22 Mayıs 2022 Pazar

II. ABDÜLHAMİT GERÇEĞİ VE TÜRK HALKININ BAŞTA BALKANLAR OLMAK ÜZERE ÖDEDİĞİ AĞIR FATURA

"II. Abdülhamit hayranları önceleri “II. Abdülhamit hiç toprak kaybetmedi” yalanına sarıldı. Olmadı… Çünkü…

Neleri kaybetmedik ki; Mısır, Girit, Tunus, Sudan, Teselya, Niş, Habeşistan, Kıbrıs, Romanya, Karadağ, Bulgaristan, Bosna Hersek, Artvin, Kars, Ardahan, Van'ın bir bölümü…

Sadece toprak kaybı değil…

II. Abdülhamit, özellikle Kafkasya ve Balkanlar'da uygulanan sistemli yok etme politikası karşısında, buralardaki halkını koruyamadı ve göç taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti muhacir resmi belgelerine göre, bu dönemde katliam, açlık ve hastalıktan yaklaşık 500 bin kişi hayatını kaybederken, kurtulan yaklaşık 2 milyonu aşkın kişi göç etmek zorunda kaldı.

Örneğin… 93 Harbi sonucunda, resmi istatistiklere göre, Rumeli'den 767.339; Batum ve Kars havalisinden yaklaşık 300 bin kişi Anadolu'ya göç etti.

Fakat…

Üzerinde durulmayan önemli bir kayıp daha var:

Osmanlı'yı yarı sömürge ülke haline getiren ekonomik anlaşmaların altında da II. Abdülhamit'in imzası var!

Bizim resmi tarihimiz, “toprak alma”- “toprak kaybetme” üzerine inşa edilmiştir.

Meselelerimizi hiç ekonomik temelli tartışmıyoruz. Bu da gerçekleri görmemizi engelliyor.

II. Abdülhamit'in siyasetinin ekonomisine bakmak gerekiyor ki, gerçekler tam olarak anlaşılabilsin…

Gözden kaçırılan o hakikat şu.

Borç istemenin onur kırıcı olduğunu düşünen Osmanlı, Kırım Savaşı'nın getirdiği maliyetin altından kalkamayınca, -zaten bozuk olan maliyesini düzeltebilmek için- tarihinde ilk kez dış borç almak zorunda kaldı.

Müttefikleri İngiltere ve Fransa da dış borçlanmayı teşvik etti.

Bunun üzerine Osmanlı, Londra'da Palmer, Paris'te Goldschmidt kurumlarından 24 Ağustos 1854'te, (Mısır'dan gelecek vergi karşılık gösterilerek) 3 milyon İngiliz lirası borç aldı. (Kaçak Ak Saray gibi, borcun bir bölümü Dolmabahçe Sarayı'nın yapımına harcandı!)

Bu ilk borçtan sonra alınan borçların ardı arkası kesilmedi…

Osmanlı; 1854-1875 döneminde 15 sözleşmeyle toplam borcu, 239 milyon lira oldu. Borçların verimli kullanılamaması sonucu, değil borçlar, faizleri bile ödenemez hale geldi. 1874'te devlet mali iflasın eşiğine geldi; çünkü dış borç anapara ve faiz ödemeleri bütçe gelirinin yüzde 73'üne ulaştı. Osmanlı, 1876'da morotoryum ilan etti. Osmanlı sarrafları, bankerleri ayaklandı ve Avrupalı alacaklılar Londra ve Paris'te miting yaptı.

Abdülaziz askeri darbeyle tahtan indirildi…

V. Murat'tan sonra tahta oturan II. Abdülhamit, önce iç borç alınan finans kurumlarıyla anlaştı; 10 Kasım 1879'da “rüsumu sitte” sözleşmesi yaptı. 10 yıllık süreyle; tuz, ispirto, tütün tekeli, damga resmi, alkol vergisi, bazı belirli bölgelerdeki balıkçılık vergisi ve ipek böceği kozasından alınan dört ayrı dolaylı vergi gelirlerini alacaklı Galata bankerleri ile İngiliz-Fransız ortaklı Osmanlı Bankası eline verdi.

II. Abdülhamit, dış alacaklılar Avrupalılarla da anlaştı; ve 20 Aralık 1881'de Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı maliyesini uluslararası mali denetime açtı. Yani, ilk kez devletin iktisadi faaliyetlerinin yönetimi yabancıların kontrolüne verildi.

Böylece… İç alacaklılara Osmanlı tahvilatı verildi. (Ki, bunlar “Avrupa sermayesi gelsin ve tahvillerimizin değeri artsın” diye seslerini çıkarmadı.)

Yani, tuz, ipek, tütün, alkol, balık, gümrük, gelir, damga resmi vergileri Avrupalı alacaklılara verildi. Bununla beraber Avrupa sermayesinin etkinliği artırdı; yabancı şirketlere çok büyük imtiyazlar verildi.

II. Abdülhamit'in marifetleri bitmedi…

Osmanlı'nın borç ödemelerini güvence altına almak; vergilerini toplamak ve mali denetimini yapmak amacıyla, İngiliz ve Fransızların himayesinde Düyun-u Umumiye kurulmasını onayladı.

Osmanlı battıkça battı…

II. Abdülhamit borç almayı sürdürdü; 1886, 1888, 1890, 1891, 1893, 1894,1896, 1902, 1903, 1904, 1905'te borç anlaşmaları imzaladı.

II. Abdülhamit'in bu borçlarını Atatürk Cumhuriyet'i ödedi!

Soner YALÇIN

Sofya’ya Mustafa Kemal Atatürk’ten sanata 'Türk' imzası

Türkiye’nin Bulgaristan Büyükelçisi Aylin Sekizkök, göreve başladığından bu yana ortaya koyduğu performans ile ülkede yaşayan Türklerin kalbine taht kurdu. Ülkeyi karış karış gezen ve her etkinlikte mutlaka varlığını hissettiren Sekizkök, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı vesilesi ile gündemi bir kez daha belirledi. Türkiye - Bulgaristan dostluğunun bileşkesi Ulu Önderimiz Atatürk Sofya’daki görev yıllarını içeren bir belgesel gösterim ile anıldı. Bulgaristan’da ses getiren faliyetin ardından Büyükelçiliğimizin 2022 yılı kültür takvimi kapsamında Sofya birbirinden renkli konserlere hazırlanıyor. ‘Sofya Müzik Haftaları’ kapsamındaki ilk etkinlik ünlü tenor Bülent Bezdüz’ün katılımıyla 28 Mayıs’ta düzenlenecek “Tango Forever” konseri.

‘Mustafa Kemal’in Sofya Yılları’ belgeseli Sofya’da izleyiciyle buluştu. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı etkinlikleri kapsamında düzenlenen gösterim Sofya’daki Merkez Orduevi’nde gerçekleştirildi. Etkinliğe Türkiye’den ve Bulgaristan’dan seçkin bir davetli topluluğu katılırken duygusal anlar yaşandı.
Atamızın Bulgaristan’daki Askeri Ataşeliği sırasında birçok baloya katıldığı, yeniçeri kıyafetiyle çektirdiği ünlü fotoğrafı  ile hafızalara kazınan Sofya Merkez Orduevi’ndeki gösterim Bulgaristan Türk gazetecilerinden Nahide Deniz ve yönetmen Ufuk Karakaş tarafından, Alcomet firmasının desteği ve katkılarıya gerçekleştirildi.
 “Mustafa Kemal'in Sofya Yılları 1913-1915” belgeselinin galasına Çar II. Simeon, Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in eşi Desisleva Radeva, eski Cumhurbaşkanları Petar Stoyanov ve Rosen Plevneliev, Hak ve Özgürlükleri Hareketi Genel Başkanı Mustafa Karadayı, Bulgaristan Ulusal Meclisi Başkan Yardımcısı Kristian Vigenin, Başbakan Yardımcısı ve Çevre ve Su Bakanı Borislav Sandov, Başmüftü Dr. Mustafa Hacı, Yüksek İslam Şurası Başkanı Vedat Ahmed, milletvekilleri, siyasetçiler, akademisyenler, tarihçiler, iş dünyası temsilcileri başta olmak üzere yüzlerce kişi katıldı. Programın sürpriz konuğu ise Osmanlı İmparatorluğu'nun o dönem Misyon Şefi olan Fethi Bey'in torunu Ali Fethi Okyar’ın geceye renk katmasıydı.
Büyükelçi Aylin Sekizkök’ün Türkiye ile Bulgaristan arasındaki güçlü ilişkilere ve Atatürk’ün bu bağlamdaki birleştirici rolüne dikkat çektiği konuşmasının ardından başlayan belgesel gösterimi, belgeselin müziklerini yapan ünlü sanatçı Murat Evgin’in kısa bir konseri ve Büyükelçimiz Aylin Sekizkök’ün konukların şerefine verdiği resepsiyonla ile devam etti.
Atatürk'ün Sofya'daki zamanına ve Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ilişkilere odaklanan belgesel gerçek olaylara, arşiv belgelerine, ayrıca, Türk ve Bulgar akademisyenlerin bilgi ve görüşlerine dayanmakta olup, ilerleyen dönemde farklı platformlardan yayınlanması planlanmaktadır.
Filmin yapımcısı Nahide Deniz ve yönetmen Ufuk Karakaş, Atatrük’ün Sofya yıllarına ışık tutan belgeselinde birçok Bulgar ve Türk tarihçiye başvurdu, devlet arşivlerine girdi ve şimdiye kadar hiç güneş yüzüne çıkmamış belge ve bilgilerle tarihe ışık tuttu. 
Atatürk’ün 1913-1915 döneminde askeri ateşe olarak görev yaptığı Sofya’daki yaşamını konu alan belgeselde, Türkiye ile Bulgaristan’dan tarihçileri ve politikacıların görüşlerine de yer verildi. 
Filmin yönetmeni Ufuk Karakaş, Atatürk’ün Sofya’da kaldığı 15 ayın çok araştırılmadığını ve bu belgesel ile o dönemi aktarmaya çalıştıklarını kaydetti. Karakaş “Atatürk’ün Sofya yıllarından sadece iki, üç konu biliniyordu. Doküman bulacak mıyız diye çok kaygılanıyorduk, ama ilerledikçe Atatürk’ün burayı bir laboratuvar kabul ettiğini, burada yaşadıklarını gördüklerini Türk ulusuna aktardığını anladık. Aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk Türkiye ve Bulgaristan dostluğunun ortak noktasıdır. Savaştan çıktıktan sonra tekrar bir yeni başlangıç noktası olduğunu öğrendik. Umarım her iki ülke için de bu bir köprü olur”. 
Yapımcı Nahide Deniz ise salondaki katılımcılara hitaben yaptığı  konuşmasında, “Çekimler sırasında bir kez daha Atatürk’ün Bulgaristan’da ne kadar çok sevildiğini ve aradan 109 yıl geçmiş olmasına rağmen onunla ilgili hatıraların ne kadar diri olduğunu gördük’ dedi.
Galanın organizasyon ve düzenlemesini yapan Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Aylin Sekizkök ise Atatürk’ün görev yaptığı Sofya’da elçi olmanın, Atatürk’ün çalıştığı Kançelarya’da görev almanın çok onurlu ve sorumlu bir iş olduğunu ve bununla çok gurur duyduğunu söyledi.
Gösterimin ardından besteci ve yorumcu Murat Evgin’in belgesel için hazırladığı ‘Şeref Sözüm’ adlı bestesi ve ‘Arka Sokaklar’ dizisi için bestelediği bir şarkı ile sahne aldı. Erol Evgin’in oğlu olan Murat Evgin, BNR Türkçe Yayınlar Ekibi ile yaptığı söyleşide: “Bu belgeselde “Şeref sözü” klibimle ve öğrencilerimle yer almak büyük bir mutluluk. Atatürk’ün Sofya yıllarına adanan bir kitabı okuduk ve oradaki duygularımı notalara dökme şansım oldu” dedi..  
Türkiye’nin Sofya Büyükelçiliği’nin 2022 yılı kültür takvimi kapsamında gerçekleştirilecek birbirinden renkli konserlerin ilki ise 28 Mayıs’ta.
Oldukça yoğun geçecek yaz sezonunun startı  ‘Tango Forever’ konseri ile başlıyor.
Bu çerçevedeki ilk etkinlik olan “Sofya Müzik Haftaları” kapsamındaki konser 28 Mayıs Cumartesi günü ünlü tenor Bülent Bezdüz’ün katılımıyla NDK Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilecek. Bu etkinliği yaz boyunca sürecek diğer konserler ile sanat aktiviteleri takip edecek.
Konsere dair bilgi için 


bilet satın almak için 


adreslerini ziyaret edebilirsiniz.


19 Mayıs 2022 Perşembe

Bangladeş'in başkenti Dakka'da 'ANDIMIZ' ile 'BAYRAM' vardı

Bu yıl ‘19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’mızı memleketten uzakta, Bangladeş’te kutladık.
Ülkedeki Türk misyonunun görevlileri ile burada yaşayan ve iş yapan Türklerin bir araya geldiği sıra dışı bir etkinlikti.
Dakka Büyükelçimiz Mustafa Osman Turan’ın ev sahipliğinde gerçekleşen spor aktviteleri büyük ilgi topladı.
Fiziksel güç ile beyin gücünün, yani aklın yarıştığı, şimdiye kadar gördüğüm, bildiğim tüm spor dallarının dışında güzel bir organizasyona tanık oldum.
Gurbet ellerde, taaa Bangladeş’te Yüce Önderimizi gurur ve şükranla yad edip istiklal marşımızı okumak ise yoğun duygular yaşamama neden oldu.
Saat 11.00’de, yani tam programda yazan saatte resepsiyon başlayınca günün anlam ve önemi ile konuşmacılar ve sahnelenecek etkinlikler hem Türkçe,  hem İngilizce, hem de Bengalce katılımcılara aktarıldı.
Gün,  ebediyete intikal eden tüm milli mücadele kahramanlarına saygı duruşu ile başladı.
Ardında İstiklal Marşımızı dillendirdik.
Bangladeş ulusal marşının da çalınmasından sonra 19 Mayıs 1919 ‘da yaşananlar ve sonrasında ulusumuzun Anadolu’daki var olma mücadelesi görsel bir film ile aktarıldı.
Bu sunumda vee tarisel anlatımda  her yaş grubundan kız ve erkek Türk gençleri kelime kelime ‘andımızı’ okudu.
 İngilizce olan sunum Türkçe altyazı ile desteklenmişti.
Andımızın yıllar sonra bu kadar anlamlı geleceğini yaşayarak öğrenmek varmış.
Öğrencilik yıllarımda ruhsal derinliğini yaşayamadığım, milli ve manevi değerini, kıymetini kavrayamadığım andımız Dakka’da bir kez daha beni sarıp sarmaladı, ruh dünyamı coşturdu.
Gençlerin dillendirdiği her cümleyi içselleştirip bir kez daha iyice özümsedim.
Evet bizim Ata’mıza andımız, yeminimiz var.
1933 ila 2013 yılları arasında okullarımızda her sabah çocuklarımıza törenle okuttuğumuz bu yeminle büyüdük, geleceğe de onunla yürüyeceğiz.

‘’Türk'üm, doğruyum, çalışkanım,

İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Ne mutlu Türk'üm diyene!’’

Bu sözler ülkemin yarınlarını aydınlatmaya, ruh duvarlarımızda yankılanmaya devam edecek.
Sevgili ‘Ata’m senin ve silah arkadaşların ile yurdumun bağımsızlık mücadelesinde şehit düşmüş, bu mücadeleye katılmış ve ebediyete uğurlanmış her büyüğümüzün, insanımızın mekanı cennet olsun.
Bangladeş’te de çok sevilen ve hala adı doğan çocuklara verilen Mustafa Kemal ülkede neredeyse gönüllerdeki o kutsal tahtında yaşıyor.
O kadar ki buradaki en önemli bulvarlardan birinin adı ‘Kemal Atatürk’ bulvarı ismi verilmiş.
Başka hiçbir yabancı devlet adamı adına burada böyle bir ayrıcalık yapılmamış.
Bu kadar mı?
Tabi ki hayır.
Büyükelçimiz sayın Turan’ın ifadesi ile bu ülkede, Büyük Önder Atatürk’e duyulan saygı ve hayranlık, Bangladeş’in ulusal şairi Kazi Nazrul İslam’ın 1921 yılında yazdığı ve okul kitaplarında da yer alan ‘Kamal Pasha’ başlıklı destanda da yaşıyor.
Derslerde zorunlu olarak okutulan bu destan sayesinde eli kalem tutan her her Bengal Mustafa Kemal Atatürk’ü tanıyarak yetişiyor.
Başkent Dakka’nın dışında ülkenin bir diğer kenti Chattogram’da da bir bulvar ‘Kemal Atatürk Caddesi’ adını taşıyor.
Feni kentinin Dagan Bhuiyan kasabasındaki bir lisenin de keza yine adı ‘Atatürk Model Lisesi’.
Ve Dakka Askeri Kışlası içindeki Türkçe dili merkezi de ‘Mustafa Kemal Türkçe Öğrenim Merkezi’ adını taşıyor.
Mustafa Kemal Atatürk ile biz Türklere ve Türkiye’ye yönelik ilgi ve sevginin günümüze yansıyan en belirgin hali ise bir süredir bulunduğum Bangladeş’te adım attığım her yerde karşılaştığım hayranlıktır.
Anadoluda yaktığı özgürlük ateşi ve ardından peşi sıra gerçekleştirdiği emsalsiz devrimleri ile  hala dünyanın bir çok mazlum ulusunun gönlünde yaşayan, verdiği antiemperyalist mücadele ile ezilen bu ülke halklarına da örnek olan Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik sevgi birilerinin açık etmeden yürüttüğü karalama ve gözden düşürme çabalarına rağmen artarak dünya tarihindeki şanlı yerinde yaşamaya devam edecek.
Bangladeş Etnospor Kulübü kız ve erkek sporcularının Yüce Önderimizin ‘’Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim’’ sözündeki düsturu ile hareket etmeleri, yarışmaları ayrı bir güzellikti.
Bu etkinliğin güne kattığı anlam ve zenginliği anlatacak kelimeleri bulmakta adeta zorlanıyorum.
Yenilenin elendiği ve galip gelen ile bir sonraki galibiyetin sahibinin yarıştığı Stıck (Sopa Çekme) ile bir nevi strateji ve akıl oyunu olan ve ülkemizde de çok sevilen ancak şimdilerde unutulmaya yüz tutmuş 4 bin yıllık Türk oyunu ‘mangala’ yarışması görülmeye değerdi.
Sporcuların kız ve erkek takımlarda ayrı ayrı yarışıp sonrasında kız ve erkek olarak karşılaşmaları kadim Türk kültürünün kadın erkek ilişkilerinin günümüze yansımasıydı adeta.
Büyükelçimiz Mustafa Osman Turan’ın her misafir ve sporcu ile tek tek ilgilenip gönülleri fethetmesinin yanı sıra sopa çekme yarışmasında kendisine yapılan davete icabet edip kolları sıvaması ise ayrı bir görsel şölendi.

















13 Mayıs 2022 Cuma

Rusya 1 Bulgar ve 10 Rumen diplomatı 'istenmeyen kişi' ilan etti

 Rusya Dışişleri Bakanlığı, ülkede görev yapan 1 Bulgar ve 10 Rumen diplomatın ‘istenmeyen kişi’ ilan edildiğini duyurdu. Bakanlıktan yapılan açıklamada, Bulgaristan’ın Moskova Büyükelçisi Atanas Krastin’e elçilikte çalışan bir diplomatın “istenmeyen kişi” ilan edildiğine dair nota verildiği bildirildi. Söz konusu kararın nisan ayında Bulgar tarafının Sofya’daki bir Rus diplomatın istenmeyen kişi ilan edilmesine cevap olarak alındığı aktarıldı.
Romanya’nın Moskova Büyükelçisi Cristian Istrate’nin de Rusya Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldığı belirtilen açıklamada, 10 Rumen diplomatın “istenmeyen kişi” ilan edildiği kaydedildi. Açıklamada, kararın mütekabiliyet gereği, Rusya’nın Bükreş Büyükelçiliğindeki 10 Rus diplomatın istenmeyen kişi ilan edilmesi nedeniyle alındığı ifade edildi.

Hırvatistan Parlamentosu 2023 yılında euroya geçişi onayladı

Hırvatistan parlamentosu, euronun resmi para birimi olarak tanıtılmasına ilişkin yasayı oyladı. Parlamentoda düzenlenen oturumda söz konusu yasa 13’e karşı 117 oyla kabul edilirken, 1 milletvekili çekimser kaldı. Avrupa Birliği’ne (AB) 2013 yılında giren Hırvatistan, 1 Ocak 2023’te resmen euroya geçecek. Hırvat parlamentosundaki sağ partiler, yoksulluğu artıracağını ve halk üzerinde baskı oluşturacağını söyleyerek, euroya geçişe karşı çıkıyordu.

İsrail polisinden öldürülen gazetecinin cenazesine büyük saygısızlık


İsrail tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybeden Al Jazeera muhabiri Shireen Abu Akleh’in Doğu Kudüs’te düzenlenen cenaze töreninde Filistinlilerle İsrail güçleri arasında çatışma çıktı. İsrail polisinin sert müdahalesi sırasında tabut devrildi. Doğu Kudüs'te bugün düzenlenen cenazeye binlerce Filistinli katıldı. Tansiyonun yüksek olduğu törende, Filistin bayrağı taşıyan bazı kişiler İsrail polisi tarafından gözaltına alındı. İsrail polisinin saldırısında yaralananlar da oldu.


Al Jazeera, İsrail'in 51 yaşındaki Akleh'in ailesini cenazeye katılımın sınırlı tutulması ve slogan atılmaması konusunda uyardığını ama bu talebin reddedildiğini aktardı. Filistinli muhabirin önceki gün işgal altındaki Batı Şeria'da İsrail güçleri tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybetmesi, son dönemde bölgede artan tansiyonu daha da tırmandırmıştı. İsrail ordusu, ortak soruşturma teklifinin Filistinliler tarafından reddedildiğini belirtmişti. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da “Soruşturmaya İsrail’in dahil olmasını kesinlikle reddediyoruz çünkü bu suçu işleyen İsrail” diyerek Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne gideceklerini duyurmuştu.

26 Nisan 2022 Salı

ERMENİSTAN PARLAMENTOSU TÜRKLERDEN ÖZÜR DİLEMELİ

1071 yılında Malazgirt zaferinden sonra Alpaslan Ermenileri Bizans zulmünden kurtardı ve Anadolu’da yaşayan Ermeniler Selçuklulara şükran borçlandılar.

Fatih Sultan Mehmet, 1473 yılında Otlukbeli savaşı ile Doğu Anadolu’da hüküm süren Akkoyunluları yendikten sonra o da Alpaslan gibi Ermenilerin koruyucusu oldu. 

1915 yılına kadar Türklerin himayesinde dillerinde, dinlerinde, kültürlerinde, sanat ve ticaretlerinde serbest mutlu ve bahtiyar olarak yaşadılar. 

1800’lü yıllara gelindiğinde, Ruslar tarafından kullanılmaya ve koruyucuları olan Türklere karşı kışkırtılmaya başladılar. 

1804, 1813 ve 1828 yıllarında ya da Osmanlı Rus savaşlarından sonra Anadolu’da ve İran’da yaşayan Ermenilerin bir kısmı bugünkü Azerbaycan topraklarına taşınarak, Türklerle aralarında tampon bir topluluk oluşturdular. 

Ermeni papazları, Hınçak ve Taşnak çeteleri ve daha sonra da Osmanlı milletvekili olan Ermeniler tarafından Rusların yardımıyla silahlandırıldılar, eğitildiler, donatıldılar. 

Anadolu’da ve Azerbaycan’da katliamlara başladılar.

20 Haziran 1890 tarihinde Adana ve İstanbul’da büyük isyanlar başlattılar. 1882-1893 yıllarında Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon’da halka katliamlar yaptılar.

1893, 1894, 1895 yıllarında Kahramanmaraş, Sason ve Zeytun katliamlarını gerçekleştirdiler.

Bu katliamlar Fransa’da Le Petit Jurnal gazetesinde baş sayfada yayınlandı.

1905 yılında Osmanlı İmparatoru II. Abdülhamit’e bombalı suikast düzenlediler.

1905  -1907 yıllarında Revan Hanlığı'nda binlerce soydaşımızı öldürdüler.

1909 yılında Adana’da, 1914 yılında Kahramanmaraş ve Muş'ta 50 bin kadar insanımızı katlettiler.

1914 Sarıkamış savaşları sırasında ordularımızı arkadan vurdular.

1915 yılında Ruslarla birlikte girdikleri Van, Bitlis ve Muş'ta 179 bin Müslüman Türk ve Kürt’ü yok ettiler.

Erkeği savaşta olan korumasız İnsanlarımızı camilere, ahırlara, samanlıklara doldurarak diri diri yaktılar. Ordularımızın ikmal yollarını keserek, askerimize giden silah ve mühimmata engel oldular. 

Bu nedenle 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarılan bir kanunla  Osmanlının bir başka bölgesi olan Suriye’ye tehcir edildiler.

Göç sırasında yine askerlerimiz tarafından güven altına alındılar. 

Yolda sağlık istasyonlarında hastaları tedavi edildi, yaraları sarıldı, karınları doyuruldu.

1917, 1918 yıllarında Azerbaycan’da 40 binden fazla soydaşımızı katlettiler. Yalnız Bakü’de bir günde 17 bin insanımızı şehit ettiler. 

Bunun üzerine Nuri Paşa'nın Kafkas İslam Ordusu harekat gerçekleştirdi.

İstiklal savaşı verdiğimiz günlerde de hainliklerine devam ettiler.

Güney illerimizde Fransızlarla birleşerek 70 bin insanımızı yok ettiler. 

Doğu Anadolu’da da aynı şeyler yaşandı ve 1920 yılında Kazım Karabekir Paşa Ermeni ordularını toptan esir aldı. 

Böylece Erzurum ve Kars bölgelerinden geri püskürtüldüler.

Şimdi Ermeniler, "Türkler bize soykırım yaptı" diyerek, yalanla dolanla dünya parlamentolarını ayağa kaldırıyor, özellikle Amerika ve Fransa’da büyük faaliyetlerde bulunuyorlar. 

Her 24 Nisan günü İstanbul’un göbeğinde taksimde, Beyoğlu’nda, hatta bazı üniversitelerimizde etkinlikler yapıyorlar, resimler afişler asıyorlar, mumlar yakıyorlar, yalandan ağlayıp sızlıyorlar ve  sonra da bizi en ağır şekilde suçlayarak çekip gidiyorlar. 

Hatta bunlara bazı milletvekilleri  destek vererek, eşlik ediyorlar. Hiçbir yetkili veya görevli de bunlara siz ne yapıyorsunuz demiyorlar.

Birinci Dünya savaşı günlerinde Osmanlı Devleti'nin Genelkurmay Başkanı Mareşal Paul Bronsart Won Shellendorf ve Aynı yıllar Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmak için Amerika tarafından görevlendirilmiş Orgeneral James Guthrie Harbord'ın raporları Ermeni ihanet, katliam ve soykırımlarının anlatımları ile doludur. 

Kazım Karabekir Paşa'nın gördükleri ise insanın kanını dondurmaktadır.

1935 yılında Bükreşte yapılan büyük Ermeni kongresinde konuşan Ermenistan Başbakanı Ohannes Kaçaznuni "Bütün suç bizde, Rusya İngiltere ve Fransa tarafından kandırıldık, kullanıldık, Türklere karşı ihanette bulunduk" diyor. 

Bu kitap yayınevlerinde mevcuttur. 

Ayrıca Birinci Dünya savaşı günlerinde Rus yarbay Tverdohlebov’un “I Witnessed and Lived Through, Erzurum 1917-1918/ Gördüklerim Yaşadıklarım)” ve Fransız yazar Pierre Lyautey’in yazdığı “Le Drame Oriental” kitapları Ermeni ihanet ve katliamlarını dile getirmektedir.

Günümüze gelirsek pek çok Amerikalı tarihçi, devlet adamı, asker ve sosyolog Prof. Dr. Stanfort Shaw, Prof. Dr. Norman Stone, Prof. Dr. Guenter Lewy, Michael Gunter, Edward Erickson, Justin Mccarthy, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Şükrü Server Aya’nın raporları ve kitapları Ermenilerin Türklere soykırım uyguladığını kanıtlayan eserlerdir. 

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ise kitabında köy köy, ev ev, isim isim belirlediği 125 bin şehidimizi anlatmaktadır.

Amerikan devlet başkanı Reagan’ın hukuk danışmanı Bruce Fein 1998 yılında, Amerikan arşivlerini taradığını ve bu arşivlerde Ermenilerin 2 milyon Türk’ü katlettiklerinin belgelerine ulaştığını belirtiyor. 

Yine Osmanlı Paşası olan Ermeni Bogos Nubar, Lozan’da Ermeni haklarını savunurken, "Savaş, tehcir ve hastalıklar sonucu kaybımız 300 bindir" diyor.

Bu sözde soykırım yalanı Ermenilerin yaşam iksiri haline gelmiştir. 

Ermenistan’da 2 - 2.5 milyon,  toplamda ise yeryüzündeki sayıları tahmini 6 milyon olduğu düşünülen Ermenilerin asimile olmalarını önleyen ve sıkı sıkıya sarıldıkları tek konudur. 

Bu nedenle bu büyük yalandan vazgeçmeleri zordur. 

Karabağ ve Hocalı katliamlarının hesabını, geçtiğimiz yıl elde edilen büyük zafer ile Azerbaycan’a ödemişlerdir.

​Ermenistan’ın dünyaya açılan, onları fakirlikten kurtaracak, insanca yaşama hakkına ulaşacakları kapı Türkiye ve Azerbaycan’dır. 

Biz birlikte barış içinde kardeşçe yaşamaktan ve Kafkaslarda kalıcı barışı sağlamaktan yanayız. 

Geleceğimiz için Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan el ele vermek ve tüm güçlükleri birlikte aşmak zorundayız. Onun için Ermeniler akıllarını başlarına toplamalı ve Ermenistan Parlamentosu Türklerden özür dilemelidir.

Hatta başta Ermeniler olmak üzere Yunanlılar, Bulgarlar ve Sırplar; kendilerini dillerinde, dinlerinde ve kültürlerinde serbest bıraktıkları için “Türk’e Şükran Günü” düzenlemelidirler. 

Bu onların bizlere hayat borcudur. 

Zira Türkler isteselerdi hepsini Türkleştirir ve Müslüman ederdi.


Prof. Dr. İbrahim ÖZTEK

Anadolu Aydınlar Ocağı Genel Başkanı

Üsküdar Üniversitesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı