçlü liderlik ile bütünleştirmenin başarıyı getireceğini belirterek gençlerin dava adamı olmalarını ve arkalarındaki insan kitlesini büyütmelerini, sosyal medyayı ve iletişim araçlarını da doğru kullanmalarını istedi.
Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Vakfı, Genç Liderler ve Girişimciler Akademisi (GLGA) sürekli gelişimi odağına almış ve ileri düzey dayanışma ilkelerini benimseyen çağdaş zihin yapısı ve vizyoner bakış açısıyla küresel trendleri takip eden, liderlik ve girişimcilik temalarında edindiği bilgileri Rumeli Türkleri camiasında paylaşılmasını sağlayarak kişisel gelişime ve ulusal kalkınmaya destek olan bir oluşum. Genç Liderler Zirvesi, yılda iki defa gerçekleştiriliyor ve katılımcılar ile bire bir tanışılıyor. Bu dönem etkinliğinde aynı zamanda networking imkanı ve seçilmiş konularda sunum yapabilme, bilgi edinme ve deneyimlerden öğrenme fırsatı da bulduk.

28 Ekim 2017 Cumartesi

ATAMIZIN TARİHİ MEKANINDAN CUMHURİYET BAYRAMINA ÖZEL CANLI YAYIN

Yarın 15.30'da Atatürk Köşkü'nde canlı yayındayız. Bursa sanayinin duayenleri ile sektör temsilcileri olarak Mustafa Karaman 'ın moderatörlüğünde Bursa TV'den, internet üzerinden ve 'youtube' dan yayınlanacak cumhuriyet bayramı özel programında milli ekonomi, milli üretim ve milli sertifikasyonun önemini ele alacağız.