Şıpka
Geçidi savaşı Bulgaristan özelinde Avrupa topraklarındaki Türk tarihinin kırılma noktasıdır. 1877-1878
Osmanlı-Rus savaşı orduları yöneten komutanlar açısından da hem ikbal, hem de
acı ve ibretlik sonlarla bilinir. Yakın tarihimizde birçok tarihçinin bile
bilmediği çok detaylı ve ayrıntılı bir tarihi olaydır bu savaş. Şıpka yenilgisi
Osmanlı’nın Avrupa’daki sonunu hazırlayan en büyük kayıptır.
Bu savaşın ikinci
adımında Plevne düşmüş, Osmanlı başta Balkanlar olmak üzere devamında da Avrupa
topraklarından neredeyse tamamen çıkarılmış, adeta gerisin geriye Anadolu’ya sürülmüştür.
Balkan soğuğu ve ayazına aldırmadan Mart ayında beraberimde Sait Öztürk, Levent Elitok ve Gürhan Tarhan Akın olmak üzere Şıpka'yı ziyaret ettiğimizde anladım ki bizim
bilmediğimiz ve bize adeta unutturulan, tarihin derinliklerine terkedilen bu
olayı bir kez daha irdeleyerek gelecek kuşaklara aktarmayı tarihimize karşı gönül borcu olarak gördüm.
Yakın tarihimizde 93 harbi olarak da bilinen bu
savaşlar silsilesinin en çetin olanıdır Şıpka savaşı. Şimdiki Bulgaristan
sınırları içinde kalan balkan dağlarında, zamanın kuzey ve güney Bulgaristanını
birbirine bağlayan tek geçit olan Şıpka geçidinde
Osmanlı ve Rus birlikleri arasında 17 Temmuz 1877 ile 9 Ocak 1878 yılları arasında
korkunç bir boğazlaşma yaşanmıştır. Rus kuvvetlerine yöredeki Bulgar çeteleri
yardım etmiş ve sonuçları itibarıyla Rus birlikleri doğu Bulgaristan'a hakim
olup ilerleyişlerini İstanbul Yeşilköy önlerine kadar sürdürmüşlerdir.
YEŞİLKÖY (AYESTEFANOS) ANLAŞMASI
Osmanlı
açısından çok ağır bir hezimetin tarihi belgesi niteliğindeki 3 mart 1878 Ayastefanos
antlaşması günümüzde hala Bulgaristan’ın Türk esaretinden kurtuluş /
bağımsızlık günü olarak kutlanmaktadır. Bu noktada bu gün Şıpka savaşlarını
anısına devasa bir anıt kompleks yükselmektedir. Şıpka muharebelerinden sonra
savaşa katılan Bulgar çeteciler tarafından gündeme getirilen bir anıt yapılması fikri, 26 ağustos 1922
tarihinde mimar Atanas Donkov’un birinci
seçilen projesinin hayta geçirilmesi ile ortaya çıkmış. Görkemi ile bize hep
burada nasıl hezimete uğradığımızı anlatan bu devasa anıt 26 ağustos 1934
tarihinde dönemin Bulgar Çarı 3. Boris tarafından resmi olarak açılmıştır.
Anıta
999 basamaklı merdivenlerle ulaşılmaktadır,
yakın zamanlarda bir de araç yolu
yapılmıştır. 31.5 metre yüksekliğinde, dört katlı yüksek bir kule şeklindedir.
Anıtın bir yüzüne Bulgar heykeltraşlar Alexandr Andreev ve Kiril Sivarov
tarafından sekiz metre genişliğinde dört metre yüksekliğinde bronz aslan heykeli
yapılmıştır. Anıt çevresinde ve içerisinde muharebelerde kullanılan toplar, top mermileri, tüfekler ve madalyalar bulunmaktadır.
Giriş katının altında ziyaretçilerin inişine kapalı mermer bir lahit bulunmakta
ve lahit içerisinde savaşta ölen Rus askerleri ile Bulgar çetecilerin saçları
bulunmaktadır. Anıt bizim de ilğimizi çekse de, bize ait herhangi bir anı anıtı
ve yazıtı bulunmadığı için özellikle Bulgarlar ve Ruslar tarafından ilgiyle
gezilmektedir.
ÖNCE KAHRAMAN SONRA İDAMLIK
Dediğim
gibi anıt içerisindeki bir kaç düğme ve elbise parçası dışında yanına gidip bir
kaç dakika bile olsa anabileceğiniz Türklere ait en ufak bir çalışma, yapıt bulunmamaktadır.
Bu savaşta Ruslar 5.500, Osmanlılar ise yaklaşık 13 bin kayıp vermişler.
Süleyman Hüsnü paşa çarpışmalarda gösterdiği yararlılık nedeniyle önceleri
‘Şipka kahramanı’ olarak anılsa da sonrasında ölüme mahkum edildiği ve yaşamını
sürgünde tamamladığı acılarla dolu bir kaderi yaşamıştır.
Plevne'yi
savunan ve Gazi Osman Paşa'ya yardım amacıyla Şıpka geçidi denilen bu noktaya
ulaşan Osmanlı ordusu Rusların mevzilendiği bu dar ve yüksek rakımlı araziyi
bir türlü ele geçirememiş ve Müşir Süleyman Paşa'nın komutasındaki ordunun
yaptığı hücumlar bir türlü olumlu sonuç vermemiştir. Plevne'deki orduya
lojistik destek ulaştırmak ve Gazi Osman Paşa'yı kurtarmak gayesiyle bu geçidi
alarak Rus ordusunun etrafından dolanmak isteyen Osmanlı ordusu tüm çabalarına
rağmen hezimet yaşamış, Rus Çarı 2. Alexander ve dönemin Osmanlı hükümdarı
Sultan II. Hamid kaderin kendilerine hazırladığı başarı ve yenilginin
sonuçlarını yaşamıştır. Özellikle Sultan Hamid saraylarındaki özel telgraf hatları
başında, geceler boyu uykusuz kalarak, her hücumun neticesini öğrenmek için
beklemeleri ile bilinir.
OSMANLI ORDUSUNUN MEVZİLERİ
TERKETMESİ HALA TARTIŞMA KONUSU
Şıpka
Geçidi olayı 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın Plevne Savunması hattında
gerçekleşen önemli stratejik savaşlarımızdan birisidir ancak tarihçilerin bugün
bile tartıştıkları bilinmezlikler ile de anılır. Şıpka Geçidi, Bulgaristan’ın
tam ortasında Balkan dağları üzerinde, 1329 metre rakımlı ve askeri açıdan
stratejik bir geçittir. General Jozef Vladimiroviç Gurko komutasındaki Rus ordusu,
Balkanları aşmak için Şıpka Geçidi’ni aşması gerekiyordu fakat burada 4 bin
kişilik bir Osmanlı Ordusu beklenmedik şekilde direniş gösterdi. Uzun
mücadelelere rağmen Osmanlı Ordusu’nu yerinden kıpırdatamayan Ruslar, bir sabah
uyandıklarında Osmanlı Ordusu’nun mevzilerini terk edip geri çekildiğini
hayretle görerek geçitleri ele geçirdiler. Bu olay bugün bile Süleyman Paşa ile
Osman Paşa arasındaki rekabete ve ikbal savaşlarına bağlanmaktadır.
Osmanlı
Ordusu’nun neden geri çekildiği ve geri çekilme emrini kimin verdiği hala
anlaşılamasa da bu sonuç stratejik bir mevkinin düşmana teslim edilmesinin çok
ötesinde sonuçlar getirdi. Bu cephenin düşmesi Ruslara Edirne yolunu
açmış, Osmanlı’nın Avrupa’da varlığını sonlandıran süreci başlatmıştır. Eğer
Osmanlı kurmayları bilmeden geri çekilmişlerse bile bu durum 500 yıl
yönettikleri Balkanları tanımadıklarını ve bölgenin topografyasını
bilmediklerini göstermektedir. ŞIPKA KİLİDİ PLEVNE’NİN DÜŞMESİNE
NEDEN OLUYOR
Şıpka
Geçidi’nin düşman eline geçtiği haberi alınınca hemen alelacele Süleyman Hüsnü
Bey komutasında bir ordu gönderildi.
Her ne kadar Şıpka Geçidi stratejik olarak önemli olsa da bu sırada Plevne’de
kuşatılmış olan Osman Paşa’ya yardıma gitmek daha önemliydi. Çünkü Osman
Paşa’nın kurtarılması bölgedeki askeri kurtaracağı gibi o askerle Şıpka tekrar
alınabilirdi. Fakat Süleyman Hüsnü Paşa (Kendisi aynı zamanda iyi bir yazardır.
Türkçü kimliği ile bilinir. Dönemin harp okulu kitaplarını yazmıştır.) Şıpka
Geçidi’ni almayı tercih etti ve 30 bin askerini boşu boşuna 4 ay burada oyaladı
ve bu süre zarfında Osman Paşa yenilerek teslim oldu. Bu durum onu da saldırıya
açık hale getirdi.
Osman
Paşa’yı yenen Rus ordusu tamamen serbest kaldığından 60 bin kişilik orduyla
Süleyman Hüsnü Paşa’yı da yenip Sofya’ya girerler. Tüm Osmanlı Ordusu yenilmiş
ve İstanbul yolu açılmıştır. 19 Temmuz 1877 yılındaki Şıpka Geçidi tahliyemiz
büyük bir stratejik hatadır. Fakat bu kararı veren komutan veya Şıpka’yı
yöneten komutan bilgisine ulaşamadık. Büyük olasılıkla yerel kuvvetlerden olup
bölgenin stratejik öneminin çok farkında olmayan alt rütbeden birisidir. Sadece
askerlerin çok olumsuz koşullarda olduğu ve bu nedenle tahliye edildiği bilgisi
var. Halbuki tahliye edilmek yerine takviye edilseydi Rusları orada durdurabilirdik.
Bunun temel nedeni savaşı idare eden savaşı ve bölgeyi bilen genel bir
komutanımızın olmaması ve savaşı başkentten yönetmeyi tercih etmemiz etkili
oldu. Sonra bölgeye tam yetkili olarak Süleyman Paşa’yı gönderdik fakat Şıpka
gibi önemli bir mevzi artık kaybedilmişti.
SÜLEYMAN PAŞA SÜRGÜNE GÖNDERİLİYOR
Süleyman
Paşa’nın Şıpka yerine Plevne’ye takviye yapması gerekirken Şıpka’nın stratejik
öneminden dolayı buraya yüklenmesi Plevne’yi de düşürdü ve bu düşüş, Şıpka’yı
kuşatan Süleyman Paşa’nın kuşatılmasına ve yenilmesine neden oldu. Bence 93
harbi tüm yönleriyle araştırılması gereken önemli bir savaş.
Osmanlı
- Rus savaşındaki yenilginin sorumlusu olarak görülen Süleyman Hüsnü Paşa
divan-ı harpte yargılanıp idama mahkum edildi. Fakat II. Abdülhamid onu
Bağdat’a sürgüne gönderdi ve orada vefat etti. Kaderin cilvesine bakın ki
Mithat Paşa’nın ekibinden olan paşamız Kanuni Esasi hazırlanırken Sultan II.
Abulhamid’den sürgün cezalarının kaldırılmasını talep etmiş ve bu talebi red
edilmişti. Eğer Sultan onun talebini kabul etmiş olsaydı kendisi sürgün
edilemediği için belki de idam edilecekti...
Şıpka
Geçidi Muharebeleri, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osmanlı ve Rus
birliklerinin çok büyük bir stratejik önemi olan Şıpka Geçidi'ni ele geçirmek
üzere yaptıkları dört değişik muharebeden oluşan bir muharebeler dizisidir.
ŞIPKA TEPELERİNDE 4 KEZ SAVAŞILDI
Şıpka
Geçidi günümüzde Bulgaristan'ın sınırları içinde yer alan Balkan Dağları
üzerindeki bir geçittir. Şıpka Geçidi Tuna nehri boylarındaki Rusçuk kentinden
başlar ve Edirne'ye kadar uzanır. En yüksek noktasında 1.150 metrelik bir
rakıma ulaşan Şıpka Geçidi 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Balkanları
aşarak İstanbul'a doğru saldırıya geçmiş Rus ordusu için büyük bir engel
oluşturuyordu. Şıpka Geçidi ele geçirildiği takdirde Edirne'ye kadar Rus
ordusunun önü açık olacaktı. O yüzden burada Osmanlılar ve Ruslar arasında 4
değişik muharebe yaşandı.
Osmanlı
kumandanı Süleyman Hüsnü Paşa 1877 yılının Haziran ayında birliklerini
Karadeniz yoluyla Dedeağaç'a nakletti. Sayıları 4.000-5.000 arasındaki Osmanlı
orduları Dedeağaç'tan kara yoluyla Şıpka Geçidi'ne ulaştılar. Bu arada Temmuz
ayında Rus generali İosip Gurko'nun kumandası altındaki bir birlik Tuna
Nehri'ni geçerek Şıpka Geçidi'ne ulaştı.
I.
Şıpka Geçidi Muharebesi: (17-19 Temmuz 1877), Jozef Vladimiroviç Gurko Şıpka Geçidi'ni ele
geçirdi.
II.
Şıpka Geçidi Muharebesi: (21-26 Ağustos 1877), Osmanlılar Şıpka Geçidi'ni geri
almak için taarruza geçtiler ama geri püskürtüldüler.
III.
Şıpka Geçidi Muharebesi: (13-17 Eylül 1877), Osmanlıların ikinci bir taarruzu
geri püskürtüldü.
IV.
Şıpka Geçidi Muharebesi: (5-9 Ocak 1878), Bu sefer İosip Gurko son bir taarruza
geçerek Şıpka Geçidi'ni saran Osmanlı ordularını kesin bir yenilgiye uğrattı.
SAVAŞIN MAĞLUBUNA SÜRGÜN, GALİBİNE İSE İKBAL YOLU AÇILDI
Bu
muharebelerde yenilgiye uğramasına rağmen savunmada gösterdiği cesaretten
dolayı Süleyman Hüsnü Paşa önce Şıpka Geçidi Kahramanı olarak görüldü. Ancak
sonradan yenilgiden sorumlu tutularak Taşkışla'da hapsedildi. Bir yıl süren bir
yargılamadan sonra idama mahkûm edildi, tüm rütbe ve madalyaları geri alındı;
ama cezası daha sonra II. Abdülhamit tarafından sürgüne çevrildi. 14 yıl
Bağdat'ta sürgün hayatı yaşayan Süleyman Hüsnü Paşa 1892 yılında orada öldü.
Muharebeleri
kazanan tarafın kumandanı Mareşal Jozef Vladimiroviç Gurko ise kont unvanını
kazandı. 1879-1880 yılları arasında Sankt-Peterburg kentinin valisi oldu. 1883-1894
yılları arasında ise Rusya'nın işgali altındaki Polonya'nın valiliğini yaptı.
1901 yılında öldü.
Bu
savaşlar dizisi sonuçları itibarıyla incelendiğinde Doğu Cephesinde Kars’ın
düşmesi, Rumeli’de de Edirne ve Sofya’nın düşmesi ile Osmanlı Devleti tam bir
çöküş yaşadı. Sultan, Rus çarına haber gönderip barış isteğini iletti ve barış
görüşmeleri Kızanlıkta başladı. Ruslar bazı mevkileri işgal etmek için
görüşmeleri geciktiriyordu.
RUSYA’NIN ANLAŞMA İÇİN İLERİ
SÜRDÜĞÜ 6 ŞART- Bulgarların
çoğunlukta olduğu yerlerde, İstanbul Konferansında alınan kararlar dâhilinde,
bir Bulgar Prensliğinin kurulması ve bu prensliğin kendi ordusunu kurması ve
Türk askerlerinin Bulgaristan’ı terk etmesi,
- Karadağ’ın
bağımsızlığının tanınması ve ele geçirdiği topraklara göre Osmanlı Karadağ
sınırının belirlenmesi,
- Romanya
ve Sırbistan’ın bağımsızlığının tanınması, Romanya’ya bir miktar arazi
verilmesi ve Sırbistan’ın sınırının düzeltilmesi,
- Bosna-Hersek’in
bağımsızlığının tanınması ve kâfi derecede teminat verilmesi. Ayrıca Rumeli’de
yaşayan Hıristiyan halk için ıslahat yapılması,
- Osmanlı’nın
belirlenen miktarda savaş tazminatı ödemesi,
- İstanbul
ve Çanakkale Boğazları’nda Rusya’nın hukukunun korunması için Çar ile Sultanın
görüşmesi.
Ancak
bu ağır taleplere ve koşullara rağmen Rusya, anlaşma imzalanıncaya kadar İstanbul
yönünde ilerlemeye devam etti. Rus ordusu İstanbul önlerine kadar gelince
İngiltere endişelenip donanmasını Çanakkale Boğazı’na gönderdi, donanma Mudanya
önlerine demir attı. Düşman İstanbul’a bu kadar yaklaşınca Sultanın Gelibolu’ya
gitmesi gündeme gelir, ancak 2. Abdülhamit bunu kabul etmez.
AVRUPADAKİ 500 YILLIK TÜRK
VARLIĞININ SONLANMASI
Anlaşma
görüşmeleri için Ayestefanos (Yeşilköy) seçildi, nedeni ise anlaşma
sağlanamadığı takdirde İstanbul üzerinde baskı kurmaktır. Önce 31 Ocak 1878’de
Edirne ateşkesi imzalanır, 3 Mart 1878 günü 29 maddeden oluşan Yeşilköy (Ayestefanos) antlaşması imzalandı.
Anlaşmanın
önemli noktaları şunlardır: - Karadağ’ın bağımsızlığının Osmanlı
Devleti tarafından onaylanması,
- Sırbistan’ın bağımsızlığının tanınması
ve sınırlarının da genişletilmesi,
- Romanya bağımsız olacak ve isterse
Osmanlı Devletinden tazminat isteyebilecek,
- Bulgaristan, Osmanlı Devleti’ne vergi
veren bağımsız bir devlet olacak.
- Bulgar-Osmanlı sınırını, Rus-Osmanlı
Devlet üyelerinden oluşacak bir komisyon belirleyecek.
- Bulgaristan’ın vereceği vergi miktarını,
Rusya ve Avrupa Devletlerinin kuracağı bir komisyon belirleyecek.
- Osmanlı askeri Bulgaristan’ı terk
edecek.
- Bulgarlar kendi ordusunu kurana kadar
ülkede Rus askeri olacak.
- Tuna üzerindeki tüm kaleler yıkılacak,
Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan burada asker bulundurmayacak. (Böylece
Tuna bölgesi askerden arındırılıyor. Bosna-Hersek ile ilgili Avrupa’nın
önerisi, Avusturya, Rusya ve Osmanlı arasında görüşülüp 1880’e kadar
sonuçlanacak maddesi de vardır.)
- Doğu Anadolu’da Ermenilerin olduğu
bölgede ıslahat yapılacak ve diğer unsurlara karşı korunacak.
- Osmanlı Devleti, son olaylara karışan
tabası ile ilgili genel af ilan edilecek.
- İran sınırı kesin olarak tespit
edilecek.
- Osmanlı Devleti, Rusya’ya toplamda bir
milyar dört yüz bir ruble tazminat ödeyecek.
(Fakat
Osmanlı Devleti’nin mali durumu göz önüne alındığında bu parayı ödeyemeyeceği
için karşılığına, Kili, Süne, Mahmudiye, Islakçı, Tulça, Maçin, Babadağ,
Hırsova, Köstence, Mecidiye kazaları, Delta Adası, Yılan Adası, Doğu’da ise
Kars, Ardahan, Batum, Bayezid, bir milyar üç yüz milyon ruble karşılığında
Rusya’ya verilecek, kalan miktarda iki devlet arasında halledilecek.)- Rus vatandaşları diğer milletlere
tanınan haklardan yararlanabilecek.
- Rus tabasının davaları dostça
halledilecek Rusya’ya bırakılan yerlerde Rus tabası mülkünü satıp başka yere
gidebilecek.
- İstanbul ve Çanakkale Limanları, Rus
limanlarına gelen giden gemiler için açık tutulacaktır.
- Anlaşmanın imzalanmasından 6 ay sonra
Anadolu toprakları, 3 ay sonra da Bulgaristan hariç diğer Rumeli toprakları
boşaltılacak.
- Osmanlı Devletine bırakılacak olan
yerlerin idaresi Rusların başlattığı biçimde sürecek ve bir müdahalede
bulunmayacak.
- Barış imzalandıktan sonra taraflar savaş
esirlerini serbest bırakacaklar.
- YÜZBİNİN ÜZERİNDE TÜRK VE MÜSLÜMAN KIYIMA UĞRATILDI 600 BİNİ MÜLTECİ
OLDU
Rusya,
ağır şartlara sahip olan bu anlaşmaya Avrupa Devletlerinin müdahale edeceğini
bildiği için bu anlaşma “Mukaddime-i Sulhiyye” adıyla anılmış ve Berlin
Kongresi’nde de beklenildiği gibi değişikliğe uğramıştır.
Tarihinin
en ağır anlaşmalarından birini imzalayan Osmanlı Devleti bu sonuçla hem insani
hem de mali bakımdan büyük kayıplara uğramıştı.
Tüm
bu gelişmelerden sonra Bulgar ve Rus zulmünden kaçan 600 binden fazla Türk ve
Müslüman göçmenin başkente gelmesi devleti büyük sıkıntılara sokmuştur. Bu
göçmenlerden yüz bin kadarı Anadolu’ya Suriye’ye, Halep’e yerleştirilmişlerdir.
Yüz elli bin kadarı, Batı Trakya ve Rodop dağlarına sığınmak zorunda kalmıştır.
Elli-altmış bin kadarı da yurtlarına geri döndü. Göçler, Ayestefanos
Antlaşması’nın imzalanmasından sonra da devam etti. Birçok köy ve kasaba Bulgar
ve Ruslar tarafından yakılıp yıkıldı. Mağlup Osmanlı askeri geri çekilirken onlarla
birlikte hareket eden sivillere yönelik Kayacık ve Hasköy civarında Rodop
dağlarına sığınmaya çalışan Türk ve Müslümanlara yönelik Rus ve Bulgarlar
tarafından büyük katliam yapıldı.
HARMANLI KATLİAMI VE YAŞANILAN DRAM
Süleyman Paşa'nın Filibe'deki
yenilgisinin ardından dağınık birlikleri Rodop Dağları'ndan ve Meriç vadisinden
aşağıya, büyük ve kaotik Türk mülteci gruplarıyla birlikte çekildi. Yaklaşık
100.000 mülteci grubu, 20.000'den fazla vagonlu büyük bir karavandan oluşan
insan Filibe'den
çekiliyordu.
Rus
ordusu ve Bulgar çetelerinin vahşetinden kaçan bu yüz bine yakın sivil Türkün
amacı Edirne'ye sığınmaktı. Ancak Edirne savunma yapmadan Ruslara teslim olunca
Yüz bine yakın Türk mülteci Filibe-Edirne arasında ortada kaldı.
16–17
Ocak 1878'de, Harmanlı'nın doğusundaki bir keşif Rus filosu, bu mülteci grupla
karşılaştı. Grupta ne kadar geri çekilen asker vardı bilinmemekle beraber
dağılan birliklerden mültecilere katılmış askerler görülüyordu. Çalışmayan
silahlar, savaş ve yolculuk yorgunluğu ile arada sıkışan grubun kaçabileceği
yollar da yoktu.
17
Ocak'ta bir Rus süvari bölüğü Harmanlı'ya girdi ve şehrin tren istasyonundan
Osmanlı generallerinin Rus başkomutan Nikolay Nikolayeviç ile barış görüşmeleri
için seyahat ettiği bir trene izin verdi. 19 Ocak'ta bir Rus alayı, Edirne'ye
giden yolu açmak için Harmanlı'nın çevresini silahlı mültecilerden ve geri
kalan Osmanlı güçlerinden temizleme emri aldı. Rus kaynaklarına göre olaylar
kervana yaklaşıldığında, Rus güçleri arabaların arkasına saklanan Türk
mülteciler tarafından vuruldu ve Türklerin kaçışı sırasında bazıları Hristiyan
köyü Devraliy ile karşılaştı ve köyü yaktı. Türk kaynaklarına göre ise göre
kervan, Rus birlikleri tarafından saldırıya uğramasıyla dağıldı.
Çokça yaşlı ve
çocuğun bulunduğu bir grubun istihkamlı bir Rus birliğine saldırmış olma
ihtimali olamamakla birlikte dağılan gruplar kaçacak fırsat bile bulamadılar.
Yol yoktu ve süvariler karşısında öküzlerin çektiği kağnılar çok yavaştı. Çok
az araba dağlara kaçabildi, yaşlılar, hastalar ve geride kalan çok genç olanlar
dondurucu havada hayatlarını kaybederken arabalarda kalan yaşlılar ise Rus
güçleri tarafından katledildi.
Sarambey'de bir grup Müslüman, bütün
eşyalarına el koyan ve genç kadınları götüren Rus birlikleri tarafından
yakalandılar. Karavanın büyük bir kısmı da komşu köylerdeki Bulgar çeteleri
tarafından yağmalandı ve dağlara kaçacak kadar güçlü olmayan geri kalan
mülteciler katledildi.
Kervanın
dağılmasının ardından Rus komutan General Mihail
Skobelev, Batılı askeri muhabirler eşliğinde olay yerine geldi. Fransız
gazeteci Dick de Lonlay, savaşın
sonuçlarını ve yaşanan vahşeti daha sonra gazetesine anlattı. Fransız gazeteci
Lonlay'ın anıları şu şekildedir:
‘’Filibe - Edirne yolu boyunca
donmuş insan cesetleri vardı.Sade Hasköy'de 600 donmuş ceset gördüm.
Türk muhacir kafileleri, durmak
zorunda kaldıkları kış geceleri sabahında, geride yığınla ölü bırakarak
Edirne'ye doğru ilerliyordu.
Birlikte donmuş aileler gördüm:
Üstte anne altta çocukların cesetleri vardı. Anne kendini soğuğa siper etmişti
ama hiçbiri kurtulamamıştı.
5-6 kişinin sarılmış bir şekilde
donmuş olduklarını gördüm. Sarılarak birbirlerini ısıtmaya çalışmış olmalılar.
İki genç kız birbirine sarılmış
olarak oturuyordu. Görenler onları canlı sanıp yaklaşıyor, donup öldüklerini o
zaman anlıyordu.
Bulgarlar ve Çingeneler
muhacirlerin ölülerinin ve bazı bazı eşyaların kaldığı mola yerlerine akbaba
gibi üşüşüyordu.’’
Lonlay katliamın gelişimini kitabında da şöyle
anlatır:
‘’Rus
Kazak süvariler muhacir konvoyuna saldırdı. Konvoydaki asker ve siviller
karşılık verince sivillerin üzerine top atışı başladı. Süvariler savunmasız
yaşlı, kadın ve çocuk herkesi kılıştan geçirdi.
General
Skobelev, kalan malzemeleri ve çocuklar dahil hayatta kalan mültecileri
toplamak ve Harmanlı'ya geri getirmek için küçük bir Rus müfrezesine emir verdi.
Çocuklar, beslenmeleriyle ilgilenen Harmanlı belediye başkanına teslim edildi.
(Ruslar
savaşın psikolojik yönünü de unutmayıp katliamın izlerini silebilmek için Avrupa
ve Dünya basınına bu durumu çocukları kurtarma olarak aktarır.)
Ruslara
göre alınan iyileştirici önlemler, Skobelev'in Rus 30. Piyade Tümeni komutanına
gönderdiği telgrafta kaydedildi. Dünya basınına çocuk kurtarıcısı diye yansıyan
general şovunu yapmıştı.’’
Diğer
yandan İstanbul ve Anadolu’nun bazı bölgeleri bu Rumeli ve Balkan göçleri
yüzünden sıkıntılı günler yaşamıştır. Abdülhamid’in Genel Dış Politika Anlayışı
padişahlığının ilk yıllarında, Osmanlı için büyük bir felaketle neticelenmiştir.
KAYNAKÇA
- Vahdettin Engin, 2. Abdülhamit ve
Dış Politika, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2007, s. 24-25.
- Ö.Andaç Uğurlu, 2.Abdülhamit’in
Hatıra Defteri,
- Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı ?,
Örgün Yayınevi Kültür Dizisi,İstanbul,Mart,2009,s,255.
Vahdettin Engin, a.g.e,s. 27-30
.- Kemal H. Karpat, İslam’ın
Siyasallaşması, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010, s.
300-335.
- Çabuk, V. (2003). Osmanlı Siyasi
Tarihinde Sultan 2. Abdülhamit Han, İstanbul: Emre Yayınları.
- Engin, V. (2007). 2. Abdülhamit
ve Dış Politika, İstanbul: Yeditepe Yayınları.
- Turan, M. (2008) 2. Abdülhamit
Han Ulu Hakan Mı Kızıl Sultan mı?, İstanbul: Elit Kültür Yayınları.
- Pakdemir, M. K. (2008). Tarihin En
Tartışmalı Padişahı Abdülhamit, İstanbul: Neden Kitap.
- Uğurlu, Ö. A. (2009).
2.Abdülhamit’in Hatıra Defteri, Ulu Hakan mı? Kızıl Sultan mı?, İstanbul: Örgün
Kültür Dizisi.
- Ortaylı, İ. ve diğerleri (2009).
Osmanoğulları ve Aydınların Anlatımıyla İmparatorluğun Yüzük Taşı 2.Abdülhamit,
İstanbul: Yeditepe Yayınları.
TR. WİKİPEDİA.ORG
- The
Congress of Berlin and after, William Norton Medlicott, page 157
- The
Russian Army and Its Campaigns in Turkey in 1877-1878, F. V. Greene, page 360
- http://www.runivers.ru/lib/book8944/479852/%7C 18
Şubat 2017 tarihinde Wayback
Machine sitesinde arşivlendi.
"A collection of Materials on the Russo-Turkish War of 1877-1878 on the
Balkans, 74th edition, Actions on the Southern Front 1–19 January 1878 (Advance
to Adrianople and Constantinople), 1911"
- "Notre
Armée. par DE LONLAY Dick: bon Couverture rigide (1890) | Le-Livre". www.abebooks.fr (Fransızca).
29 Mart 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Erişim tarihi: 28 Mart 2021.
- http://www.runivers.ru/lib/book8944/479852/ 15
Aralık 2018 tarihinde Wayback
Machine sitesinde arşivlendi.
| „A collection of Materials on the Russo-Turkish War of 1877-1878 on the
Balkans, 74th edition, Actions on the Southern Front 1–19 January 1878 (Advance
to Adrianople and Constantinople), 1911” Ek okuma
-
Accounts
and papers of the House of Commons, 1878, page 62
-
The
Library magazine, 1880, page 141