7 Ağustos 2025 Perşembe

'Onlar Konseyi'nin "Türk ırkı barbardır, vahşidir, yıkıcıdır, Türk olmayan ırkları Türk ırkının boyunduruğundan kurtaracağız” söylemi güncelliğini koruyor

Osmanlı İmparatorluğu'nda  “1834-1913 döneminde yapılan reformlar devlet ve toplumu fasit bir daire içine sokmuş günden güne zayıflatarak parçalanmasına ve nihayetinde yıkılmasına yolaçmıştı.

Popüler bir konuma sahip olması sebebiyle Anadolu toprakları, 11. yüzyıldan bu yana haçlıların hedefi olmuş Batı Dünyası bu meseleyi ‘’Şark Meselesi’’ olarak adlandırmıştır. Haçlı Seferlerinin kadim gayesi, şüphesiz ki, Türkleri Anadolu’dan çıkararak tasfiye etme plan ve projesidir. Bu konuda geliştirilen projelerin tamamı -ki sayısız proje ürettikleri bilinir- Batılıların varlıklarını sürdürebilmeleri için ‘’Türkleri yok etmek gerek’’ tezine dayalıdır. Anılan plân ve projeler, çağın gereklerine göre şekil ve içerik değiştirerek günümüze kadar devam ettirilmiş ve ettirilmeye devam edilmektedir. PKK, IŞİD ve FETÖ gibi bölücü ve yıkıcı terör örgütlerinin varlığı, yukarda belirtilen hasmane plân ve projelere örnektir. 

Fransız tarihçi Albert SOREL, ŞARK MESELESİNİN, Türklerin Avrupa’ya girmesiyle başladığını söylemektedir. ‘’Türkleri Avrupa’dan ve Anadolu’dan atmak için , Haçlı Seferleriyle dışardan ve sağ-sol, alevi-sünni, Kürt-Türk çatışması körüklenmiş, AŞIRI SOL, PKK, IŞİD ve FETÖ vs. gibi örgütlerle çağın gereklerine göre şekil  ve içerik değiştirerek içerden yıkılmaya çalışılmıştır

Birinci Safha: Selçuklu Sultanı Alp ARSLAN’ın 1071’de Bizans İmparatoru Romen DİYOJEN’i yenmesi ile başlamış, 1683 Viyana bozgununa kadar sürmüştür. 

İkinci Safha: Türkleri önce Avrupa’dan, sonra Balkanlardan kovarak, Asya steplerine geri göndermeyi kapsar. Bu safha 1923’e kadar sürmüştür.  

Üçüncü Safha: 1923’de başlar ve günümüze kadar devam eder. 

- Türkleri daima yabancılara muhtaç halde tutmak,

- Bölgesinde jeopolitik bir aktör olarak söz sahibi olmasına ve yükselmesine mâni olmak,

- Bulunduğu coğrafyada komşularıyla sürekli olarak anlaşmazlık ve çatışma içinde tutmak,

- Türkiye’deki ırk, din ve mezhep farklılarını körükleyerek, içlerine etnik ve dini fitneyi enjekte etmek suretiyle toplumu kamplara ayrıştırmak, kutuplaştırmak, bölmek, parçalamak,

- Doğrudan Türkiye’ye doğru bir göç dalgası yaratarak ve teşvik ederek bilhassa Arap ve Afgan nüfusu ülkeye mülteci ve veya sığınmacı olarak sokmak bu suretle, Türkiye’nin demografik yapısını tahrip etmek, iç cephesini çökertecek tarzda homojen ve mütecanis –bağdaşık- yapısını bozmaktır.

Dördüncü Safha: ‘’Dâhilde hain yetiştirme ve yerleştirme safhası’’dır. Batının son yıllarda devşirme yöntemi kullanarak en başarılı olduğu safha bu safhadır. ‘’ETKİ ODAKLI HAREKÂT’’ türünün uygulandığı bu safhada, daha ziyade askeri olmayan usul ve yöntemlerle silah kullanmak yerine, zihinleri fethederek, hasım tarafın davranış ve düşünce biçimlerini, ‘’mütecavizin kendi istekleri doğrultusunda şekillendirmesi’’ esasına dayanır. Batının asla vazgeçmediği proje, etki odaklı harekât yöntemlerini uygulayarak, Türkiye’nin bölünüp parçalanması, millî ve üniter devlet yapısını, yani Cumhuriyetimizi yok etme plân ve projesidir. Bunu da açık açık söylüyorlar zaten. 


- 1870-1920 arası Emperyalistler Anadolu'da Türk, Kürt ve Ermeni  kafataslarını ölçerek etnik ayrımcılığı başlatmışlardı. 

- İngiltere Osmanlı döneminde 1895'ten itibaren "Kürdistan" adı verdiği gemiyi denize indirmiş ve ayrılıkçılığı kışkırtmıştır.

- 1916 Sykes-Picot  paylaşım haritalarına göre Ermenilerin "Denizden Denize Büyük Ermenistan" ve Kürt Şerif Paşa'nın "Denizden Denize Büyük Kürdistan" tasarıları Lozan’da yırtılıp atılmışsa da  günümüzde bile küresel güçler tarafından canlandırılmaya çalışılmaktadır. 

- Osmanlı Hükümeti'nin “Batı Uygarlığı'nı ve Batı Medeni Hukuku'nu benimseme kararını” içeren Haziran 1919 tarihli Müdafaanamesine rağmen, 25 Haziran 1919’de ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya devletlerinin Başkan ve Dışişleri Bakanlarından oluşan "ONLAR KONSEYİ’nin” Osmanlı Devletine verdiği cevabi yazıda “Türk ırkı barbardır, vahşidir, yıkıcıdır, Türk olmayan ırkları Türk ırkının boyunduruğundan kurtaracağız” ifadelerini kullanmıştı. 

* Lozan'da laikliği, demokrasiyi, çağcıllaşmayı savunan Türkiye'ye şiddetle karşı çıkan başta Lord Curzon olmak üzere İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan delegeleri Türkiye'ye  "OSMANLI DÜZENİ'Nİ SÜRDÜRÜN, İSLAM HUKUKU'NA BAĞLI KALIN, ŞERİAT HÜKÜMLERİNİ UYGULAYIN" diye baskı yaptılar… 

* İngiltere, Fransa ve İtalya'nın, Sevr Antlaşması'nda  gayrimüslimleri varsıllaştıran, güçlendiren, semirten; buna karşılık Müslüman Türk'ü yoksullaştıran, eriten, tüketen "Osmanlı Millet Düzeni"nin sürdürülmesi buyruğunu  hatırlayacak olursak bugün ABD Büyük Elçisinin “Osmanlı Millet Sistemini önermesinin yeni bir düşünce olmadığını görürüz.

Batı Dünyası Osmanlı devletinden ve Türkiye Cumhuriyetinden bu ve benzeri talepleri hep olmuştur. Bunları Kurtuluş Savaşımızla durdurarak TÜRK MİLLETİNİN ŞEREF VE HAYSİYETİNİ KURTARAN Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları kurdukları tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’yle gereken cevabı vermişlerdir.  

Bunun üzerine Amerika'da Lozan'a karşı "Siyonist Yahudi-Ermeni-Protestan Misyoner İttifakı, TÜRKLÜĞÜ, MİLLİ MÜCADELEYİ, KURTULUŞ SAVAŞINI, MUSTAFA KEMAL'İ ve LOZAN'I lanetleyen propaganda kampanyası başlatmışsa da Uluslararası camiada etkili olamamışlardı. 


Süheyl ÇOBANOĞLU /

Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (RUBASAM) Başkanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder