Tarihimiz nice kahramanlara ve kahramanlıklara
tanıktır ki biz bunların çok azını hatırlarız. Tarihte bu gün vefat eden Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin
Kurucu önderlerinden ve Genelkurmay Başkanı Süleyman Askeri de bunlardan sadece
bir tanesidir. Teşkilat-ı
Mahsusa'nın efsane lideri ve Basra Valisi Süleyman Askeri 1884
yılında Kosova’nın Prizren
kentinde dünyaya gelmiştir. Süleyman Askeri, Harbiye'de Prusya ekolüyle
yetişmiş, aynı zamanda operasyona dayalı 'fedai' sistemindeki, modern adıyla da
o dönemin ilk 'özel kuvvetler'i olan 'osmancık' tugayını kurmuştu. Askeri
sahadaki bilgi, kabiliyet ve cesareti dikkat çekiciydi. Ancak başka öyle üstün
kudreti vardı ki, etrafındakileri daima etkilerdi. Kendisinden büyük rütbedeki
amirlerini etkileyen manevi bir gücünün olduğu söylenirdi. Süleyman Askeri otoriter
bir kişilikti. Ancak bu durum karşısındakilerin nefretini değil sevgisini
kazandıran bir inceliğe sahipti. Süleyman Askeri genç bir Erkanıhârb Yarbayı
iken Başkumandan Enver Paşa'nın onun paltosunu tuttuğu görülmüş. I.
Dünya Savaşı sırasında 14 Nisan 1915 yılında Basra’da İngiliz ordusu ile
yürüttüğü savaşta, her iki ayağından vurulmasına rağmen, sedye üzerinde cephede
ordusunun başında kalıp üstün başarılar sağlamasına ve düşmanı geriletmesine rağmen
Arap kabilelerinin cepheyi terketmesi üzerine bu durumu gururuna yediremeyerek
intihar etmiştir. Onun kendisine ihanet eden Araplara yönelik söylediği ‘’Böyle
müşkül ve hayati bir zamanda bile harbe seyirci kalmaktan utanmıyormusunuz?
Köpekler bile mahallelerine yabancıları yaklaştırmazlar. Onlar kadar bile
olamadınız’’ sözü tarihimizdeki en önemli notlardan biridir. Sırasıyla Trablusgarp
Savaşı, Balkan
Savaşları ve I.
Dünya Savaşı’na katılan Süleyman Askeri yenilme, yeniklik, eziklik duygusu
bilmeyen bir insan. Genç yasta, Balkanlar’da Osmanlı’nın yenilenmesi için insanüstü
çabalar sergilemiş, büyük başarılara imza atmıştır. O’na atfedilen birçok
kimlik vardır ancak en önemlisi Batı
Trakya Türk Cumhuriyeti'nin kurulmasına ön ayak olması ile tarihe düşülen
kayıttır.
Avrupa’da kurulan yeni Türk Cumhuriyeti’nin askeri güçleri bölgede
başta Bulgarlar olmak üzere tüm çeteleri temizleyip düzeni sağlamıştır. Bu
başarıdan sonra O’nun yayınladığı görev tebligatındaki ‘’Bütün Batı Trakyalılar
kıyamete kadar hür yaşayacak’’ sözleri dikkat çekicidir. Osmanlı hükümetinin
Bulgarların Avrupa devletlerine baskıları sonucu elde ettiği diplomatik atak
ile geri adım atması ve Batı Trakya Türk Cumhuriyeti yöneticilerine cephe
alması Türk tarihinin en acıklı durumlarındandır.
Avrupa’nın bile tanıyıp 2. Balkan Savaşı’nın sonunda Berlin Barış Konferansı’na
davet ettiği Batı Trakya Türk Cumhuriyeti için Babıali’nin kararlarını protesto
edip karşı tavır almıştır. 3 eylül 1913'te, Dedeağaç'ta bu kısa
ömürlü Türk Devleti'nin milli marşını da kaleme almıştır:
‘’Ey Batı Trakya`lı asil Türk çocuğu ne mutlu sana;
sen hayat verdin kanınla milli kurtuluş savaşına;
yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına;
selam duruyor milletler senin şu milli bayrağına.
Bastığın şu yerler senin şanlı şehitlerinle dolu;
düşmanlar taciz edemez yüce kahramanların ruhunu;
şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına;
bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına;
yurtta hürriyetin, istiklalin rüzgarı esiyor;
kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor;
‘’Ey Batı Trakya`lı asil Türk çocuğu ne mutlu sana;
sen hayat verdin kanınla milli kurtuluş savaşına;
yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına;
selam duruyor milletler senin şu milli bayrağına.
Bastığın şu yerler senin şanlı şehitlerinle dolu;
düşmanlar taciz edemez yüce kahramanların ruhunu;
şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına;
bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına;
yurtta hürriyetin, istiklalin rüzgarı esiyor;
kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor;
bu şanlı milli istiklal savaşından asla dönülmez!
karşımıza çelik ordular da çıksa, bizi ürkütemez!
biz; milli istiklal için Meriç'i, Karasu'yu aştık;
bütün müstevlileri ezerek, yenerek hedefe ulaştık;
Balkanlar’da şanlı bir cumhuriyet çığırını açtık;
ilk defa hürriyet fikrinin meşalesini biz yaktık;
bu bayrak dalgalanacak, cumhuriyet yaşayacak!
karşımızdaki düşmanlar bizden ürküp kaçacak!
binlerce yıl hür yaşayan bir milletin torunlarıyız;
şu steplerin kurd`u, arslan'ı göklerin kartalıyız;
mücahitlerin hamlesi her zaman fırtınaları andırır;
savaşta heybetimizin dehşetinden düşmanlar bayılır;
Batı Trakya Cumhuriyeti yaşayacak, yaşayacak!
terakkimizin karşısında milletler şaşıracak!
ey şirin Batı Trakya! İşte nihayet esaretten kurtuldun;
ey düşmanlar! Sanmayın ki savaşlardan bu millet yorgun;
cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak;
şu bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak;’’
bu bayrak dalgalanacak, cumhuriyet yaşayacak!
karşımızdaki düşmanlar bizden ürküp kaçacak!
binlerce yıl hür yaşayan bir milletin torunlarıyız;
şu steplerin kurd`u, arslan'ı göklerin kartalıyız;
mücahitlerin hamlesi her zaman fırtınaları andırır;
savaşta heybetimizin dehşetinden düşmanlar bayılır;
Batı Trakya Cumhuriyeti yaşayacak, yaşayacak!
terakkimizin karşısında milletler şaşıracak!
ey şirin Batı Trakya! İşte nihayet esaretten kurtuldun;
ey düşmanlar! Sanmayın ki savaşlardan bu millet yorgun;
cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak;
şu bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak;’’
Bu gün ders almamız gereken bir durum olarak ortaya çıkan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin acı verici tarihi öyküsünü en iyi anlatan ifade ile şiirlerden biri de şudur:
‘’Balkan ve Batı Trakya Türkleri tarihin herhangi
bir yüzyılında kayıt etmediği sevinçle ve coşkuyla kurdukları “milli
cumhuriyet”leri kısa bir zaman sonra; hem de herhangi mucip bir gerekçe
olmadığı halde; mülga hale gelmesi yalnız Batı Trakya Türkleri değil; daha hala
Balkan Türklerinin tamamı kadın-erkek, yaşlı-genç tedavisi imkansız bir ızdırap
içerisinde kıvranmaktadır. Çünkü bu “milli cumhuriyet” düşmanlar tarafından
değil de; aynı milletin ve aynı toplumun mensuplarınca mülga hale getirilmiş ve
herhangi mucip bir gerekçe katiyen olmaksızın yıktırılması affı mümkün olmayan
“ebedi mücrim”liktir ve suçtur. Bu ızdırabın şiirsel özelliğini merhum Osman
Yüksel’in daha fazla Rumeli ve Balkanlılara ithaf etmiş “şiir”li mısralarla
ifade etmeyi zaruri görmekteyim.
Bin yıl oldu toprağına basalı,
Hayli oldu kılıçları asalı,
Bülbüllerin onun için tasalı…
Sazlar kırık ayar tutmaz telleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?!.
.
Yol görünür, Sultan emir verirdi;
Dalga dalga orduların yürürdü!..
Hamlemizden dağlar taşlar erirdi”..
Andırırdık coşkun akan selleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?!
Ferman çıkar, dal kılıçlar takınır,
Gölgemizden bütün cihan sakınır!..
Meydanlarda rabbe dua okunur.
Dolu dizgin aştık nice çölleri,
Biz neyledik o koskoca elleri.
Batı Trakya Bizsizdir;
Yosun tutmuş camilerin ıssızdır,
Boynu bükük minareler öksüzdür.
Açmaz olmuş Gümülcine gülleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?!..
Rodopların ak başları yaslıdır,
Serdengeçti gönül artık usludur.
Rüzgarları bile matem seslidir”..
Zafer, zafer der eserdi yelleri,
Biz neyledik o koskoca elleri?!..’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder