15 Aralık 2024 Pazar

Bulgaristan'da Türk ve Müslümanlara yönelik gerçekleştirilen asimilasyon kararının belgesi 40 yıldır bulunamıyor



Bulgaristan’da Komünizm rejiminin 1984'te Türk ve Müslümanlara yönelik başlattığı Asimilasyon Kampanyasının ardından 40 yıl geçmiş olmasına rağmen suçlular cezalandırılmazken, döneme ait en önemli bazı belgelerin halen bulunamadığı belirtiliyor.

Başkent Sofya’da Yeni Bulgaristan Üniversitesi’nin (NBU) ev sahipliğinde, Bursa merkezli Balkanlar’da Adalet Haklar Kültür ve Dayanışma Derneği (BAHAD) ve Bulgaristan’da faaliyet gösteren “Hakikat ve Hafıza” Vakfının işbirliği ile Türk ve Müslümanlara yönelik Asimilasyon Kampanyasının yıldönümü dolayısıyla “Kurbanlar Hatırlar” konulu konferans düzenlendi.
Konferansta “Bulgaristan Komünist Partisi’nin (BKP) Türk azınlığı ile ilgili politikası” konulu konuşma yapan Bulgaristan Devlet Arşivler Ajansı Müdürü Doçent Doktor Mihail Gruev, ülkedeki eski komünist rejimin 1984-1989 döneminde Türk ve Müslümanlara karşı uyguladığı Asimilasyon Kampanyası ile ilgili en önemli iki belgenin hala bulunamadığını kaydetti. Gruev, “Asimilasyon kampanyası ile ilgili çözemediğimiz sırlardan biri en üst düzeyde isimlerin değiştirilmesi kararına ilişkindir. Hem bölgesel hem de ulusal anlamda Asimilasyon Kampanyası ile ilgili yüzlerce, hatta binlerce belge mevcut. Ancak garip olan şu ki, dönemin Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) Merkez Komite Politbürosunun kampanya kararına ait herhangi bir belge bulamadık.” dedi.

MOSKOVA'NIN ONAYI DA BULUNAMADI

Asimilasyon Kampanyasına izin veren Moskova’nın onayına ilişkin bir belge bulunamamasının da “diğer garip bir durum olduğuna” işaret eden Gruev, “Oysa o günkü siyasi sistemin mantığına bakılırsa, böyle bir girişim Moskova’dan izin almadan mümkün olamazdı. Ancak bu izin nasıl bir şekilde verilmiş, Eski Komünist Diktatör Todor Jivkov’un bu girişimlerini dönemin Eski Sovyetler Birliği (SSCB) Lideri Konstantin Çernenko’ya nasıl tanıttığı bizim için hala bir sır." diye konuştu.
Konferansta, 1944 yılında darbe ile iktidara gelen BKP’nin rejim aleyhtarlarını cezalandırmak için 1949 yılında kurduğu ve 1987'de kapatılan Belene Toplama Kampından geçen mağdurlar ve akrabalarının yaşadıkları acılara vurgu yapılırken, Asimilasyon Kampanyasının fikir sahipleri ve bu asimilasyonu uygulayanların hala cezalandırılmadığına işaret edildi.

ASİMİLASYON KAMPANYASI DAVASI

Bulgaristan'da 1989 yılında sona eren 45 yıllık komünist rejimin ardından demokrasiye geçiş döneminin başında, 1991'de aralarında Todor Jivkov, bazı bakan ve bürokratların da yer aldığı 5 kişinin sanık olduğu asimilasyon kampanyası davası açıldı. Bu sanıkların hiçbiri artık hayatta değil. Aradan geçen yıllarda davada elle tutulur ilerleme sağlanamadı.
Birkaç yıl önce savcılık, son sanık (eski Başbakan) Georgi Atanasov'un ölümünün ardından davayı kapattı ancak Belene Toplama Kampı'nın mağdurları davanın yeniden açılması için karara itiraz etti. Davanın zaman aşımına uğratılmasını engelleyen bir karar olmasına rağmen savcılık üzerine düşeni yapmadı.

"YENİ BİR SAYFA AÇAMIYORUZ"

Doğu Avrupa’nın son toplama kampı olarak bilinen Belene’nin mağdurlarından Muzaffer Naim Süleyman, konu hakkında yaptığı değerlendirmede, komünistler tarafından 25 yaşındayken babası ile birlikte Belene’ye yollandığını anlattı.
Süleyman, "Bir hak, hukuk arayalım dedik, ama şu anda hala başarısızız. Adalet çok zor çalışıyor Bulgaristan bu konuda çok isteksiz. Umutluyuz ama çok uzun zaman geçti." dedi.
Komünizm dönemi sonrası Bulgaristan’ın Eski Cumhurbaşkanı Jelyü Jelev ve Eski Başbakanlardan Sergey Stanişev’in de geçmişte yapılanlardan dolayı Türklerden özür dilediklerini anımsatan Süleyman, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Asıl suçlular ceza alsaydı belki biz onları affederdik. Ama gelip Asimilasyon için samimi bir şekilde özür de dilemediler bizden. Biz bu mücadeleye devam etmeyi düşünüyoruz ve onu sonuna kadar da götüreceğiz. Bu temizlenmeden bir şeyler yarıda kaldı: ne eskiyi unutabiliyoruz, ne de yeni bir sayfayı açabiliyoruz.”

MAĞDURLARIN DEVAM EDEN TRAVMALARI

Belene mağduru Fahri Tahiroğlu’nun kızı Ceylan Fahri ise, babasının Ocak 1985’te Belene’ye götürüldüğünü, üç ay kendisinden haber alamamasının bıraktığı travmanın hala sürdüğünü belirterek, o dönemde yaşadıklarını şöyle paylaştı:
“Benim gibi birçok insanın o dönemde başlayan kabusları hala sürüyor. Geceleri hala ağlayarak uyanıyorum. 40 yıl geçti hala annem, ben, kız kardeşim sakinleştirici almaya devam ediyoruz ve devam edeceğiz, çünkü cezalandırılan yok. Suçluların bazıları hala yaşıyor. Babamıza, bizlere yaşatılanları kim ödeyecek? Psikolojik travmaların geri dönüşü çok zor. Huzur bulmamız için bunların mutlaka yargılanması gerekiyor.”


ASİMİLASYON SÜRECİ 1984'TE DEĞİL ÇOK DAHA ÖNCE BAŞLADI

1951-1954 ve 1984-1986 dönemlerinde iki kez Belene’de yatan, mağdurlarından Halil İbrahim’in kızı Sevdiye Özgür asimilasyon sürecinin 1984’te değil, çok daha erken başladığını söyledi. 1972 yılı sonrası okullarda Türkçe derslerin kaldırıldığını anımsatan İbrahim, babasının şöyle konuştuğunu anlattı:
“Türkçenin kaldırılması aslında bizi yok etmenin bir yolu. Muhakkak müdahale edelim, sesimizi çıkaralım. Sessiz kalmayalım.”
Belene’ye sürülen Türklerin hiçbir suçları olmadan ciddi işkenceler gördüklerine işaret eden Özgür, “Onların tek suçu gururla kendi kimliklerini korumaktı. İsim insanın özüdür. Onlar çok gururludur ve kahraman olmak için bu mücadeleyi vermediler.” diye konuştu.

"PARASAL TAZMİNAT MANEVİ YARALARI KAPATMAZ"

Bulgaristan’ın demokratikleşme yolunda adımlar atıyor gibi göründüğünü belirten Özgür, şunları söyledi:
“Maalesef, bizim davayla ilgili henüz yapılan hiçbir şey yok. (Şu ana kadar) kazanımlarımıza baktığımızda birkaç arkadaş tazminat aldı. Bizim hedefimiz tazminat almak değil ki! Bu manevi yaraları hiçbir parasal değer kapatamaz. Bu yaralar, bütün suçlular yargılandıktan sonra kapanacak. Mücadelemiz, aydın, demokratik bir gelecek kurulana kadar, haklarımızın ve özgürlüklerimizin yüzde yüz korunması sağlanana kadar, devam edecek.

"ÖZÜR BORCUMUZ VAR"

Konferansa katılan Sofya merkezli Uluslararası Azınlıklar ve Kültürel Etkileşim Merkezi Başkanı Antonina Jelyazkova, 34 yıldır süren Asimilasyon Kampanyası Davasının elde edebileceği sonuçlar konusunda karamsarlığını dile getirdi.
“Biz aslında bir gün bu davanın sonuçlanacağına hiçbir şekilde inanmıyoruz.” diyen Jelyazkova, şu değerlendirmede bulundu:
“Bu konuyla ilgili daha fazla kafa yormamıza gerek yok. Davalar olmayacak, artık çok geç. Mesele şu ki bizim toplum olarak Türklerden yaşadıkları acılarından dolayı özür dilememiz gerekiyor.”
Bulgaristan Türkleri 1989 yılında Türkiye’ye zorla sınır dışı edildiğinde, başlarına gelenlerden dolayı onuru son derece kırılmış olan birçok Belene mağdurunun bir gün dava açılıp canlı tanıklık yapacakları umuduyla Bulgaristan’da kaldıklarının altını çizen Jelyazkova, bu insanların bugüne dek hayal kırıklığına uğramış vaziyette beklediklerini aktardı.

"BU DAVA BİTECEK"

Öte yandan, Asimilasyon Kampanyası mağdurları ve akrabalarının haklarını savunan Balkanlar’da Adalet Haklar Kültür ve Dayanışma Derneği (BAHAD) Başkanı Safiye Yurdakul, “Bu dava bitecek.” yorumunu yaptı.
Dava üzerinde 34 yıldır çalıştıklarını ve en önemli tarihi sürecinde olduklarını ifade eden Yurdakul, “Suçluların yargılanması için en iyi şekilde mücadele ediyoruz. Birlik içindeyiz. Elimizden geleni yapacağız ve suçlular en kısa zamanda yargılanacak diye ben Bulgaristan adaletine de bu yüzden güveniyorum.” ifadelerini kullandı.
Asimilasyon Kampanyası davasında bazı sanıkların savunmasını üstlenen Avukat Metin İbryamov da suçluların cezalandırılmaması durumunda mağduriyetin tekrarlanmasının söz konusu olabileceğini belirterek, mağdurlardan haklarını aktif olarak aramalarını istedi.
Konferansta açıklanan BAHAD bildirisinde de şu ifadeler yer aldı:
“Tarihin de gösterdiği üzere, bu tür ağır suçların cezalandırılmamasının bu suçların tekrarlanmasına yol açtığına yürekten inanıyoruz. Çocuklarının bir gün bu tür adaletsizlikleri tekrar yaşamasını istemeyen tüm Bulgaristan vatandaşlarını sorumluluk göstermeye ve adalet ve doğruluk mücadelemize destek vermeye çağırıyoruz.”
(Ihvan RADOYKOV /AA)

Türk iş insanlarına İstanbul'dan yatırım çagrısı



Kuzey Makedonya Hükümeti Genel Sekreterlik heyetinden Angjelovsko Trajancho, Kostandin Pocevski, Oliver Stefanoski, Robert Dodevski, Zoran Atasanov, Gjergje Miloshevikj ve Goce Bobolinski, Türkiye temasları kapsamında İstanbul Ticaret Odası (İTO) ve Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (RUBASAM)'ni ziyaret etti.


Hukuk, ekonomi, yatırım ve idari danışmanlardan oluşan konukların İTO ziyaretinde Başkan Vekili Mehmet Develioğlu ve Meclis Başkanı Dr. Erhan Erken tarafından misafir edilen konuk heyet RUBASAM'da da Başkan Süheyl Çobanoğlu ve Makedonya'dan Türkiye'ye göç etmiş iş insanları ile bir araya geldi.
Kuzey Makedonya hükümetinin görevlendirdiği heyetin İstanbul temaslarında vatandaşlık ve yatırımlar başta olmak üzere birçok önemli konuda verimli görüşmelerde bulunulurken, konuk heyet temsilcileri Türk iş insanlarına yönelik yatırım ve işbirliği çağrısında bulundu.

10 Aralık 2024 Salı

Suriyeliler ile Balkan Rumeli Türkleri'ni aynı kefeye koymaya çalışmak ya cehaletin, ya da art niyetin ürünüdür

Suriye'de Beşar Esad diktatörlüğünün sona ermesinin ardından Türkiye'de gündeme gelen Suriyelilerin ülkelerine geri dönüp dönmeyeceği tartışmaları yeni bir sürece evrildi. Suriyeliler üzerinden paylaştığı X mesajında Balkan Rumeli Türklerine hakaret eden ve adeta küfür yerine geçecek sözler ile ebedi liderimiz Mustafa Kemal Atatürk'e saldıran Ankara'nın görevden alınmış başkanı İ. Melih Gökçek soydaş camiasını ayağa kaldırdı. Bir çok sivil toplum kuruluşunun yani sıra yaptığı açıklama ile Gökçek'e tepki gösteren Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili Hasan Öztürk sosyal medya hesabı X'te Gökçek'i etiketleyerek;

"Cahil işsiz kalınca, cehaletini paylaşmış!
Devrik başkanın paylaşımını görünce cevap vermeden önce sakinleşmeyi beklediğim için sizlerden özür diliyorum.
Devrik başkan, senin derdin açık: Selanik değil, Selanik’in yetiştirdiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Senin asıl derdin, bu ülkenin kurtuluş mücadelesinin bedelini kanıyla ödeyenler, Cumhuriyet ve onu kuran o yüce irade.

Senin gibi tarih ve vicdan yoksunları anlamaz; bu millet yüzyıllardır verdiği mücadelenin, çektiği acıların ardından Cumhuriyet’i küllerinden var etti. Balkanlar’dan Rumeli’den bu topraklara göçenler, yurtlarını bırakmadılar; vatanlarını savunarak bu topraklara geldiler. Bu insanlar, Misak-ı Milli’yi çizen ruhun ta kendisidir. Senin "keşke Yunan kazansaydı" diyenlerle tuttuğun safa karşı bu millet, o bayrağı Selanik’te de Edirne’de de İzmir’de de gururla taşıdı.
Ey cahil, dinle!
19 Mayıs 1919, bu milletin zafer ile biten son kurtuluş savaşıdır. Bu insanlar, Balkanlar’da ve Rumeli’de 200 yıl boyunca ölümüne bir mücadele verdi; milyonlarca kişi katledildi, milyonlarca kişi zorunlu sürgünle yurdundan, yuvasından koparıldı. Vatan kaybetmenin ne demek olduğunu, her karış toprağın bedelinin kanla ödendiğini en iyi bilenlerden bahsediyorsun! Bugün İzmir var, Selanik yok, Edirne var, Filibe yok, Manastır yok Bursa var. Dolayısı ile yüzyıllarca süren vatan savunmasında, kaybedilen bu vatanların savunan, savaşı evinde yaşayan ve Osmanlı saflarında savaşanlardan bahsediyorsun.
Türk milleti mazluma kucak açar, misafirperverliğiyle dünyaya örnek olmuştur. Savaştan kaçan Suriyelilere yıllardır misafirperverliğini de göstermiştir. Ancak Suriyelilerle Muhacırları aynı kefeye koymaya çalışmak, ya cehaletin ya da art niyetin ürünüdür! Muhacırlar bu toprakların öz evladı, tarihsel bağların bir parçasıdır.
Suriye’nin Osmanlı’ya karşı savaşıp kendi ülkesini kurmuş diğer ülkelerden bir farkı var mıdır ki?
Bir tarafta sınır hattında vatanı savunanlar, bir tarafta da bize karşı savaşıp kendi ülkesini kuranlar.
Böyle bir kıyaslamayı ancak senin gibi cahiller yapar, ama bu cahilleri de bu millet unutmaz.
Seni kınamıyorum, seni bu vatan uğruna 1877-1878 Rus harbinde, 1912-1913 Balkan Savaşlarında, Çanakkale de kaybettiğimiz şehitlerimize havale ediyorum." dedi.

28 Kasım 2024 Perşembe

Macaristan ordusunun askeri ve sivil personeline Türkçe dil eğitimi verilecek


Milli Savunma Bakanlığı ile Macaristan Savunma Bakanlığı arasında imzalanan önemli bir protokol kapsamında, Macaristan ordusunun askeri ve sivil personeline Türkçe dil eğitimi verilecek. Bu anlaşma, iki ülke arasındaki askeri iş birliğini güçlendirirken kültürel bağları da derinleştirmeyi amaçlıyor.

TÜRKÇE EĞİTİMİ İLE YENİ BİR DÖNEM

Protokol kapsamında, Macaristan Silahlı Kuvvetleri mensuplarına ve Savunma Bakanlığı çalışanlarına özel Türkçe dil kursları düzenlenecek. Eğitim programında, askeri terminolojiye yönelik özel dil becerilerinin geliştirilmesi, savunma alanında iletişim yetkinliklerinin artırılması ve günlük Türkçe kullanımına dair dersler yer alacak.
Türk-Macar Kültür Yılı çerçevesinde hayata geçirilen bu proje, Türk kültürü ve tarihine yönelik etkinliklerle de desteklenecek. Böylece Türkçe eğitimi, yalnızca bir dil kursu olmaktan çıkarak kültürel etkileşimi artıran bir platforma dönüşecek.

STRATEJİK İŞ BİRLİĞİ HEDEFLENİYOR

Macaristan Savunma Bakanlığı Devlet Sekreteri Dr. Kutnyanszky Zsolt Krisztian, imzalanan protokolün iki ülke ilişkileri açısından önemine vurgu yaparak şunları söyledi:
“NATO müttefiki olan Türkiye ile askeri ve savunma sanayi iş birliğimizi kültürel ve eğitim alanına taşıyoruz. Türkçe öğrenen personelimiz, Türk meslektaşlarıyla daha etkili iletişim kurarak ortak projelerde daha aktif bir rol üstlenecek. Bu adım, iki ülke arasındaki stratejik bağları güçlendirecek.”

ASKERİ VE KÜLTÜREL ETKİLEŞİM BİR ARADA

Protokol, askeri ve savunma alanındaki iş birliğini pekiştirmenin ötesinde, Türkçe dil eğitimi sayesinde kültürel etkileşimi de teşvik ediyor. Eğitim alan personelin, Türk kültürü ve tarihi hakkında düzenlenecek etkinliklerle Türkiye’yi daha yakından tanıması sağlanacak.
Türkçe öğrenimi, Macaristan ordusunun NATO içindeki iş birliği kapasitesini artırırken, Türkiye ile savunma ve güvenlik alanındaki ortak çalışmalarına yeni bir boyut kazandırmayı hedefliyor.

22 Kasım 2024 Cuma

Avusturya, Romanya ve Bulgaristan'ın Schengen'e katılmasını engelleyen vetosunu kaldırdı





Dün imzalanan ortak bildiriye göre, "kamu politikası ve iç güvenliğe yönelik ciddi bir tehdidi önlemek" amacıyla Macaristan ile Romanya ve Romanya ile Bulgaristan arasında en az altı ay süreyle geçici sınır kontrolleri tesis edilecek.
Avusturya, Romanya ve Bulgaristan'ın pasaportsuz Schengen Bölgesi'ne katılımı konusunda uzun zamandır uyguladığı vetoyu kaldırmayı kabul etti. İki Doğu Avrupa ülkesi yıllardır bu yönde çaba sarf ediyor ancak Viyana'nın vetosuyla karşılaşıyordu.
Bu gelişme cuma günü öğleden sonra, Romanya, Bulgaristan ve Avusturya İçişleri Bakanları ile Budapeşte'de bir toplantı düzenleyen AB Konseyi dönem başkanı Macaristan tarafından duyuruldu.
Macar bir sözcü, üç bakanın Schengen'e tam üyeliğin önünü açacak bir "ortak anlaşma" imzaladıklarını söyledi. Açıklamada üç ülke arasında düzensiz göç ve sığınma taleplerinin engellenmesinde kaydedilen "ilerleme" vurgulanırken, reddedilen başvuru sahiplerinin sınır dışı edilmelerinin hızlandırılması taahhüdü de yer alıyor.
Anlaşma pratikte, kalan son engel olan iç kara sınırlarındaki kontrollerin kaldırılması anlamına geliyor. Bu yılın başlarında Viyana tarafından verilen ilk tavizle deniz ve hava sınırlarındaki pasaport kontrolleri kalıcı olarak kaldırılmıştı.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Romanya ve Bulgaristan'ın Schengen bölgesine "tamamen ait olduğunu" söyleyerek haberi memnuniyetle karşıladı. Von der Leyen "2025'te Schengen'in daha da güçlendiğini görelim," dedi.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola da aynı şekilde olumlu konuştu ve "daha güçlü bir Schengen daha güçlü bir Avrupa demektir," dedi.
Budapeşte anlaşmasının hayata geçirilebilmesi için üye devletler tarafından oy birliğiyle onaylanması gerekiyor ki bu sürecin sorunsuz geçmesi bekleniyor.
Bakanlar toplantısına katılan Avrupa Komisyonu'nun İçişlerinden Sorumlu Üyesi Ylva Johansson, oylamanın 12-13 Aralık tarihlerinde yapılacağını ve 1 Ocak itibarıyla kara sınırlarındaki kontrollerin tamamen kaldırılacağını "umduğunu" söyledi.
Johansson sosyal medya hesabından yayınladığı video mesajında "Bu harika bir an," dedi.
Romanya ve Bulgaristan'ın 450 milyon kişiyi ve üye devletlerin büyük çoğunluğunu kapsayan Schengen Bölgesi'nin dışında bırakılması, iki ülke ile Avusturya arasında sürekli bir sürtüşme kaynağı oldu.
Bu gelişme Schengen için hassas bir döneme denk geliyor. Almanya ve Fransa gibi bazı üye ülkeler düzensiz göçü kontrol altına almak amacıyla sınır kontrollerini yeniden uygulamaya koymuş olsa da uzmanlar bu tek taraflı önlemin etkinliği konusunda şüphe duyuyor.