17 Ekim 2024 Perşembe

Bal Bal Dr. Akpınar ile "devam" dedi


Balıkesir Balkan Göçmenleri Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (BAL-BAL)'nin 2. olağan genel kurulu üyelerinin büyük ilgisi ve katılımı ile Balkan Kafe'de gerçekleştirildi. Doktor Mustafa Akpınar'ın bir kez daha güven tazelediği genel kurulda oluşan yeni yönetim görev dağılımı yaparak gelecek dönem faaliyet programını netleştirdi.

 Dr. Mustafa Akpınar'ın liderliğindeki yönetimde; 

- Şevket Ocaktan, - Uzm.Dr.Mehmet Çalışkan, 

- Hakan Eser, - Vildan Duygulu, 

- Dr. Erdal Elmas, - Aynur Şahin, 

- Erol Osmanoğlu, - Muhittin Derindere 

görev aldı.

16 Ekim 2024 Çarşamba

Buca Uluslararası Balkan Şenliği'nde büyük coşku





İzmir'de gerçekleştirilen 12. Buca Uluslararası Balkan Şenliği Buca Belediyesi ve Balkan Rumeli Dernekleri işbirliğinde Buca Belediye Başkanı Görkem Duman'ın evsahipliğinde hayata geçirildi.
Makedonya İstanbul BaşKonsolosu İdris Fazliovski ile Kuzey Makedonya'dan Berova Belediye Başkanı Zvonko Pekevski ve Pirlepe Belediye Başkanı Borçe Jovçeski'nin de konuk olarak hazır bulunduğu şenlikte Kuzey Makedonya'nın Berova ve Pirlepe Belediyeleri ile Buca Belediyesi arasında kardeşlik protokolü de imzalandı.

İki gün süren etkinliklerde İzmir'de örgütlü olan sivil toplum kuruluşları ile Balkan Rumeli orjinli konfederasyon, federasyon ve dernekler tanıtım standları kurdu, STK başkan ve yöneticileri de Bucalılara gerçekleştirdikleri çalışmalar ile faaliyetlerini aktardı.

8 Ekim 2024 Salı

İzmir Balkanlılar Halk Dansları Festivali ile farkındalık yaratıyor




İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin evsahipliğinde gerçekleştirilen ve iki gün süren 18.Balkanlılar Halk Dansları Festivali neredeyse tüm Balkan ülkelerinin katılımı, muhteşem gösteriler, olağanüstü bir performans ve halkın büyük ilgisi ile tamamlandı. 
İzmir'de "Yer yerinden oynadı" dense eksik kalacak bir tanımlama ile hayata geçen etkinlikte başta Gültepe Makedonya Göçmenleri Derneği olmak üzere Balkanlar ve Rumeliyi temsil eden tüm sivil toplum kuruluşları görev aldı.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Doktor Cemil Tugay'ın da onurlandırdığı final gecesi ise görülmeye, yaşanmaya değerdi. Fark ve farkındalık yaratan festivalin kusursuz bir şekilde gerçekleşmesini sağlayan İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Dairesi Başkanlığı Balkanlılar Halk Dansları Festivali ile kente sanat adına imrenilecek bir imza attı.



5 Ekim 2024 Cumartesi

Bursa'dan Ahmet Doğan ile 'HÖH - Hak ve Özgürlükler İttifakı'na büyük destek


Bulgaristan'da 27 Ekim'de yapılacak seçimlere 'HÖH - Hak ve Özgürlükler İttifakı' adıyla katılan ve seçim listesinde 13 numara ile yer alan Cevdet Çakırov liderliğindeki ekip Bursa'da düzenlediği toplantıda adeta gövde gösterisi yaptı.
Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili Hasan Öztürk, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey başta olmak üzere neredeyse eksiksiz olarak tüm ilçe belediye başkanlarının, iktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasi parti il başkanlarının, Balkan Rumeli Türkleri'ni temsil eden sivil toplum kuruluşlarının başkan ve yöneticilerinin katıldığı 'Birlikte Halkımıza ve Demokrasiye Sahip Çıkalım' ana temalı toplantıda Bulgaristan Türkleri ve Müslümanları için birlik, beraberlik mesajı verildi.
Çakırov'un liderliğinde Bursa'ya çıkarma yapan ekipte HÖH Türkiye Sorumlusu ve Kırcaali Belediyesi önceki dönem Başkanı Hasan Aziz, Kırcaali Milletvekili Adayı Remzi Osman, KızılağaçBelediye Başkanı Şinasi Süleyman, Eğridere Belediye Başkanı İzzet Şaban, Koşukavak Belediye Başkan Yardımcısı Abidin Hacımehmet, Kızılağaç Belediye Meclis Başkanı Sali Ramadan, Eğridere Belediye Meclis Başkanı Sezgin Bayram, HÖH Eğridere İlçe Başkanı, Şakir Bayram, HÖH Marmara Temsilcisi Lütfi Özgür, HÖH Trakya Temsilcisi Güner Çetin vardı.



Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi Yıldırım Bayezid Salonu'nda gercekleştirilen kahvaltılı toplantıya Bursa'dan Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz, Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, Orhangazi Belediye Başkanı Bekir Aydın, Yenişehir Belediye Başkanı Ercan Özel, Keles Belediye Başkanı Ali Doğru, Harmancık Belediye Başkanı Haşim Ali Arıkan ve İnegöl Belediye Başkan Vekili Hasan Aydın ile Adalet ve Kalkınma Partisi Bursa İl Başkanı Davut Gürkan, Cumhuriyet Halk Partisi Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, İYİ Parti İl Başkanı İsmail Kaya ile Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkan Yardımcısı Nurtaç Usta katıldı.


BALKAN: "ZAMAN BİZİ HAKLI ÇIKARDI"

Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu Genel Başkan Vekili Sami Ömer başta olmak üzere yöre dernek başkanları, STK yöneticileri ve muhtarların da bulunduğu toplantının açış konuşmasını yapan Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği (Bal Göç) Genel Başkanı Profesör Doktor Emin Balkan Delyan Peevski konusunda zamanın kendilerini haklı çıkardığını söyledi.
Genel Başkan Balkan konuşmasında daha projenin ortaya sürüldüğü tarihte Delyan Peevski'nin genel başkanlığına itiraz ettiklerini, karşı çıktığını hatırlatarak "Bizim dik duruşumuzla Cevdet beyi eş genel başkan olarak HÖH'ün başına koydurduk. Ne kadar haklı olduğumuzu şimdi herkes anladı ve gördü. Bu durumdan ders alınmalı. Bursalılar olarak tüm gücümüzle HÖH - Hak ve Özgürlükler İttifakı için çalışacağız. Buradan tüm hemşehrilerime sesleniyorum. Seçimlerde sandığa gittiğimizde tercihinizi 13 numaraya kullanın. Oy patlaması yaratmalıyız ki herkes gücümüzü görsün" dedi.
Prof. Dr. Balkan konuşmasında Bal Göç'ün vizyonunu da hatırlatarak, örf ve adetlerin baskı altında olduğu her durumda Bal Göç'ün her zaman halkın yanında olduğunu belirtti. Balkan Bulgaristan'ın Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen soydaşlarımızın baskılarla karşı karşıya kaldığına dikkat çekti. Balkan ayrıca Bulgaristan'da belediye başkanlarının gözaltına alındığını ve oy verenlerin baskı altında olduğunu da ifade ederek "Bal Göç'ün bu süreçte sessiz kalamayacağını" herkesin bilmesini isterim dedi.
Genel Başkan Emin Balkan camiadaki birlikteliği sağlamak için tüm STK'lar olarak hep birlikte hareket ettiklerini de vurguladığı konuşmasında birlikteliği korumanın en etkin yolunun da sandığa giderek oy kullanmaktan geçtiğini ve bunun büyük önem taşıdığını da dile getirerek herkesi oy vermeye davet etti. 

2 Ekim 2024 Çarşamba

Bulgaristan'da Türk ve Müslümanlara yönelik insanlık dışı uygulamaların üzerinden 34 yıl geçmesine rağmen hiçbir suçlu yargılanmadı




Bulgaristan'da eski komünist rejimin asimilasyon kampanyasının Türkiye'deki mağdurlarına Takdir Ödülü

Bulgaristan'da 1989 yılında yıkılan komünist rejimin Türk ve Müslümanlara karşı giriştiği asimilasyon kampanyasının Türkiye'de yaşayan mağdurları, Sofya'da Bilgiye Erişim Programı'nın (BEP) düzenlediği törende Takdir Ödülü aldı. BEP Vakfı İcra Direktörü Avukat Aleksandar Kaşımov, bu yıl 22'ncisini düzenledikleri törenle ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Kaşımov, törende Bulgaristan'da faaliyet gösteren özel şahıs, sivil toplum kuruluşu ve kurumlara 6 dalda ödül verildiğini, bunun yanı sıra merkezi Bursa'da bulunan Balkanlarda Adalet, Haklar, Kültür ve Dayanışma Derneği (BAHAD) üyelerinin Takdir Ödülü'ne layık görüldüğünü söyledi.
Kaşımov, "İsim değiştirme kampanyasıyla ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılmasını ve bunu yürüten suçlularının belirlenmesini görev olarak bilen BAHAD, bu yıl jürinin oy birliği ile verdiği kararına dayalı bir Takdir Ödülü aldı." ifadesini kullandı.
BAHAD'ın aktif ve azimli şekilde çalışarak tüm gerçeklerin gün ışığına kavuşturulmasına gayret gösterdiğini vurgulayan Kaşımov, "BAHAD, Askeri Yargıtayın taşıdığı sorumluluk konusunu açık olarak gündeme getirmiştir. Son yüzyıllık dönemde Bulgaristan'da meydana gelen en utanç verici olaylardan olan asimilasyon kampanyası ile ilgili Askeri Yargıtay, net olmayan yanıtlar vererek bu davalarla ilgili bilgilere erişim hakkı tanımak istemediğini gösteriyor." dedi.
32 yıl önce başlamış olan asimilasyon kampanyasının davalarında BAHAT üyelerinin ısrarları sayesinde adım adım ilerleme kaydedildiğine dikkati çeken Kaşımov, artık davaların sonuçlandırılmasının gerektiğini söyledi.
Kaşımov, "Bugünkü törende çeşitli örgüt ve kurumlar ödüllerine kavuşurken Türkiye'den, Bursa'dan, İstanbul'dan sadece bu törene katılabilmek üzere o kadar çok insanın gelmesi, bizim için son derece sevindirici oldu. Onlar da bilgilere erişim misyonuna verdikleri desteklerini göstermiş oldular." diye konuştu.

BELENE TOPLAMA KAMPI MAĞDURLARI

BAHAD Başkanı Safiye Yurdakul, üyelerinin Bulgaristan'da 1984-1989 döneminde etnik temizliğe girişen eski komünist rejimin kurduğu Belene Toplama Kampı mağdurları ile ailelerinden oluştuğunu söyledi.
Yurdakul, "Belene Adası Toplama Kampı mağdurları ve aileleri olarak işlenen ağır insan hakları ihlallerinin suçlularının cezalandırılması ve bir daha bu kötülüklerin tekrar edilmemesi amacıyla yargılanmaları için uzun yıllardır hukuki mücadele veriyoruz." diye konuştu.
Aradan 34 yıl geçmesine rağmen hiçbir suçlunun yargılanmadığına dikkati çeken Yurdakul, BAHAD üyelerinin, 2023 yılında Bulgaristan Askeri Yargıtayının arşivlerine ilk kez erişim sağladığını ve 30 yılı aşkın bekleyiş sonrası ilk kez asimilasyon kampanyasının 1984-1989 dönemini içeren binlerce sayfalık dosyalarını görme fırsatı bulduklarını anlattı.
Yurdakul, "Nihayet dosya inceleme hakkı elde etmiş olduk. 32 yıl boyunca dosyalarla ilgili hep gizlilik kararı vardı. Savcılık, bu 32 yıl boyunca neyi araştırıyor, bu dava niye bu kadar uzadı göremedik. Suçluların yargılanması, bizim için önemli. Zor bir süreç. Şu anda yoğun bir şekilde mücadeleye devam ediyoruz. Bu mücadelemiz sadece 1984-1989 döneminde işlenen suçlarla ilgili değil. Totaliter komünist rejim döneminde işlenen tüm suçlarla ilgili suçluların ceza alması içindir." diye konuştu.
Avrupa'nın son toplama kampı Belene'nin suçlularının mutlaka yargılanması gerektiğini vurgulayan Yurdakul, "Kamu Bilgi Edinme Kanunu'na istinaden, Vakıfla birlikte savcılıktan bilgi almaya çalıştığımız uzun bir süreç izledik. Belli oldu ki bilgiye erişim hala engelleniyor. Bazı dosyalar yok ediliyor. Çalışmaya devam edeceğiz. Hukuki hakların elde edilmesinin en önemli ve esas süreci belgelere ve bilgiye erişim hakkıdır ki bu hakkımızı savunabilelim." ifadelerini kullandı.

"VERİLEN ÖDÜL OLDUKÇA KIYMETLİ"

Törene katılan avukat Esen Fikri de Bulgaristan'daki Türklerin isimlerinin zorla değiştirilmesi için düzenlenen kampanyanın mağdurlarına 10 yıldır hukuki yardım sağladığını dile getirdi.
Verilen ödülün oldukça kıymetli olduğunu söyleyen Fikri, "Bu davayla ilgili oldukça uzun ve zor bir süreçten geçtik. Mağdurlara bilgi verilmiyordu. Kendi haklarını savunamıyorlardı. Davanın açılması için önce bilgi edinmek üzere gerekli adımları attık. Maalesef, dosyalar gizli olduğu için bizlere pek fazla bilgi verilmedi. 30 yıldır çözülemeyen bu olayla ilgili tazminat davaları açtık ve geçmişte süreçle ilgili nihayet bilgi edinebildik." dedi.
Hedeflerinin, davanın sonuçlandırılması ve suçluların mahkemeye çıkarılıp ceza almaları olduğunu dile getiren Fikri, "Bulgaristan'daki sorumlu makamlar, görevlerini yerine getirsin. Asimilasyon kampanyasına ait arşivlerdeki dosyaları incelemek zorundayız. Elimizde bilgi olmadan haklarımızı nasıl savunacağız? Kamu kuruluşlarının yaptığı çalışmaları kontrol edebilmemiz şart." ifadelerini kullandı.
Belene Toplama Kampı'nın mağdurlarından Ali Mutlu da 1985-1989 olaylarında Belene'ye götürüldüklerini ve çok işkence gördüklerini belirterek, "1989'da (Türkiye'ye) sınır dışı edildik." dedi.
Davayla ilgili askeri savcılığın devreye girmesini istediklerini, suçluların aynı olayların tekrarlanmaması amacıyla cezalandırılması gerektiğini ifade eden Mutlu, davanın mutlaka sonuçlanması gerektiğini vurguladı.

BULGARİSTAN'DA NE OLMUŞTU?

Ülkede 1944'te iktidara gelen komünist rejim, son dönemindeki kaçınılmaz çöküşünü hissedince milliyetçiliğe sarılıp "tek ulus-tek milliyet" oluşturma hayaliyle Türk ve Müslümanların etnik kimlik, din, dil ve kültür özgürlüğünü sınırlandırmaya çalıştı.
Bulgaristan'da 45 yıl iktidarda kalan komünist elit, siyasi muhaliflerine karşı baskısının en ağırını Türk ve Müslümanlara yönlendirdi.
Komünist diktatör Todor Jivkov'un 1989'da devrilen rejiminin adını "Soya Doğuş" verdiği baskıcı asimilasyon girişimi, hala kapanmayan bir yara açtı.
1970'li yıllarda başlayan bu baskının, 1984-1989 döneminde zirveye ulaşıp yaklaşık 700 bin Türk ve Müslüman'ın sınır dışı edilerek Türkiye'ye göçe zorlanması, Todor Jivkov'un 10 Kasım 1989'da devrilmesine neden oldu.
Asimilasyon kampanyası sırasında binlerce Türk ve Müslüman meydanlarda toplanıp protestolara katılırken askerlerin ateş açması sonucu onlarca kişi hayatını kaybetti.
Bulgaristan'da devam eden demokrasiye geçiş döneminde 1991'de aralarında Todor Jivkov, bazı bakan ve bürokratların da yer aldığı 5 kişinin sanık olduğu asimilasyon kampanyası davası açıldı.
Bu sanıkların hiçbiri artık hayatta değil. Aradan geçen yıllarda davada elle tutulur ilerleme sağlanamadı.
Birkaç yıl önce savcılık, son sanık (eski Başbakan) Georgi Atanasov'un ölümünün ardından davayı kapattı ancak Belene Toplama Kampı'ndan eski mağdurlar davanın yeniden açılması için karara itiraz etti.
Davanın zaman aşımına uğratılmasını engelleyen bir kararın olmasına rağmen savcılık üzerine düşeni yapmadı.
Aralarında BAHAD üyelerinin de bulunduğu mağdurlar, davanın bir an önce tamamlanması ısrarıyla, Kasım 2023'te Kamu Bilgilerine Erişim Yasası'ndan yararlanarak Askeri Savcılığın arşivlerindeki binlerce sayfalık dosyayı incelemeye başladı.
2002'de kurulan Bilgiye Erişim Programı, her yıl düzenlediği törende 6 dalda ödül dağıtıyor.
Ödüller, Kamu Bilgilerine Erişim Yasası'ndan aktif yararlanan, jürinin belirlediği sıradan vatandaşlara, sivil toplum kuruluşlarına ve kurumlara veriliyor.

24 Eylül 2024 Salı

Bursa’daki uçak kazasında hayatını kaybeden Bulgaristan Türklerinden Pilot Ünal Aster’in başarılarla dolu hayat hikayesi yürekleri dağladı


Bursa'da iniş kalkış yapan eğitim uçağının Yenişehir Havalimanı apronuna çakılması sonrasında yaşamını yitiren öğretmen pilot Ünal Aster ile öğretmen pilot adayı Emir Gülal Nalcı'nın kaybı sivil havacılığa gönül verenleri üzüntüye boğdu.
İniş-kalkış çalışması yaptıkları Fenix Havacılık'a ait TC-UDI kuyruk numaralı eğitim uçağının kalkıştan kısa süre sonra pistin yanındaki boş araziye düşmesi sonucu hayatını kaybeden deneyimli pilot Ünal Aster'in geride kalan hayat hikayesi ise filmleri aratmayacak türden bir yaşamın öyküsü adeta. 
Türk olduğu için Bulgaristan'da pilot olması engellenen Aster 1963 yılında Bulgaristan'ın Razgrad şehrinde dünyaya geldi. 1995 yılında pilotaj eğitimlerine başlayan ve 32 yıldır pilotluk yapan Ünal Aster, ardında 1'i Tıp Fakültesi öğrencisi 2 çocuğunun yanı sıra tıp, spor, sanat ve havacılık sevdasıyla dolu bir hayat bıraktı.
Ünal Aster'in havacılık sevdası henüz lise yıllarındayken başladı. Sınavları kazanmasına rağmen Türk olduğu için Bulgaristan'da pilot olmasına izin verilmeyen Aster, veteriner hekim oldu, Doğum Hastalıkları Genel Cerrahi alanında ise uzmanlık yaptı

MOSKOVA SANAT AKADEMİSİ'NDE
PİYANO VE BALE EĞİTİMİ ALDI

Veterinerlik Fakültesi öğrencisiyken, aletli jimnastikte 4 kere Avrupa Şampiyonu olan Ünal Aster, Bulgaristan Milli Takımı adına yarıştığı 125 CC Go-Kart yarışlarında ise 2 kez dünya 3'üncüsü oldu. Spor kariyerini sürdürürken, bale sanatçısı olması için kendisine gelen teklifi kabul eden Aster, 4 yıl Moskova Sanat Akademisi'nde piyano ve bale eğitimi aldı.
1989 yılında Türkiye'ye göç eden ve burada Amerikalı dans ustası Fred Astaire'den esinlenip Aster soyadını alan sanatçı, İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde birçok temsilde sahneye çıktı.

PİLOTLUK KARİYERİNE ZİRAİ İLAÇLAMA UÇAKLARIYLA BAŞLADI

Tıp, spor ve sanatla doldurduğu hayatında gökyüzü aşkı dinmeyen Ünal Aster, 1995 yılında pilotaj eğitimlerine başladı. 4 yıllık eğitimi 1 yılda tamamlayan Aster, pilotluktaki ilk kariyerine ise zirai ilaçlama uçaklarıyla başladı. Çeşitli uçuş okullarında öğretmenlik yapan ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde de ders veren Ünal Aster, 10 yıl boyunca çeşitli hava yolu şirketlerinin yolcu ve kargo uçaklarının kaptan pilotluğunu yürüttü. Tekrar uçuş eğitmenliğine dönen Aster, çeşitli uçuş okullarında öğrenci yetiştiriyordu. Demo ve akrobasi pilotluğu ile öğretmenliği de yapan Ünal Aster, SOLOTÜRK'ün kurucusu 1'inci Gösteri Pilotu Binbaşı Murat Keleş ile de aynı özel havacılık şirketinde öğretmenlik yaptı.

ESKİ EŞİ DE PİLOTMUŞ!

Veteriner hekim kimliği ve Doğum Hastalıkları Genel Cerrahi Uzmanlığı ile oğulları Kaan (19) ve Batu'nun (16), sezaryenle doğumunu da kendisi gerçekleştiren Ünal Aster'in ayrıldığı eşi Gamze Zorlu da kendisi gibi pilot. Özel bir havacılık şirketinde öğretmen pilotluk eğitimi alan Gamze Zorlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla, 2 çocuğunun babasına veda etti. Zorlu, mesajında şu ifadelere yer verdi:
"Ömrümüzden 20 yıl verdik birbirimize. Harika iki erkek evlat sunduk bu dünyaya. Birlikte aynı kokpiti, gökyüzünü ve evreni paylaştık. Ben uçma aşkını ilk kez onda gördüm, ondan öğrendim uçmanın nasıl eşsiz bir mutluluk getirdiğini bu hayata.
Çocukluk hayali için doğup büyüdüğü Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelen, Devlet Opera Balesi'ndeki sanatçı kadrosundan istifa eden ve 10 bin saatten fazla uçuş saatini zirai ilaçlamadan, akrobasi, hava yolu ve uçuş öğretmenliğine kadar başarıyla yürüten ve hayatı haber olan çeşitli ödüllere layık görülen pilot Ünal Aster, 23 Eylül 2024 sabah saatlerinde eğitim uçuşu sırasında aramızdan ayrılmıştır.
Havacılık camiasına binlerce pilot ve uçuş öğretmeni kazandırmış, oğullarına başarılarla dolu gurur ve emek dolu bir soyadı bırakmıştır. Hepimize giyim tarzı ve genel kültürü ile neşesiyle havacılıkta eşsiz bambaşka bir pilot olmanın nasıl olunacağını öğretmiştir.
Aşık olduğu gökyüzünde daimi yerini almıştır. Sevgisi saygısıyla onu yalnız bırakmayan herkese teşekkürler. Onu ilk tanıştığımızda birlikte dinlediğimiz müzikle uğurlamak isterim. Melekler yoldaşın olsun Crazy Baron."

2 çocuk babası Ünal Aster İstanbul Büyükçekmece Hezarfen Havaalanı'nda düzenlenen törenin ardından toprağa verilirken 
1 kız çocuğu babası Emir Gülal Nalcı ise öğle namazına müteakip, İstanbul Eyüp'teki Yeşilpınar Camisi'nde kılınan cenaze namazının ardından Ayazağa Mezarlığı'nda son yolculuğuna uğurlandı.

23 Eylül 2024 Pazartesi

Balkan Rumeli Türkleri Mora Yarımadası'nda onbinlerce insanımızın katledilmesinin 203. yılında Yunanistan'ı duyarsızlığından dolayı siyah çelenk ile kınayıp tarihe not düştü




Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu (BRTK) başta Edirne, Bursa ve İzmir'de olmak üzere Türkiye'nin birçok kentinde federasyonları ve dernekleri vasıtasıyla tam 203 yıl önce gerçekleşen ve Türk, müslüman, musevi olana yaşam hakkı tanımayan, onbinlerce insanın yaşamdan koparılması ile sonuçlanan Mora katliamları sürecini kınayan açıklamalar ve eylemler yaptı, bu konuda farkındalık oluşturmak için konferanslar düzenledi.
Genel Başkan Sabri Mutlu ile yönetim kurulu üyelerinin de katıldığı etkinliklerin Edirne ayağında sabah saatlerinde Yunanistan Konsolosluğu önüne siyah çelenk bırakıldı konu hakkında basın açıklaması yapıldı.

Genel Sekreter İsmail Kocaköse'nin BRTK Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Serbest'in kaleme aldığı ve Mora mezaliminin satırlara döküldüğü şiiri okuması ile başlayan etkinlikte Mart 1821'de Mora yarımadasında başlayan ve Rum azınlığın yaşadığı diğer bölgelere yayılan ayaklanmalar esnasında silahlı Yunan çeteler tarafından Mora, Orta Yunanistan ve Ege adalarında yaşayan Türklere yönelik gerçekleştirilen katliamlar kınandı, yapılan basın açıklamasında Yunanistan yönetiminin konu hakkındaki duyarsızlığı eleştirildi.
Yunan isyancılar tarafından 23 Eylül 1821 tarihinde ele geçirilen Tripoliçe'de 30 binden fazla Türk, Müslüman ve Musevi Osmanlı vatandaşının katledildiği hatırlatılan basın bildirisinde 1821 yılı öncesi şu anki Yunanistan sınırlarında bulunan Mora yarımadasında 80 binden fazla Türk ve Müslümanın yaşamakta olduğuna vurgu yapıldı.

BRTK Edirne Temsilcisi Zürfeddin Hacıoğlu tarafından okunan basın bildirisinde; "Philiki Eterya örgütü 1821-1829 yılları arasında bölgede çok büyük katliamlar yaparak Mora yarımadasında tek Türk-Müslüman bırakmamıştır.
Kan ile beslenen bu caniler kadın, hamile, çocuk, yaşlı demeden, aralarında Musevilerin de bulunduğu on binlerce Türk'ü hunharca, acımasızca işkence ile katletmişlerdir.
Rum isyancılar intikam hissiyle Müslüman köylerini yağmalayıp Türkleri katletmiş, kuşattıkları şehir ve kalelerde Türkleri açlığa mahkum etmişlerdir. Rumların ele geçirdikleri şehirlerde yağma ve katliam rutin hale gelmiştir. Rum din adamları ise isyana katılan Rumlar'a şehitlik vaat ederek katliamları teşvik etmiştir.
Amerikalı tarihçi Justin MCCARTHY 'Ölüm ve Sürgün' adlı eserinde Türklerin nasıl kıyımdan geçirildiğini çocuk, kadın, yaşlı ayrımı yapmadan acımasızca öldürüldüklerini yazmaktadır.
Bir İngiliz tarihçi Williams St.CLAİR ise ele geçirilen Türk erkeklerin derhal öldürüldüğü, kadınlar ve çocukların ise köle olarak asilere dağıtıldığını, Rum çetelerinin katliam ve yağmalarında papazların önderlik ettiği ve sözde kutsal eylemlerinde isyancıları kışkırttıklarını kaleme almıştır.
Yunan eşkiyalarının Çamerya'da olduğu gibi Navarinde, Tripolide, Mora da yaptığı katliamları tarihten silmek mümkün olmayacaktır.
203 yıl geçse de biz "Mora Katliamını Unutmadık, Unutmayacağız, Unutturmayacağız" dendi.


Basın açıklaması öncesi okunan 'Mora Mezalimi' başlıklı şiirde de 

"Çook yıllar önce Yüzer iken hayat denizinde 
Bir fırtına batırdı gemimizi 
Deniz yuttu hepimizi, 
kimimizi boğdu, 
kıyıya attı kimimizi 
Bakın şu Yaradan'ın işine 
Paylaşmak için Mora soykırımını Bugün burada buluşturdu bir birimizi
Yıl 1821,
Mora yarımadasını sardı alev alev sönmeyen bir ateş. 
Karabulutlar ile kaplandı Mora Türkleri üzerindeki asırlardır parlayan o güneş 
Bir anda sessizlik gök gürültülü bir şimşek ve bulutlar paramparça 
O; bulutlardan yağan her zaman görmeye alışageldiğimiz kar veya yağmur değil 
O; bulutlardan yağan Mora Türklerinin kan ve gözyaşlarıydı 
Kan ve gözyaşları kiminin yüreğine aktı zehir zindan oldu, 
Kiminin ise dışarıya aktı sel ırmak oldu 
Ve 3 günde 40 bin Mora Türk'ü kan ve gözyaşları içinde boğuldu 
Tüm bu olup bitenler ise Avrupa'nın gözü önünde oldu
O yüzden;
Unutmadık, binsekizyüzyirmibir yılını! Unutamayız, kırk bin Türk'ün katliamını! Unutturmayacağız vahşilerin soykırımını!
Unutmadık Tripoliçe kadısı Halim efendiyi Unutamayız onun kızgın yağda eridiğini Unutturmayacağız onun feryad ile can verdiğini" dendi.




İZMİR'DE DE SİYAH ÇELENK KONFERANS VE TV PROGRAMLARI İLE 
YAŞANAN ACILAR DİLE GETİRİLDİ

Mora eylemliliğinin İzmir ayağında ise 
'Mora katliamı, 203 yıllık tarihe bakış, Yunanistan ve haçlı emperyalistlere karşı Türkiye' konulu konferans Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu adına Bornova Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.
Konferansa konuşmacı olarak katılan Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Ergun Aybars 1555 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın Viyana kapılarına ulaştığında yaşananları ve sonraki süreçte Mora'da yapılan katliamları aktardı.
O tarihe kadar birbirleri ile ölümüne mücadele eden Ordodokslar, Protestanlar ve Katoliklerin Kanuni'nin Viyanayı kuşatması üzerine nasıl bir araya geldiklerini aktaran Prof. Dr. Aybars 
İngiltere ve Fransa'nın Rusya'nın Balkanlara geçmesine karşi olmalarına rağmen, Viyana kuşatmasindan sonra bu politikalarından vazgeçtiklerini anlattı.
1821 yılında İngiltere ve Fransa'nın Moradaki yerli Rumları silahlandırarak Morada 40 bin insanımızın yaşamdan koparılmasına zemin hazırladığını belirten Ergün Aybars akabinde Mora'da Yunan Prensliği ilan edildiğini vurguladı.


Bu etkinliğin yanı sıra Ege Tv'de de İlkay Kıyak ile 'Hayatın İçinden' programının konuğu olan BRTK Genel Başkan Yardımcıları Birol Özkardeşler ile Hüseyin Kocaman Rumeli Balkan camiası ve Mora katliamının 203.yıldönümü için İzmir'de düzenlenecek etkinlikler ve anma programları hakkında bilgi verdi, yaşanan acıları tarihe not düştü, Yunanistan yönetimini geçmişte yaşanmış acılara ve katliamlara karşı sessiz kaldığı için kınadı.
Akabinde İzmir'deki Yunanistan Kosolosluğu önünde toplanan BRTK yöneticilerinin öncülüğündeki sivil toplum kuruluşlarının başkan ve temsilcileri Mora Katliamı'nın 203. Yılı nedeniyle yaşamdan koparılan onbinlerce insanımızın anısına yaşananları protesto etmek için konsolosluk binasına siyah çelenk bıraktı.

YUNAN MİLLİ MARŞI TÜRK NEFRETİ İÇEREN 158 KITALIK ŞİİRDEN ALINTIDIR

Okunan basın bildirisinde de Yunanistan kınanarak şöyle dendi;

"Değerli basın mensupları, sivil toplum kuruluşlarının, federasyon ve derneklerimizin değerli başkanları,

1821 yılına kadar Yunanistan güneyinde Mora yarımadası Tripolice şehrinde Türkler, Yunanlı ve farklı etnik milletler yaşıyordu. Osmanlı himayelerinde yaklaşık 400 yıl huzur ve uyum içerisinde yaşayan Yunanlılar, İngiltere Fransa ve Rusya'nın Osmanlıya baskılarını fırsat bilerek ayaklanmış ve bağımsızlığını ilan etmişlerdir. Yunan çetecilerin baş komutanları Kolokotronis öncülüğünde, "Eterya örgütü "adı altında ayaklanmışlardı, bu örgüt sanki bir yerden emir almış ilk önce Mayıs 1821 de Atina şehrinde 2000 Türk'ü katletmiş daha sonra 19.08.1821 de Nevarin şehrinde 3000 Türkü katletmiş. Bu acımasız ve insanlık dışı katliamlarda Türkleri öldürme provası, tekniklerini geliştirmiş ve bu katliamlar sonucu dünyadan hiçbir ses çıkmayınca daha da acımasızcasını, "Türklere ölüm" sloganlarıyla 23/09/1821 Mora yarımadası Tripolice şehrinde savunmasız çocuk kadın hamile yaşlı demeden, aralarında Yahudilerin de bulunduğu 40.000 Türkü hunharca acımasızca önce işkenceyle ellerini sonra kollarını bacaklarını ve gövdelerini ikiye ayırarak daha sonrada başlarını keserek katletmişlerdir. Tüm bu olup bitenler ise bu vahşete sessiz kalan 'medeni' modern Avrupa'nın gözü önünde bu soykırımı gerçekleştirmişlerdir. Bu katliamlar canlı bir Türk kalmayınca dek devam etmiştir. Canlı Türk kalmayınca kan ile beslenen bu caniler bu sefer de Türk mezarlarından ölülerin kemiklerini çıkarıp yakmışlardır. Yunan din adamları Türklerin öldürülmesini teşviki için kiliselerde çan çalıyordu. Bu vahşi katliama direnme çağrısında bulunan Tripolice Kadısı Halim Efendi Barbar çeteciler tarafından üzerine kızgın yağ dökülüp yakılarak katledildi. Rumlar katliamda kesilen kafaları piramit haline getirip gösteriler yapıyordu. Yunanlı isyanını başından beri destekleyen Avrupalılar bile gördükleri manzarada şaşkına döndüler. Bölgede bulunan Helen dostu Dr. Wilhelm Boldemann, katliamın ardından bunalıma girerek kendini zehirleyerek intihar etmiştir. Amerikalı tarihçi Justin McCarthy, şu sözlerle dikkat çekmişti; "Üç gün boyunca zavallı Türk yerleşimciler, bir vahşiler güruhunun şehvetine ve zulmüne teslim edildiler. Ne cinsiyet ne de yaş ayırt edilmedi. Kadınlar çocuklar dahi. Öldürülmeden önce işkenceden geçirildiler. 




Kıyım öyle büyük ölçüde idi ki çetecilerin sergerdesi Kolokotronis'in kendi bile; "Kasabaya girdiğimde yukarı hisar kapısından başlayarak Tripolice meydanına kadar, atımın nalları hiç yere değmedi' demektedir. İlerlediği zafer kutlama tören yolu, cesetlerden bir örtüyle döşenmişti. Yerde yatan kolsuz bacaksız başsız çocuk kadın yaşlı cansız bedenleri Kolokotronis atının nalları ile tepinerek bir kez daha cesetleri doğramış katletmiştir, bu nasıl bir vahşettir Allahım katliamdan sonra bölgeye gelen misyonerlerden Rufus ANDERSON, Yunan otoritelerine dayanarak verdiği bilgiyi şöyle açıklıyor: "Mora da 80.000'e yakın Türk yaşıyordu. 1829 itibarı ile bunların hiçbiri kalmamıştı' 'Uzun yıllar İtalya'da yaşayan Dionisios SOLOMOS şair, Türklere yapılan soykırımdan sonra Yunanistan'a dönüyor ve Türklere, içi nefret dolu Yunanlılara övgü dolu 1823 yılında 158 kıtalık şiir yazıyor ve bu şiir ile Yunanistan dünyanın en uzun marşına sahip ülke oluyor ve bu kıtalardaki sözlerin anlamı insanın kanını donduracak cinsten. İşte bazı mısraları:

"Derin okyanus, işte böyle uğuldasın isterdim,

Ve dalgasında boğulsun her Türk tohumu,

Bak ümitsiz eller nasıl biçiyor yaşamları Neden muharebe yavaşladı bir an

Düşüyor yere kopmuş eller, ayaklar, başlar

Neden azaldı Türk'ten dökülen kan

"Pis kanları nehir olmuş ovada akmakta

Masum otlar su yerine kan içmekte ".....

İşte değerli basın, değerli STK temsilcileri tüm dünyanın gözü önünde acımasızca bir katliam bu bir soykırımdır, bu bir insanlık suçudur, bu soykırımı kınıyoruz lanetliyoruz. Böyle bir soykırım dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir millete hangi dine mensup olursa olsun Müslüman, Hristiyan veya başka bir inanca sahip asla ve asla yaşanmasını istemiyoruz. Hiçbir şaire vahşet içerikli şiirler yazmak nasip olmasın o katliamda canlarını vermiş atalarımızı rahmetle anıyoruz.
Kabri mekanları cennet olsun.
200 yıl geçse de biz bu soykırımı ve
"MORA KATLİAMINI, UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ"