Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Kuzey Bulgaristan ziyaretleri kapsamında Razgrad (Hezargrad) kentinde bulunan ve yıllardır ibadete kapalı olan taşınmaz kültürel anıt statüsündeki Pargalı Makbul İbrahim Paşa Camii’ni inceledi. Bitmek bilmeyen restorasyon çalışmaları nedeniyle neredeyse yıkılma tehlikesi yaşayan camiinin bazı bölümlerinin 70 yıldır tamir görmediğine dikkat çeken Borisov, 1990 öncesi yaşanan ve Bulgaristan’da Türk asıllıların isimlerini değiştirme sürecini unutmadıklarını ifade ederek, milliyetçi partilerin kurdukları koalisyonların da bunu hatırlaması gerektiğini söyledi. Başbakan Borisov, süslemeleri ve özellikle de kubbesinin güzelliği ile dikkat çeken 16. yüzyıldan kalma caminin restorasyonu için 2019 yılında 712 bin 450 leva ayırdıklarını, çalışmayı tamamladıklarında ise caminin toplam restorasyon maliyetinin 2 milyon 374 bin 836 levaya çıkacağını açıkladı. Ziyaret sırasında vatandaşlar ile birlikte camii önünde anı fotoğrafı da çektiren Başbakan Borisov Osmanlı İmparatorluğu'nun en güçlü yıllarında dönemin sadrazamı (Padişahtan sonraki en yetkili devlet adamı) Pargalı İbrâhim Paşa tarafından yaptırılan caminin yanı sıra şehirdeki kiliseyi de ziyaret eden Borisov, bölgede yaşayan Hristiyan ve Müslümanlar arasında etnik hoşgörü olması için yeni kilise ve camiler inşa ettiklerini de belirttiği açıklamasında ‘’Razgrad, St. Kilisesi Kral Boris-Michael Vaftizci ve Makbul İbrahim Paşa Camii restore ediliyor. Bu bizim tolerans politikamız. Ama kelimelerle değil, ama amellerle. Dinler insana anlayış içinde yaşamayı öğretir ve biz de tapınakların yapımına yatırım yapmaya devam edeceğiz. Ülkedeki Bulgar Ortodoks Kilisesi ' nin tapınaklarının tamir ve yeni yapımı için tek başına son 7 yılda 42 milyondan levadan fazla harcama yaptık’’ dedi.
---------------------------------------------------------------------------------------------------
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA
VEZİRİAZAM,
SADRAZAM VE
SERASKER SULTAN
ÜNVANLARIYLA
ÖNEMLİ GÖREVLER ÜSTLENEN,
BÜYÜK SORUMLULUKLAR ALAN,
TARİHİ BAŞARILARA İMZA ATAN,
'MUHTEŞEM SÜLEYMAN'IN MUHTEŞEM VEZİRİ
PARGALI İBRAHİM PAŞA KİMDİR ?
Pargalı
İbrahim Paşa, Makbul İbrahim Paşa, Frenk İbrahim Paşa ya da öldürüldükten
sonraki unvanıyla Maktul İbrahim Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘Muhteşem
Süleyman’ lakaplı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatı döneminde 27
Haziran 1523 - 15 Mart 1536 arasında sadrazamlık yaptı. Önemli siyasal ve
askerî olaylarda rol oynayan Osmanlı devlet adamıdır. 1493 yılında o dönemlerde
Osmanlı Toprağı olan bugünkü Yunanistan’ın Parga kentinde dünyaya gelmiştir.
Devlet içindeki çekişmeler sonucu 15 Mart 1536’da Saray’da boğdurulup İstanbul
Fındıklı
‘da defnedilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Hatice Sultan ile
evliliğinden Fülane Sultan, Mehmet Şah, Hanım Sultan
adlarında 3 evladı olmuştur.
Bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan Parga yakınlarında bir köyde doğduğu ve altı yaşında İstanbul’a getirildiği genellikle kabul edilirse de hayatının ilk yılları hakkında kesin bilgi yoktur. Ayrıca II. Bayezid devrinde bir akın sırasında ele geçirilip Kefe’de bulunan Şehzade Süleyman’a takdim edildiği veya Pargalı bir gemicinin oğlu olup Türk korsanları tarafından esir alınarak Manisa civarında bir dul kadına satıldığı, ardından Manisa’da bulunan Şehzade Süleyman’ın hizmetine girdiği de rivayet edilir. Bütün bu bilgilerin doğruluğu şüpheli olmakla birlikte gençlik yıllarında Manisa’da Şehzade Süleyman’ın hizmetinde bulunduğu bilinmektedir (Uluçay, s. 249). Pargalı, Frenk ve Maktul gibi lakaplarla da anılır. Muhtemelen daha Manisa’da iken Şehzade Süleyman’ın en yakın adamı oldu, tahta geçmesi üzerine de onunla birlikte İstanbul’a gitti.
RUMELİ BEYLERBEYİLİĞİYLE VEZÎRİÂZAM OLDU
Enderun’da tamamladığı eğitiminin ardından devlet bürokrasisinde yerini aldı. Padişaha olan yakınlığı sebebiyle sarayda önemli görevlerde bulundu. Belgrad Seferi sırasında (927/1521) kapı ağası olarak görev yapıyordu. Bu sefere çıkılırken masrafları Kanûnî Sultan Süleyman tarafından karşılanan Atmeydanı’ndaki sarayının inşası başlatılmıştı. Padişaha olan bu yakınlığı giderek nüfuz ve gücünün artmasına yol açtı. Has odabaşı ve iç şahinciler ağası oldu, Rodos Seferi’ne katıldı (928/1522). Nihayet Pîrî Mehmed Paşa’nın azli üzerine o zamana kadarki teamüle aykırı olarak has odabaşılıktan Rumeli beylerbeyiliğiyle vezîriâzam oldu (13 Şâban 929 / 27 Haziran 1523). Pîrî Mehmed Paşa’dan sonra vezîriâzamlığa kendisinin getirileceğini uman, İbtihâcü’t-tevârîh’teki bir kayda göre (s. 119-120), o sıralarda iç şahinciler ağası bulunan İbrâhim Paşa ile birlikte hareket edip onun vasıtasıyla Pîrî Mehmed Paşa aleyhinde bazı isnatlar ileri sürerek görevden alınmasında pay sahibi olan ikinci vezir Ahmed Paşa bu usulsüz tayine karşı çıktı, divanda huzursuzluğa yol açtı ve Mısır beylerbeyiliğini istedi. Onu İstanbul’dan uzaklaştırmak isteyen İbrâhim Paşa’nın desteğiyle bu istek kabul edildi. Fakat bir müddet sonra isyan eden Ahmed Paşa Mısır’ın nizamının bozulmasına sebep oldu.
MACARİSTAN SEFERİNİN SERDARLIĞINI ÜSTLENDİ
Bu arada padişahın kız kardeşiyle evlenen İbrâhim Paşa (bu konudaki tartışma için bk. Uluçay, s. 233-237), Ahmed Paşa isyanı dolayısıyla iyice karışan Mısır’da malî-idarî düzenlemeler yapmak ve asayişi sağlamakla görevlendirildi. Kendisine ayrıca Mısır beylerbeyi unvanı verildi. Kahire’de kaldığı müddet içinde asayişi sağlayıp eski kanunları ve ana defterleri buldurdu, bunları göz önüne alarak yeni bir kanunnâme tanzim ettirdi ve işleri yoluna koydu (930/1524). Bu ilk ciddi görevinde kazandığı başarı şöhretini ve nüfuzunu daha da arttırdı. İki yıl sonra yapılan Macaristan seferinin serdarlığını üstlendi. Mohaç Meydan Muharebesi’nin kazanılmasında rol oynadı. Zaferden sonra padişahla birlikte girdiği Budin’deki bazı heykelleri İstanbul’a getirtip sarayının bahçesine dikmesi tepkiyle karşılandı. Bunda muhaliflerinin de önemli rolü olmuştu. Hatta daha Mısır’da iken sarayının yeniçeriler tarafından yağmalanması, birden en yüksek makama geçmiş olmasının bazı çevrelerde uyandırdığı hoşnutsuzlukla ilgilidir. Nitekim Venedik elçilik raporlarında kendisinden ilk başında nefret edildiği, ancak padişahın ona karşı yakın ilgisi sebebiyle sultanın annesi, eşi ve diğer iki paşanın onunla zâhiren dost olmak zorunda kaldıkları anlatılır. Bu durum, savaşlarda ve verilen görevlerde gösterdiği başarıları daima ikinci plana itmiş olmalıdır.
ALDIĞI İSABETLİ TEDBİRLERLE İSYANLARI BASTIRDI
Sarayının bahçesine diktirdiği heykeller, kendisine karşı duyulan hoşnutsuzluğun eseri olarak Figānî’ye nisbet edilen, “Dü İbrâhîm âmed bedâr-ı cihân / Yekî büt-şiken şüd dîger büt-nişân” şeklindeki hiciv dolayısıyla ona “büt-nişân” (put dikici) gibi bir sıfat kazandıracaktır (DİA, XIII, 57-58). Onun ölümünden on altı-on yedi yıl sonra İstanbul’a gelen seyyah Hans Dernschwam, halk arasında Arnavut asıllı olarak bilinen İbrâhim Paşa’nın “gâvur” kaldığı, Hıristiyanlığı’nı gizlediği, resim ve heykellere saygı duyduğu yolundaki rivayetlerin hâlâ söylenegeldiğini ifade etmektedir (İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, s. 139-140). Ayrıca onun Avrupalı sanatkârlarla irtibatlı olduğu ve onlara siparişlerde bulunduğu da bilinmektedir (Necipoğlu, s. 181-187). Yine Venedik raporlarında onun Avrupa’nın eski krallarının tarihine ilgi duyduğu, mevcut hânedanları tanımaya çalıştığı belirtilir.
AVRUPA ASALET ÖLÇÜLERİNE GÖRE
Viyana Kuşatması ile (935/1529) neticelenen bu seferden sonra Zapolyai Janos’un (Szapolyai János) Macaristan krallığı tanınmış ve Osmanlı himayesinde Macar krallığı kurulmuştu. Himayeye dayalı Macar siyasetinin bu ilk döneminin oluşmasında önemli rol oynayan İbrâhim Paşa, doğrudan Habsburg İmparatoru V. Karl’ın hedef alındığı Alman seferinde de bulunmuş, ardından Habsburg elçileriyle 1533’te İstanbul’da yapılan barış müzakerelerini yürütmüştü. Görüşmelere katılan elçilerin raporları, onun güç ve nüfuzunun zirveye ulaştığını ve sınırsız yetkileri haiz olduğunu gösterir. Tamamıyla İbrâhim Paşa’nın kontrolünde cereyan eden müzakereler sonunda arzu edildiği gibi bir barış sağlanmış, Osmanlı vezîriâzamı, imparatorluğun Alman kanadını idare eden V. Karl’ın kardeşi Ferdinand ile eşit sayılmıştı. Osmanlılar’ın bu konuya özellikle ağırlık vermelerinde, Avrupa asalet ölçülerine göre soyu sopu belirsiz basit bir köle olan İbrâhim Paşa ile soylu Habsburg hânedanı mensubu Ferdinand’ı aynı seviyeye getirip Mukaddes Roma-Germen İmparatorluğu’nda psikolojik bir ezikliğe yol açmayı hedeflemiş olmalarının payı vardır.
SAFEVİLERE KARŞI GİRİŞİLEN HAREKAT İLE ZİRVEYE ÇIKTI
İkbal ve gücü doruk noktasına ulaşan İbrâhim Paşa için Safevîler’e karşı girişilen Irakeyn Seferi bir dönüm noktası teşkil etti. Yine çok büyük yetkilerle ve “serasker sultan” unvanı ile çıktığı bu sefer sırasında önden hareketle Tebriz’e girmiş (25 Muharrem 941 / 6 Ağustos 1534), ardından padişahın kuvvetleriyle birleşip Bağdat’a inmiş ve burası zaptedilmişti. Sefer sırasında anlaşmazlığa düştüğü, kendisi gibi büyük nüfuz sahibi ve oldukça zengin bir şahıs olan Defterdar İskender Çelebi’yi önce azlettirip sonra da Bağdat’ta katlettirdi. Bu hadise ve büyük yetkilerine güvenerek kendisini sultan unvanı ile anması saray çevresinde ve padişah üzerinde olumsuz bir etkiye yol açtı. İstanbul’a dönüldükten bir müddet sonra 942 Şâbanında (Şubat 1536) Fransızlar’a verilen ahidnâmenin hazırlıkları ile uğraşan İbrâhim Paşa, iftar için saraya çağrıldığı 21-22 Ramazan 942 (14-15 Mart 1536) gecesi hiçbir sebep gösterilmeden ansızın boğularak idam edildi. Saraydan çıkarılan cesedi, Ayvansarâyî’ye göre Galata’da Tersane ardındaki Canfedâ (Canfezâ) Zâviyesi yanına “müstakil bir suffe üzerinde” defnedildi (Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 28; II, 39).
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN BU ÇOK
YAKIN ARKADAŞINI
İdam sebebi hakkında kaynaklarda çeşitli görüşler ileri sürülür. Bunlar arasında onun saltanat hırsına kapıldığı, kazandığı kudret ve zenginliği bunu sağlamak için kullanmaya kalktığı, Şehzade Mustafa ile yakın ilişkisi dolayısıyla, kendi oğullarından birini taht için düşünen ve padişah üzerinde büyük etkisi olan Hürrem Sultan’ın ona düşmanlık besleyip aleyhinde çalıştığı, Irakeyn Seferi’nde bilhassa Bağdat’ın fethinden sonra çok sert bir tutum takındığı, kimseyi dinlemediği ve bazı uygunsuz davranışlarda bulunduğu gibi sebepler üzerinde durulur. Kanûnî Sultan Süleyman’ın bu çok yakın arkadaşını hiçbir şey belli etmeden gözden çıkarıp ansızın katlettirmiş olması kendisinde hâsıl olan çok kuvvetli bir kanaate dayansa gerektir. İbrâhim Paşa’nın yanında divan kâtipliğinde bulunmuş olan Celâlzâde Mustafa Çelebi, onun padişahın emirleri ve kanunların tatbikine çok büyük önem verip her işi adaletle yerine getirdiğini, son derece dindar olduğunu, fakat Bağdat’ın fethinden sonra ahlâkının değiştiğini, gurura kapılıp cahillerin sözleriyle uygunsuz işler yaptığını, serdarlığı sırasında elde ettiği pek çok fırsatı kaçırdığını, hatta kendisine hediye olarak Kur’an getirenleri reddettiğini, bütün bunların da padişahın gazabına yol açtığını yazar (Tabakātü’l-memâlik, vr. 277a-278b). Matrakçı Nasuh ise onun “memleketgîrlik” sevdasına kapıldığını belirtir (Süleymannâme, vr. 289a-b).
HALK KIYMETİNİ ANCAK ÖLÜMÜNDEN SONRA ANLADI
ADINA İNŞA EDİLMİŞ ONLARCA ESER HALA AYAKTA
(İSLAM
ANSİKLOPEDİSİ / VİKİPEDİ)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder