23 Şubat 2020 Pazar

BALKAN TÜRKLERİ KAMUSAL ASİMİLASYON KISKACINDA



Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu (BRTK) ’nun Edirne’de düzenlediği ve Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Kosova, Makedonya ile Gagavuz Özerk Yeri'nden sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin katıldığı 2 günlük çalıştayda dile getirilen sorunlar Balkan ve Rumeli Türkleri açısından yaşanan eğitim ve dil sorununun raporlaşmasına neden oldu.
Türkiye’den çeşitli STK’ların temsilcileri ile akademisyenlerin de yer aldığı ve ‘Balkanlar'da Faaliyet Gösteren STK'ların Edirne Buluşması’ adı altında sürdürülen çalışmanın sonuç bildirgesinde Balkan ülkelerinde Türkçenin korunması gerektiği vurgusu yapılırken yaşanan sıkıntılar ülke ülke kayda alındı. Açılışına Edirne Valisi Ekrem Canalp ile Emniyet Müdürü Ali Kemal Kurt ile kent protokolünün  de katıldığı çalıştayın bildirisinde, Balkanlar'daki Türklerin ana dili olan Türkçenin korunması ve yaşatılması için yapılması gereken çalışmalar özetlenirken Türkiye’nin konuya hassasiyet göstermesi de talep ediliyor.
Türkçe konusunda yaşanan sıkıntıların giderilmesi noktasındaki faaliyetlerinin Balkan ülkelerindeki lokal toplantılar ile devam edeceğini belirten BRTK Başkanı Sabri Mutlu konu hakkında HABERTÜRK’e yaptığı açıklamada ‘’Soydaşlarımızın bu konudaki sıkıntılarını hazırlayacağımız raporlar ile ilgili ülkelerin yetkililerine de sunacağız. Siyasilere bu konuda gündem oluşturacak ziyaretler yaparak kamusal alanda da hak arayışımızı sürdüreceğiz. Biz toplum olarak ana dilimizi daha özgürce kullanabilmeli, bu konuda da haklarımıza sahip çıkabilmeliyiz’’ dedi. Çalıştayın sonuç bildirisinde yer alan tespitlere göre soydaşlarımızın Türkçe konusunda yaşadıkları sorunlar ülkeler bazında şöyle; 
-         BULGARİSTAN:
Seçmeli ders olarak verilen Türkçe ülkede yaşayan Türk asıllı öğrenciler arasında rağbet görmüyor. Kendilerini bu noktada ayrımcı uygulamalar içinde bulan soydaşlar çocuklarına ana dillerini evde öğretme çabasında. Bulgaristan'daki okullarda anadil eğitiminin vahim noktaya ulaştığı da aktarılan bildiride, ana dil olarak Türkçe ders alan öğrenci sayısının 5 bin seviyesine düşmüş olması Bulgaristan Türklerinin geleceğine dair yaşama yansıyan en olumsuz durum. 2 milyona yakın Türk ve Müslüman azınlığın yaşadığı Bulgaristan bu sıkıntıları çözmek durumunda. Türkçe ile ilgili etkinliklerin arttırılması, Türkçe öğretmenlere yönelik hizmet içi eğitim programlarının düzenlenmesi ve öğrencilere yönelik projelerin yapılması öncelikli konular arasında. Türkçe bilmeyenlere yönelik kamusal alanda kolaylaştırıcı uygulama talebinin de olduğu ülkede Balkanların bir çok yerinde var olan adli süreçler dahil devlet dairelerinde Türkçe bilen rehber uygulaması talebi en önemli isteklerden. Çifte vatandaş uygulamasının en yoğun olduğu ülkede Bulgarca bilmeyenler açısından günlük hayatın kolaylaştırılması da en önemli talep ve konulardan biri olarak öne çıkıyor. 
-         YUNANİSTAN:
Yunanistan’da bir zamanlar sayıları 500’ü bulan azınlık okulları kamusal uygulamalar sonucu 123’e düşmüş durumda. Azınlık okulları her türlü yasal engellemeler ile fiziki olarak çökmeye zorlanıyor. Kamunun tüm okullarında çift dilli yani Yunanca ve Türkçe olarak eğitim talebi var.  Yunanistan'da azınlık okullarından, Yunan okullarına yönelik ortaya çıkan gönüllü olmayan ama zaruri hale gelmeye başlayan geçişin önlenmesi gerektiği de vurgulanan bildiride; "Batı Trakya'da azınlık okullarında görev yapan öğretmenlerin Türkiye'de hizmet içi eğitim almalarına müsaade edilmesi gerekiyor. Türkiye'deki üniversitelerden mezun olmuş azınlık öğretmenlerine Türk azınlık okullarında görev yapma hakkı tanınmalıdır. Batı Trakya Türk azınlığının 10 yılı aşkın süredir talep ettiği iki dilli eğitim Türkçe-Yunanca verecek anaokullarının açılmasına müsaade edilmesi önemli bir konudur. Batı Trakya'da yaşayan Müslüman Türk azınlığın Türk kimliğinin resmi makamlarca tanınması ve etnik kimliğinin inkar edilmemesi, olmazsa olmaz bir zarurettir" deniyor. Ekonomik koşulların kötülüğü, tarımın çökmüş olması dış göçü de tetikleyen ülkede  Türkiye’de eğitim alanlara geri dön çağrısı yapılması durumun vahametini ortaya koymadaki en büyük etken. 
-         KOSOVA:
Türklere ve Türkçe’ye yönelik en sert baskının söz konusu olduğu ülkedeki bu uygulama dikkat çekici. Arnavutlar ile kaynaşmış durumdaki Türk azınlık dil seçiminde mimlenmemek için kendini gizlemek durumunda kalıyor. Okullarda seçmeli ders olarak Türkçe var. Ancak 2001 yılından bu yana hızla kötüleşen bir durum söz konusu. Sadece yerel yönetimlere hapsedilen Türkçe kullanımının ulusal düzeyde ikinci dil olması talebi var.
 -         KUZEY MAKEDONYA
Türkçe dil kullanımı sorunu Kosova’daki ile benzer. Devlet Türk köylerindeki okullara maddi destek sağlamıyor. Fiziki durumları giderek kötüleşen okullar eğitim almak isteyen ailelerin tercihlerinde ikinci plana düşüyor. Hükümetin yönetim erkinde Türk azınlığa verdiği temsil hakkı Türk olmayanlara ve hatta Türkçe bilmeyenlere kullandırılıyor. Kamudaki bu açmaz toplumda temsil karmaşasına ve siyasi gerginliklere neden oluyor. 
-         ROMANYA:
Türkçe dil eğitimi konusunda soydaşların en şanslı olduğu ülke. Ana dil sıkıntısı yok.  Ancak kamusal uygulamalar açısından çelmeleme burada da var. Tarih ders kitaplarında Türkiye’yi ve Türkleri öcü olarak gösteren ülkede bu durumun değiştirilmesi talebi var. Mevcut eğitim kurumlarının soydaşların yaşadıkları bölgede yaygınlaştırılması da bir diğer önemli talep olarak gündem oluşturuyor. Romanya'da ana dilde eğitimle ilgili olarak yasal anlamda herhangi bir sorun görünmese de özellikle ders kitaplarında bulunan Türklerle ilgili olumsuz ifadelerin kaldırılması gerekiyor.
-         GAGAVUZ ÖZERK YERİ:
Uzun yıllar süren Rus etkisi nedeniyle durumun oldukça sıkıntılı olduğu Gagavuz Özerk Yeri’nde Türkçe hala resmi dil değil. Resmi dilin Romence olduğu ülkede Rusça kamusal alana hakim dil konumunda. Serbest seçmeli eğitim dili olarak kalan Türkçe (Gagavuzca) halk arasında ana dil konumunda ancak eğitim Romence veriliyor. Bulgarca’nın da konuşulduğu ülkede yaşayan soydaşlar çocuklarının gelecekte kamusal alanda sıkıntı yaşamaması kaygısından dolayı kendi ülkelerinde kendi dillerini eğitim dili olarak değerlendirmiyor. Moldova'daki Gagavuz Özerk Yeri Bölgesi'nde, Gagavuz aileler arasında anadil olarak Gagavuzcanın yaygınlaştırılması ve çocuklar arasında öğretimi konusunda ülke yöneticilerinden talep var.

 

 Batı Trakya Öğretmenler Birliği Başkanı Aydın Ahmet, Gümülcine Türk Gençler Birliği Genel Sekreteri Cahit Halil, 
Profesör  Doktor Recep Duymaz, 
Doktor Kader Özlem, BRTK geçmiş dönem başkanı 
Zürfeddin Hacıoğlu  ile Makedonya Yeni Balkan Gazetesi Sahibi Mürteza Süloğlu'nun da  birer tebliğ sunduğu toplantıda ortaya çıkan rapor Rumeli Balkan Türkleri'nin geleceğine ışık tutacak saptamalar içeriyor.


13 Şubat 2020 Perşembe

TRAVNİK TÜRKİYE'NİN AB KAPISI OLMAYA ADAY

Dost ve kardeş ülke Bosna Hersek'in Travnik kentinde 28-30 Mayıs'ta düzenlenecek olan MOD 2020 EXPO fuarı tekstil başta olmak üzere dericiler ve daha birçok sektör için Avrupa pazarına mal satmanın yanı sıra yatırım fırsatları da sunuyor. Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi'nin "Cennet bahçeleri kadar güzel bir yer" diye tarif etiği Travnik'in Belediye Başkanı Admir Hadžiemrić Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) 'nda düzenlenen tanıtım toplantısında Travnik'in deri ve tekstil kenti olduğunu vurgulayarak Türk girişimcileri ülkesinin ve kentinin yatırım avantajlarından yararlanmaya çağırdı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde yönetim erkindeki ağırlığı nedeniyle vezirler kenti olarak da bilinen Travnik'in 1950'li yıllardan beri tekstil üretiminin merkezi konumunda olduğunu söyleyen Başkan Hadžiemrić "Kalifiye eleman yetiştiren okulumuz ile sektörde iddialıyız" dedi. Bosna Hersek Fahri Konsolosu Muzaffer Çilek'in de katıldığı toplantıda düzenledikleri fuarın her üreticinin ilgisini çekeceğini vurgulayan Belediye Başkanı Admir Hadžiemrić moda devleri ile üretici firmaların da yer alacağı etkinlikte ikili iş görüşmelerinin de olacağını söyledi. Travnik Belediyesi ile Kalkınma Ajansı'nın ortak bir sinerji oluşturacakları yatırım programından yararlanacakların Bosna Hersek vatandaşları ile eşit fırsatlara sahip olacağı süreçte AB pazarı için üretim yapılabilecek. Dünya markaları için üretim yapılan kent altyapısı ile göz doldururken Avrupa ve Balkan ülkelerinin ticari nabzının atacağı fuarın metrekare stand bedeli 40 Avro'dan başlıyor. İhracatçıya kurumlar vergisi istisnası da olan Bosna Hersek'te tekstil işçileri için asgari ücret 210 Avro. Bunun işverene maliyeti ise 310 avro. İşçilik giderlerinde vergi indiriminin de olduğu ülkede yatırımlara belediyeler, merkezi hükümet ve Avrupa Birliği teşvikleri var. 

7 Şubat 2020 Cuma

AB, BALKANLARDA OYUNUN KURALLARINI DEĞİŞTİRİYOR



AB, Batı Balkanlara verdiği stratejik önem nedeniyle Fransa'yı ikna ederek Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile bir an önce müzakereleri başlatmak için genişleme stratejisinde bazı yenilikler yaptı.

Avrupa Birliği (AB), Batı Balkanlarda bulunan Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile Fransa'nın engeli nedeniyle başlatamadığı müzakere sürecinin önünü açmak için genişleme kurallarında bazı değişikliklere gitmeye hazırlanıyor.
AB'nin Batı Balkan ülkelerine yönelik yeni stratejisini Macar asıllı AB Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi tanıttı. Varhelyi yeni girişimi, "Genişleme önerisinin temel amacı Batı Balkan ülkeleri için yeni bir AB perspektifi sunmak." olarak özetledi.
AB Komisyonunun yeni genişleme planı, üye ülkeler tarafından onaylanması durumunda, sadece halihazırda müzakerelere başlamamış ve gelecekte aday olacak ülkeler için geçerli olacak.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VURGUSU

AB'nin yeni genişleme planında en dikkati çeken özellik, hukukun üstünlüğüne daha fazla önem verilmesi oldu.
Varhelyi, Batı Balkan ülkelerinin özellikle "hukukun üstünlüğü konusunda daha fazla güven verici adımlar atmaları gerektiğinin" altını çizdi.
Yeni planda hukukun üstünlüğü bağlamında temel özgürlüklere daha fazla odaklanılacağını kaydeden Varhelyi, aynı zamanda demokratik kurumların işleyişi, kamu yönetimi gibi konuların da önem taşıdığına işaret etti.

FASILLARLA BİRLİKTE 6 ANA BAŞLIK

Hukukun üstünlüğüne verilen önem aynı zamanda fasıl açılma sürecindeki değişikliğe de yansıdı. Plana göre müzakerelerin 6 ana başlıkla beraber yürütülmesi öneriliyor. 
Bu çerçevede, plan yürürlüğe girdikten sonra aday ülkeler "temel unsurlar", "iç pazar", "rekabet", "kapsayıcı büyüme", "yeşil gündem", "sürdürülebilir bağlantısallık", "kaynaklar, tarım ve uyum" ile "dış ilişkiler" bağlamında 6 ana başlıkta müzakereleri yürütecek.
Hukukun üstünlüğü ve temel özgürlükleri kapsayacak "temel unsurlar" başlığı ilk açılıp son kapatılırken, fasıllar bu başlıklar altına açılıp kapatılacak. Fasıl açma-kapama süresi de azaltılarak bunun 1 yıl içinde tamamlanması hedeflenecek.
Diğer taraftan yeni plan, aynı zamanda aday ülkede herhangi bir alanda gerileme kaydedilirse kapatılmış fasılların tekrar açılmasını öngörecek.
Aday ülke özellikle hukukun üstünlüğü alanında ciddi gerileme yaşarsa müzakere sürecini "durdurmak, askıya almak ya da sonlandırmak" mümkün olmakla beraber AB fonlarına erişim gibi bazı programları da durdurma ya da sonlandırma seçeneği doğacak.

SÜREÇ SİYASİLEŞECEK 

Yeni plan aynı zamanda genişleme sürecini daha "siyasi" hale getirecek. Tam olarak nasıl hayata geçirileceğine dair detayları paylaşılmasa da, müzakere sürecinde AB üyesi ülkeler daha aktif hale gelecek.
Bu bağlamda aday ülkelerle daha fazla zirve ve üst düzey toplantı yürütülecek. Üye ülkelerin aynı zamanda aday ülkelerin reformları yerine getirme sürecine daha fazla dahil olmaları sağlanacak.
Öte yandan, yeni plan ile AB, aday ülkelere "daha öngörülebilir" bir süreç sağlamayı vadediyor. AB'nin aday ülkelerden beklentilerini daha açık bir şekilde ortaya koymayı hedefleyen plan, aynı zamanda bu beklentilerin yerine getirilmesi ya da karşılanmaması durumunda da olumlu ve olumsuz sonuçları daha açık bir şekilde karşı tarafa bildirmeyi amaçlıyor.

TÜRKİYE'Yİ ETKİLEMEYECEK 

AB Komisyonunun planı her ne kadar uluslararası basında köklü bir değişiklik olarak lanse edilse de, yeni sürecin halihazırda müzakerelere başlamış ülkeleri etkilemeyeceği teyit edildi.
Varhelyi, AB ile müzakere yürüten Batı Balkan ülkeleri Sırbistan ve Karadağ'ın arzu etmesi halinde sürece dahil olabileceklerini belirtirken, "Yeni kurallar Türkiye, Sırbistan ve Karadağ için geçerli değil. Oyunun ortasında kuralları değiştiremezsiniz." değerlendirmesinde bulundu.

FRANSA'NIN TAVRI MERAK KONUSU 

AB Komisyonunun yeni genişleme planının temel amacı, geçen ekim ayında Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelerin başlatılmasına karşı çıkan Fransa'yı ikna etmek olarak değerlendirilebilir.
Fransa ile birlikte Danimarka ve Hollanda da söz konusu iki ülkeyle müzakerelerin başlatılmasına karşı çıkmıştı.
Bunun ardından Fransa, genişlemeye yönelik engeli kaldırmak için süreçte bazı değişiklikler talep etmişti.
Yeni plandaki hukukun üstünlüğü vurgusu ile üye ülkelere daha fazla dahil olma hakkı tanıma maddelerinin özellikle Fransa'yı memnun etmek için ortaya koyulduğu düşünülüyor.
Brüksel kulislerinde, Fransa'nın ikna olması durumunda Danimarka ve Hollanda'nın da genişleme karşıtı tutumunu yumuşatacağı değerlendiriliyor.
Öte yandan, Fransa her ne kadar yeni planı "önemli bir değişiklik ve olumlu bir gelişme" olarak karşılasa da, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelerin açılmasına onay verip vermeyeceğinin sinyalini açık bir şekilde vermedi.
AB'nin Batı Balkanlar ilgisi sınır tanımıyor
AB Komisyonu, üye ülkelerin yeni planı mayıs ayında düzenlenmesi planlanan Batı Balkanlar zirvesi öncesinde onaylamasını ve böylelikle Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakerelerin bir an önce başlamasını bekliyor.
Yeni planın, söz konusu ülkelerle müzakerelerin başlamasının ardından aynı zamanda bir yatırım ve ekonomik kalkınma girişimini de etkinleştirmesi öngörülüyor.
AB üyeliğine büyük önem veren Kuzey Makedonya ve Arnavutluk'ta, yeni planının memnuniyetle karşılandığı görülüyor.
AB'nin Batı Balkanlara olan ilgisini kendi dışında bir gücü bölgede engelleme çabası bağlamında okumak mümkün görünüyor.
Batı Balkanlarda Rus nüfuzunu kısıtlı tutmak isteyen AB, aynı zamanda Türkiye'nin tarihi, coğrafi ve stratejik yakınlığı bulunduğu Balkan ülkeleriyle yoğunlaşan ilişkilerinin de önüne geçmek istiyor. Benzer bir şekilde Çin'in bölgede yoğunlaşan faaliyetleri de AB'nin yüzünü Balkan ülkelerine çevirmesine neden oluyor.
Söz konusu motivasyonların da, tüm engelleri aşmak için birliği "AB Anlaşması ve Kopenhag Kriterleri"yle açık bir şekilde ortaya konulan genişleme stratejisinin kurallarıyla oynamaya kadar iterek, Batı Balkanlara genişlemeye verilen öneme işaret ediyor.

(Şerife ÇETİN / AA)

31 Ocak 2020 Cuma

TARIH BATI TRAKYA İÇİN BİR KEZ DAHA KAYITTAYDI

Yunanistan'da 'Türk' adı bulunan derneklerin kapatılmak istenmesi üzerine yaşanan olaylar ve Türk azınlığın 29 Ocak 1988 tarihinde başlattığı direniş bir kez daha taçlandırıldı. Batı Trakya Türkleri'nin varlıklarını geleceğe taşıma sürecinde önemli bir yere sahip olan  kimlik mücadeleleri düzenlenen etkinlikler ile bu yıl da gündemdeydi. Çeşitli aktiviteler ile dünya kamuoyuna verilen mesajlarda Batı Trakya'da yaşananlar hatırlatılırken, 1988 direnişinin önemine de vurgu yapıldı. Direniş günü anısına Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu'nca (BTTADK) Gümülcine'de düzenlenen etkinliklere Türkiye'nin Gümülcine Başkonsolosu Murat Ömeroğlu da katıldı. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Turan Gökçe, BTTADK Başkanı ve Gümülcine seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, İskeçe seçilmiş müftüsü Ahmet Mete, Dostluk Eşitlik Barış Partisi (DEB) Başkanı Çiğdem Asafoğlu, Değişim Partisi (KİNAL) İskeçe milletvekili Burhan Baran, Kozlukepir Belediye Başkanı Rıdvan Ahmet, Mustafçova Belediye Başkanı Rıdvan Delihüseyin, Yassıköy Belediye Başkanı Önder Mümin, Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu (BRTK) Başkanı Sabri Mutlu, Gümülcine Türk Gençler Birliği Başkanı Sedat Hasan, BRTK'ya bağlı Trakya Federasyonu yöneticileri
Nedim Dönmez, İsmail Köse ve Bener Muratoğlu ile azınlığın çeşitli kesimlerinin temsilcileri ve soydaşların da yer aldığı etkinlikte 'Dünden Bugüne Batı Trakya'da Türk Varlığı ve 29 Ocaklar' irdelendi. 

ADINDA 'TÜRK' YAZAN 
STK'LARIN TAMAMI KAPATILDI

32 yıl önce Yunan yargısının 'Yunanistan'da Türk bulunmadığı' gerekçesiyle isimlerinde 'Türk' kelimesi bulunan derneklerin kapatılmasına yönelik kararın ardından Batı Trakya Türk azınlığın 29 Ocak 1988'de gerçekleştirdiği toplu direniş çeşitli yönleri ile irdelenirken Batı Trakya'nın uluslararası anlaşmalar açısından hukuki durumu da ele alındı.
29 Ocak 1990'da da fanatik Yunan gruplarca Gümülcine ve İskeçe'de Türklere karşı yapılan toplu saldırılarla ilgili resim sergisinin de açıldığı etkinliklerde sergilenen sinevizyon gösterisi ise tam bir tarih belleteni idi.
Gümülcine seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif günün anısına yaptığı konuşmada, Batı Trakya Türk azınlığın karşılaştığı sorunların 1967 yılında Yunanistan'da iktidara gelen cunta ile birlikte zirve yaptığını ve daha da yoğunlaştığını belirterek 67'den 88 yılına kadar yaşanan olumsuzlukları ve süreci özetledi. 

ONBINLER HAKLARI İÇİN MEYDANLARA ÇIKTI

Şerif, 1988 yılına gelindiğinde, Gümülcine Türk Gençler Birliği (GTGB), İskeçe Türk Birliği (İTB) ve Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği (BTTÖB) isimli derneklerin Yunanistan Yargıtayınca kapatıldığını hatırlatarak "Bu, azınlığa vurulan son darbe oldu" dedi. Bu durum üzerine Yunan Yargıtayı'nın derneklerle ilgili kararına itiraz eden Türk azınlığın, sesini duyurmak için toplu bir direniş kararı aldığını belirten Şerif, "Azınlık toplumu sesini duyurmak için, Türk ve Yunan başbakanlarının Davos'ta bir araya geldiği 29 Ocak 1988'de bir yürüyüş yapma kararı aldı. 29 Ocak günü, Azınlığın kemiğine dayanan bıçak misali onbinlerce insan, İskeçe'nin, Dedeağaç'ın ve Gümülcine'nin dağlarından ovalarından koparak akın akın Gümülcineye geldi. İnsanlarımız o gün, "Türküz, bundan vazgeçmiyoruz" diye haykırdılar. O şanlı bir mücadeleydi" dedi.

YUNAN DEVLETİNİN 
SUSKUNLUĞU SÜRÜYOR

Turan Gökçe ise konuşmasında 29 Ocak olaylarının Türkiye'de ve dünya kamuoyunda gerektiği kadar bilinmediğini ve yeterince değerlendirilmediğini belirterek, bu konuda akademik araştırma yapılması ve yaşananların kitaplaştırılmasının ihtiyaç olduğunu söyledi. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi'nin bu konuda inisiyatif üstlenebileceğini de ifade eden Gökçe, kısa vadede uzman bir ekiple bölge ziyaret edilerek bilimsel araştırma yapılmasının planlandığını belirtti.
Türk kuruluşlarınca, 29 Ocak Direnişi'nin yıl dönümü dolayısıyla yayımlanan bildirilerde de, aradan 32 yıl geçmesine rağmen 29 Ocak 1990 olaylarıyla ilgili Yunan devleti tarafından bugüne kadar bir özür beyanı yapılmadığına dikkat çekilerek azınlığın haklarının kazanılmasında herhangi bir ilerleme olmadığına vurgu yapıldı.
Avrupa Birliği'nin Batı Trakya'daki azınlık ve insan hakları ihlallerine sessiz ve tepkisiz kaldığı da kaydedilen bildirilerde, bu durumun Batı Trakya Türk toplumunca insanlık ve barış adına endişe ile karşılandığı vurgulandı.
Cumhuriyet Halk Partisi adına Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü, CHP Balkan Masası Başkanı Faik Öztrak tarafından BRTK Başkanı Sabri Mutlu'ya iletilen açıklamada ise Batı Trakya Türkleri'nin 1923 Lozan Anlaşması ile belirlenen hakları hatırlatıldı. Öztrak açıklamasında " 1923 yılında Lozan Antlaşması'ya kendilerine tanınan hakları kullanmaktan başka bir talepleri olmayan Soydaşlarımızın 29 Ocak Toplumsal Dayanışma Günü Anma Programı'nda birlik ve beraberlik içinde bir araya gelmeleri çok önemlidir. Başta rahmetle andığımız Dr. Sadık Ahmet ve Mehmet Emin Ağa olmak üzere, İsmail Rodoplu, Ahmet Faikoğlu ve şahsınızın önderliğinde Batı Trakya'da yaşayan soydaşlarımızın Lozan Antlaşması'nın uygulanması yönündeki barışçıl taleplerini destekliyoruz. 
Soydaşlarımızın asimilasyon, vatandaşlık haklarının sınırlandırılması, azınlık haklarını alamamaları, kimliksizleştirme ile ilgili endişelerinin ; kimlik sorunu, eğitim sorunu, müftülük sorunu ve vakıflar sorunu gibi hususların Yunanistan hükümeti tarafından Lozan Antlaşması'nın şartlarına uygun olarak
çözülmesini Cumhuriyet Halk Partisi bekliyoruz.
29 Ocak Toplumsal Dayanışma Günlerinin bundan sonra çok daha iyi şartlarda idrak edilmesi temennisiyle Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu'na bağlı olan ve Batı Trakya'dan göç etmiş vatandaşlarımızın kurmuş oldukları derneklerimize selam ve sevgilerimizi iletiyorum" dedi.

29 OCAK DİRENİŞİ

Yunan yargısı, 1988'de "Yunanistan'da Türk bulunmadığı" gerekçesiyle isimlerinde "Türk" kelimesi bulunan derneklerin kapatılması kararını verdi.

Batı Trakya Türk Azınlığı, 29 Ocak 1988'de gerçekleştirdiği toplu yürüyüş ile yargının bu kararını protesto etti.

Bu tepkilerin ikinci yıl dönümü olan 29 Ocak 1990 tarihinde ise fanatik Yunanlar, Gümülcine ve İskeçe'de Türklere karşı toplu saldırılar düzenledi. 2 gün süren saldırılarda, Türklere ait 500'ün üzerinde dükkan ve iş yeri tahrip edilerek yağmalandı, aralarında merhum İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga ile dönemin bağımsız milletvekili Ahmet Faikoğlu'nun da bulunduğu çok sayıda Türk darp edildi.


30 Ocak 2020 Perşembe

YUNANLI VEKİLDEN AP'DE AKILALMAZ PROVOKASYON

Ege Denizi'nde yaşanan kıta sahanlığı sorunu nedeniyle sık sık karşı karşıya gelen Türkiye ile Yunanistan'a bir provokasyon daha yapıldı. Brüksel’de düzenlenen Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Genel Kurulunun “Yunan Adalarında İnsani Durum” başlıklı oturumunda bölgedeki göçmenlerin durumu ele alınırken söz alan Yunanistan’ın aşırı sağcı Altın Şafak Partisi'nin eski üyesi bağımsız AP milletvekili Ioannis Lagos konuşmasının ortasında yanında getirdiği Türk bayrağını yırttı. Yunan adalarındaki göçmenlerin durumuna ilişkin yapılan oturumda Türk bayrağını yırtan vekile başta Avrupa Parlamentosu olmak üzere kendi ülkesi Yunanistan ve Türkiye'den tepki yağdı. Lagos, çirkin provokasyonunu gerçekleştirdiği konuşmasında milyonlarca kaçak göçmeni barındıran Türkiye'nin tavrını görmezden gelerek “Kimsenin burada Yunan vatandaşlarının durumunu konuştuğunu duymuyoruz. Herkes göçmenlerden bahsediyor, Yunan vatandaşlarının hakları ne olacak?” diyerek tepki gösterdi. Lagos, Yunan vatandaşlarının yüzde 70’inin yasa dışı göçe karşı olduğunu, ülke halkının göçmenler tarafından saldırılara uğradığını iddia etti. Irkçı Lagos, “Bir tarafta da Türkiye var, her istediğini yapabiliyor. Ülkemize akın akın göçmen geliyor. İşte bu Türk bayrağı, bununla ne yapılır, yırtıp atılır. Artık buna bir son vermeliyiz.” diyerek kağıttan yapılmış Türk bayrağını yırtarak büyük bir provokasyona imza attı. Buna karşılık, oturumun yöneticisi itidal çağrısında bulunarak bu tür davranışlara müsaade etmeyeceğini söyledi.

26 Ocak 2020 Pazar

YUNANİSTAN, BULGARİSTAN VE ROMANYA'NIN DA OLASI BÜYÜK BİR SARSINTI İÇİN HAZIRLIKLI OLMASI GEREK


Elazığ depremine dair önemli uyarılarda bulunan ve İstanbul depremi tahminleri ile gündeme oturan ünlü deprem kahini Frank Hoogerbeets, deprem konusunda Balkan ülkelerini de uyararak Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya'nın da olası büyük bir sarsıntı için hazırlıklı olması gerektiğini söyledi.
Frank Hoogerbeets kimdir? sorusu Elazığ'da meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki depremin ardından gündeme geldi. Frank Hoogerbeets, dün Elazığ'da meydana gelen deprem için 'İstanbul ve İzmir'in öncüsü" olabileceği ifadelerine yer verdi.  İşte Frank Hoogerbeets Elazığ depremi yorumu...

FRANK HOOGERBEETS KİMDİR?

Deprem kahini olarak bilinen Avustralyalı gökbilimci Frank Hoogerbeets, dünya genelinde yaptığı deprem tahminleriyle tanınıyor. Frank Hoogerbeets "En İyi Avustralyalı Gökbilimciler" listesinde üçüncülüğe girmiştir.
Avustralyalı gökbilimci Frank Hoogerbeets de, son olarak Ekvador'daki 7.7 büyüklüğündeki depremi bilmesi endişelere yol açmış, 2019 şubat ayında gezegen hizalanması yaşanacağını ve bunun etkilerinin Dünya için korkunç olacağını söylemiş, özellikle şubat ayının son iki haftasına dikkat çekmişti.

ELAZIĞ DEPREMİ YORUMU

Elazığ'da yaşanan 6.8 büyüklüğündeki deprem vatandaşlar arasında korkuya neden olurken Türkiye'de özellikle İstanbul ve İzmir'i uyaran Frank Hoogerbeets, deprem tahminleriyle gündem oldu. Depremin bölgede 6 ila 7 büyüklüğünde bir depremin habercisi olabileceği konusunda uyarıda bulunan Hoogerbeets, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya'nın da olası büyük bir sarsıntı için hazırlıklı olması gerektiğini vurguladı.

(HABERTÜRKCOM)

BULGARİSTAN’DA YAŞANAN 'KOMİK HAL’LER


Bahçe cücesi satıcısı Şenay’ın (Cem Yılmaz) kendine yeni pazarlar bulma umuduyla gittiği Bulgaristan’da yaşadığı serüvenler... Şenay’ın, toptancı market zincirinin yöneticilerine sunum yapmaya gayret ettiği açılış sahnesi şahane... Özellikle ilk bölümde, Bulgaristan’daki halleri gerçekten seyre değer. Başta kayınbiraderi İlber (Çetin Altay) olmak üzere herkese “Avrupa görmüş, eğlenmesini, yaşamasını bilen işadamı” olarak hava atmaya çalıştığı bölümler çok eğlenceli. Ancak kötü adam Boris Mançov ve şürekasının dahil olmasıyla film, yön değiştirip ormanda hayatta kalma mücadelesini anlatan hareketli bir komediye dönüşüyor.

https://www.haberturk.com/en-iyi-cem-yilmaz-filmleri-2562121/5