Bulgaristan’da Türklere yapılan zulüm 1980’li yılların başında artarak devam etti. Dönemin diktatörü Todor Jivkov liderliğindeki rejim, Türkleri isim değiştirmeye zorladı. Türkçe konuşanlara para cezaları verildi. Mezar taşlarındaki Türkçe isimler silindi. Türklerin dini vecibelerini yerine getirilmesine izin verilmedi. İnsanlık tarihinin kapanmayacak olan yarası Belene Kamplarında keyfi uygulamalar ile Türkler hapsedildi, işkence gördü. Bulgaristan hükümetinin yaptığı bu zalim uygulamalara karşı soydaşların yaptığı barışçıl ve haklı protestolarda onlarca soydaş şehit oldu. Binlercesi Belene Kamplarında tutsak edilerek işkence gördü, öldürüldü.
Bu zulümler artarak devam etti. Tarihler 24 Mayıs 1989’u gösterdiğinde bu asimilasyon uygulamalarına direnen vatandaşlarımız, Bulgar hükümeti tarafından evlerini, bahçelerini, anılarını, sevdiklerini, kardeşçe yaşadığı dostlarını geride bırakmaya zorlanarak Anavatan topraklarına göç etmeye başladı. Haziran-Temmuz-Ağustos 1989 döneminde yoğunlaşan göç trafiği 1 yılda 345 bin 960 kişinin Türkiye’ye gelmesiyle sonuçlandı. 1989 göçü, sadece Bulgaristan Türklerinin tarihi açısından değil, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Avrupa tarihi açısından değerlendirildiğinde de kıtanın en büyük kitlesel göç dalgası özelliğini taşıyan insani trajedilerinden biri oldu. Bu trajedinin 35. yılında, asimilasyona karşı haklı direnişte şehit edilen tüm soydaşlarımız rahmetle anıyoruz.
Uzun yıllar milli, dini ve kültürel değerlerinden mahrum kalan Bulgaristan Türkleri geçmişte yaşadıkları acı tecrübeler sonrasında varlıklarını devam ettirebilmek için büyük fedakârlıklara katlanmışlardır. Bugün de Bulgaristan Türklerinin birçok sorunu bulunmaktadır.
Bulgaristan’da demokratik bir rejimin yerleşmesi ile birlikte Türkler rahat bir nefes almış, seçme seçilme, Türk isimlerini kullanma, kısmen de olsa anadilde eğitim gibi haklar Türklere verilmiştir. Türklere verilen haklar her gün genişletilmiş ve günümüzdeki halini almıştır. Ancak burada göz ardı edilen bir durum söz konusudur. Türklere birçok hak verilirken milli kimlikleri ve milli adları henüz verilmemiştir. Bulgaristan Türkleri Bulgar yasalarında Sosyalist Dönemin tanımı ile yer almaktadır. Günümüzde Bulgaristan Türkleri, Todor Jivkov’un yasalaştırdığı gibi, “Dilleri Bulgarca Olmayan Vatandaşlar” olarak Bulgaristan yasalarında yer almaktadır. Bu tanıma girecek birçok halk Bulgaristan’da yaşamaktadır. Dolayısıyla bu kavram yeterli bir kimlik tanımlaması sunmamaktadır.
Diğer üstünde durulan kavram ise “Bulgaristan Müslümanları” ifadesidir. Bu kavram da Bulgaristan Türklerini ifade etmeye yeterli değildir. Çünkü Bulgaristan’da binlerce Hristiyan Gagavuz yaşamaktadır. Dolayısıyla bu kavramın kabul edilmesi, Anadolu Türkçesine en yakın Türkçeyi konuşan binlerce öz ve öz Türk’ü inkâr etmek olacaktır.
Bulgaristan’daki Türkçe eğitiminin günümüzdeki durumuna göz atacak olursak durum, son derece vahimdir. Türk okullarını, Türk öğretmenlerini bir tarafa bırakın Türkçe dersi bile yok denilebilir. Bulgaristan Anayasasına göre azınlıkların ana dilde eğitim görme hakkı vardır. Fakat yasanın uygulanma şekli tam anlamı ile bir aldatmacadan ibarettir. Yürürlüğe göre, Bulgaristan’da okuyan her öğrenci okuluna kişisel müracaatta bulanarak müfredat dışı anadilini öğrenebilir. Buradaki can alıcı olan nokta, anadilde yani Türkçe eğitimin müfredat dışı tutulması ve ders saatlerinin dışında bırakılmasıdır. Türkçe eğitimin önündeki diğer bir gizli engel ise, anadil eğitiminin “seçmeli yabancı dil eğitimi” olarak alınabilmesine dair yönetmeliktir. Bu durumda Türk çocuklarının kendi dillerini yabancı dil olarak öğrenmeleri istenmektedir. Ayrıca Türkçe dili dersinin karşısına İngilizce, Almanca gibi kullanılırlığı fazla olan Avrupa dilleri konularak bir tercih karmaşasına sokulmaktadır.
Kültürel gelişmenin temeli şüphesiz eğitim ve öğretimdir. Eğer Bulgaristan Türklerinin var olma mücadelesinin başarıya ulaşmasını istiyor veya Bulgaristan Türklerini, Avrupa Hunları, Peçenekler, Kumanlar gibi sadece tarih kitaplarından okumak istemiyorsak Bulgaristan’da kültürün temeli olan eğitim ve öğretimi geliştirmek zorundayız.
Bir diğer sorun ise işsizliktir. Bulgaristan’da işsizliğin en çok hissedildiği bölgeler genellikle Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerdir. Bulgaristan’da yaşayan Türk nüfusunun büyük bir kısmı tarım kesiminde çalışmaktadır. Ancak topraklarından yeterli verimi alamadığı gibi yeterli geliri de elde edememektedir. Bu nedenle Batı Avrupa’nın birçok yerine çalışmak için gitmek zorunda kalmakta ve kültürel erozyona uğramaktadırlar.
Diğer yanda Avrupa Birliği fonlarından yararlanmada Bulgaristan Türkleri çok yetersiz kalmıştır. Bu fonların hangi sektörlere ayrıldığı ve nasıl yararlanılacağı konusunda bilgilendirilmeleri ve desteklenmesi şarttır.
Bulgaristan Türklerinin sorunlarını çözmek öncelikle Bulgaristan Parlamentosunun görevidir. Bunun yolu Bulgaristan Türklerinin Bulgaristan ve Avrupa Parlamentolarında daha çok sayıda temsil edilmeleri ve özlük haklarından taviz vermeden Bulgar kardeşleriyle birlikte güçlü, gelişmiş bir Bulgaristan için çalışmalarından geçmektedir.
9 Haziran 2024’de gerçekleşecek olan seçimlerde Bulgaristan Türklerinin demokratik haklarına sahip çıkmaları, birlik beraberlik içinde bölünmeden tek çatı altında buluşmaları gerekmektedir. Ne kadar çok milletvekili çıkarabilirsek sesimiz daha gür çıkacak sorunlarımızı güçlü bir şekilde dile getirip çözüm yollarına ulaşabileceğiz.
Bulgaristan Türklerinin 35 yıl önce yaşanılanları unutmayarak; demokratik haklar konusunda hak ettikleri standartlara kavuşmaları en büyük beklentimiz ve temennimizdir.
Güçlü bir sivil toplum kuruluşu olan BAL-GÖÇ’te üzerine düşen sorumluluğu almaktan, Bulgaristan Türklerinin sesi olmaktan geçmişte olduğu gibi şimdi ve gelecekte de geri durmayacaktır.
Bu zulümler artarak devam etti. Tarihler 24 Mayıs 1989’u gösterdiğinde bu asimilasyon uygulamalarına direnen vatandaşlarımız, Bulgar hükümeti tarafından evlerini, bahçelerini, anılarını, sevdiklerini, kardeşçe yaşadığı dostlarını geride bırakmaya zorlanarak Anavatan topraklarına göç etmeye başladı. Haziran-Temmuz-Ağustos 1989 döneminde yoğunlaşan göç trafiği 1 yılda 345 bin 960 kişinin Türkiye’ye gelmesiyle sonuçlandı. 1989 göçü, sadece Bulgaristan Türklerinin tarihi açısından değil, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Avrupa tarihi açısından değerlendirildiğinde de kıtanın en büyük kitlesel göç dalgası özelliğini taşıyan insani trajedilerinden biri oldu. Bu trajedinin 35. yılında, asimilasyona karşı haklı direnişte şehit edilen tüm soydaşlarımız rahmetle anıyoruz.
Uzun yıllar milli, dini ve kültürel değerlerinden mahrum kalan Bulgaristan Türkleri geçmişte yaşadıkları acı tecrübeler sonrasında varlıklarını devam ettirebilmek için büyük fedakârlıklara katlanmışlardır. Bugün de Bulgaristan Türklerinin birçok sorunu bulunmaktadır.
Bulgaristan’da demokratik bir rejimin yerleşmesi ile birlikte Türkler rahat bir nefes almış, seçme seçilme, Türk isimlerini kullanma, kısmen de olsa anadilde eğitim gibi haklar Türklere verilmiştir. Türklere verilen haklar her gün genişletilmiş ve günümüzdeki halini almıştır. Ancak burada göz ardı edilen bir durum söz konusudur. Türklere birçok hak verilirken milli kimlikleri ve milli adları henüz verilmemiştir. Bulgaristan Türkleri Bulgar yasalarında Sosyalist Dönemin tanımı ile yer almaktadır. Günümüzde Bulgaristan Türkleri, Todor Jivkov’un yasalaştırdığı gibi, “Dilleri Bulgarca Olmayan Vatandaşlar” olarak Bulgaristan yasalarında yer almaktadır. Bu tanıma girecek birçok halk Bulgaristan’da yaşamaktadır. Dolayısıyla bu kavram yeterli bir kimlik tanımlaması sunmamaktadır.
Diğer üstünde durulan kavram ise “Bulgaristan Müslümanları” ifadesidir. Bu kavram da Bulgaristan Türklerini ifade etmeye yeterli değildir. Çünkü Bulgaristan’da binlerce Hristiyan Gagavuz yaşamaktadır. Dolayısıyla bu kavramın kabul edilmesi, Anadolu Türkçesine en yakın Türkçeyi konuşan binlerce öz ve öz Türk’ü inkâr etmek olacaktır.
Bulgaristan’daki Türkçe eğitiminin günümüzdeki durumuna göz atacak olursak durum, son derece vahimdir. Türk okullarını, Türk öğretmenlerini bir tarafa bırakın Türkçe dersi bile yok denilebilir. Bulgaristan Anayasasına göre azınlıkların ana dilde eğitim görme hakkı vardır. Fakat yasanın uygulanma şekli tam anlamı ile bir aldatmacadan ibarettir. Yürürlüğe göre, Bulgaristan’da okuyan her öğrenci okuluna kişisel müracaatta bulanarak müfredat dışı anadilini öğrenebilir. Buradaki can alıcı olan nokta, anadilde yani Türkçe eğitimin müfredat dışı tutulması ve ders saatlerinin dışında bırakılmasıdır. Türkçe eğitimin önündeki diğer bir gizli engel ise, anadil eğitiminin “seçmeli yabancı dil eğitimi” olarak alınabilmesine dair yönetmeliktir. Bu durumda Türk çocuklarının kendi dillerini yabancı dil olarak öğrenmeleri istenmektedir. Ayrıca Türkçe dili dersinin karşısına İngilizce, Almanca gibi kullanılırlığı fazla olan Avrupa dilleri konularak bir tercih karmaşasına sokulmaktadır.
Kültürel gelişmenin temeli şüphesiz eğitim ve öğretimdir. Eğer Bulgaristan Türklerinin var olma mücadelesinin başarıya ulaşmasını istiyor veya Bulgaristan Türklerini, Avrupa Hunları, Peçenekler, Kumanlar gibi sadece tarih kitaplarından okumak istemiyorsak Bulgaristan’da kültürün temeli olan eğitim ve öğretimi geliştirmek zorundayız.
Bir diğer sorun ise işsizliktir. Bulgaristan’da işsizliğin en çok hissedildiği bölgeler genellikle Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerdir. Bulgaristan’da yaşayan Türk nüfusunun büyük bir kısmı tarım kesiminde çalışmaktadır. Ancak topraklarından yeterli verimi alamadığı gibi yeterli geliri de elde edememektedir. Bu nedenle Batı Avrupa’nın birçok yerine çalışmak için gitmek zorunda kalmakta ve kültürel erozyona uğramaktadırlar.
Diğer yanda Avrupa Birliği fonlarından yararlanmada Bulgaristan Türkleri çok yetersiz kalmıştır. Bu fonların hangi sektörlere ayrıldığı ve nasıl yararlanılacağı konusunda bilgilendirilmeleri ve desteklenmesi şarttır.
Bulgaristan Türklerinin sorunlarını çözmek öncelikle Bulgaristan Parlamentosunun görevidir. Bunun yolu Bulgaristan Türklerinin Bulgaristan ve Avrupa Parlamentolarında daha çok sayıda temsil edilmeleri ve özlük haklarından taviz vermeden Bulgar kardeşleriyle birlikte güçlü, gelişmiş bir Bulgaristan için çalışmalarından geçmektedir.
9 Haziran 2024’de gerçekleşecek olan seçimlerde Bulgaristan Türklerinin demokratik haklarına sahip çıkmaları, birlik beraberlik içinde bölünmeden tek çatı altında buluşmaları gerekmektedir. Ne kadar çok milletvekili çıkarabilirsek sesimiz daha gür çıkacak sorunlarımızı güçlü bir şekilde dile getirip çözüm yollarına ulaşabileceğiz.
Bulgaristan Türklerinin 35 yıl önce yaşanılanları unutmayarak; demokratik haklar konusunda hak ettikleri standartlara kavuşmaları en büyük beklentimiz ve temennimizdir.
Güçlü bir sivil toplum kuruluşu olan BAL-GÖÇ’te üzerine düşen sorumluluğu almaktan, Bulgaristan Türklerinin sesi olmaktan geçmişte olduğu gibi şimdi ve gelecekte de geri durmayacaktır.
Prof. Dr. Emin BALKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder