Bulgaristan
Türkleri 30 yıl önce kendilerine dayatılan barbarlığı ve acıları yüreklerinde
bir kez daha yaşadı.
Dönemin Komünist iktidarının akıl tutulması yaşayarak Hitler Almanya’sında bile gündeme gelmeyen bir yöntemle hayata geçirdiği zulmün yıldönümünde yürekler soydaşlar ile attı, o günlerde yaşanan acılar nedeniyle bir kez daha kavruldu.
Jivkov’un kararıyla uygulanan insanlık dışı asimilasyon politikası sonucu 30 yıl önce yerleşim yerleri tanklar ve panzerler eşliğinde askerler ve milisler tarafından kuşatılarak Türklerin zorla isimleri değiştirilmişti.
Türkçe konuşmanın da yasaklandığı 1984-89 yılları arasındaki uygulamalarda yüzbinlerce Türk yerinden yurdundan edilmiş, direnenler kurşunlanmış, tutuklanarak cezaevlerine atılmış, ağır işkenceler yapılmıştı.
Dönemin Komünist iktidarının akıl tutulması yaşayarak Hitler Almanya’sında bile gündeme gelmeyen bir yöntemle hayata geçirdiği zulmün yıldönümünde yürekler soydaşlar ile attı, o günlerde yaşanan acılar nedeniyle bir kez daha kavruldu.
Jivkov’un kararıyla uygulanan insanlık dışı asimilasyon politikası sonucu 30 yıl önce yerleşim yerleri tanklar ve panzerler eşliğinde askerler ve milisler tarafından kuşatılarak Türklerin zorla isimleri değiştirilmişti.
Türkçe konuşmanın da yasaklandığı 1984-89 yılları arasındaki uygulamalarda yüzbinlerce Türk yerinden yurdundan edilmiş, direnenler kurşunlanmış, tutuklanarak cezaevlerine atılmış, ağır işkenceler yapılmıştı.
Bu
karanlık yıllarda Bulgarlaştırma sürecini protesto yürüyüşlerinde kurşuna
dizilen ve anıtlaşan en küçük şehit ise hiç şüphesiz 17 aylık Türkan bebekti.
Onun şahsında ölümsüzleşen ve acının doruğa çıktığı karanlık yıllarda Bulgaristan’da yitirilen yüzlerce şehit için Kırcaali ilinin Kirkovo’nun (Kızılağaç) ilçesi Mogilyane (Yoğurtçular) köyünde düzenlenen etkinlik ise Bulgaristan Türkleri’nin adeta acıyı bal eylemesine neden oldu.
Tüm soydaş camiasının kalbinin Kırcaali’deki bu etkinlikte atmasına neden olan anma programına onbinlerce kişi katılırken, törene Bulgaristan’ın çeşitli yerlerinden gelen Türklerin yanı sıra, Türkiye, Yunanistan ve başka ülkelerden de çok sayıda soydaş ile STK, parti temsilcisi, belediye başkanı ve milletvekili katıldı.
Onun şahsında ölümsüzleşen ve acının doruğa çıktığı karanlık yıllarda Bulgaristan’da yitirilen yüzlerce şehit için Kırcaali ilinin Kirkovo’nun (Kızılağaç) ilçesi Mogilyane (Yoğurtçular) köyünde düzenlenen etkinlik ise Bulgaristan Türkleri’nin adeta acıyı bal eylemesine neden oldu.
Tüm soydaş camiasının kalbinin Kırcaali’deki bu etkinlikte atmasına neden olan anma programına onbinlerce kişi katılırken, törene Bulgaristan’ın çeşitli yerlerinden gelen Türklerin yanı sıra, Türkiye, Yunanistan ve başka ülkelerden de çok sayıda soydaş ile STK, parti temsilcisi, belediye başkanı ve milletvekili katıldı.
En
dikkate değer olanlar ise hiç şüphesiz ki Bulgaristan’da yaşayan Türklerin en
güçlü siyasi temsilcisi konumundaki Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Genel
Başkanı Lütfi Mestan, Türkiye’nin Filibe Başkonsolosu Alper Aktaş,
Türkiye-Bulgaristan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı ve AKP Bursa Milletvekili
Mustafa Öztürk, Balkan Rumeli Göçmenleri Konfederasyonu Başkanı ve Edirne
Balkan Türkleri Federasyonu Başkanı Zülfettin Hacıoğlu, Balkan Göçmenleri
Federasyonu ve BAL-GÖÇ Genel Başkanı Doç. Dr. Yüksel Özkan ile Yunanistan’dan
gelen konuk Batı Trakya Milletvekili Ayhan Karayusuf’tu.
HÖH
Gençlik Kolları Başkanı ve AP Milletvekili İlhan Küçük, Meclis Başkan
Yardımcısı Aliosman İmamov, Avrupa Parlamentosu Milletvekili Necmi Ali, HÖH
Kırcaali İl Başkanı ve Cebel Belediye Başkanı Bahri Ömer, BRGK Genel Sekreteri
Sabri Mutlu gibi camianın önde gelen isimlerinin de hazır bulunduğu etkinlikte yapılan konuşmalarla duygusal
anlar yaşanırken, o karanlık yıllar ve yapılan zulümler bir kez daha lanetlendi.
Geçmişte
Türklere yapılan zulümler karşısında dik durmuş, yılmamış ağır bedeller ödemiş
insanlar ile Türkan bebek ve diğer şehitlerin aile üyelerinin de katıldığı
etkinlikte en dikkat çekici konuşmalar ise sayın Özkan,
Hacıoğlu, Öztürk, Mestan ve Aktaş’a aitti.
Acıyı
yaşayanların sözlerine yansıyanlar da bile ne Bulgarlara yönelik bir nefret, ne
de bir düşmanlık ifadesi vardı.
Türk asıllı Bulgaristan vatandaşları olarak tüm söylemlerinde önce kendi haklarına, sonra yaşadıkları toplumun refahına ardından da ülkelerinin, yani Bulgaristan’ın, barış ve mutluluk içinde yaşayacağı kalkınmış, insan hak ve hürriyetlerine saygılı, Avrupa değerleri ile bütünleşmiş geleceğine vurgu vardı.
Türk asıllı Bulgaristan vatandaşları olarak tüm söylemlerinde önce kendi haklarına, sonra yaşadıkları toplumun refahına ardından da ülkelerinin, yani Bulgaristan’ın, barış ve mutluluk içinde yaşayacağı kalkınmış, insan hak ve hürriyetlerine saygılı, Avrupa değerleri ile bütünleşmiş geleceğine vurgu vardı.
Yüzyıllardır
yaşadıkları ve yurt olarak belledikleri topraklarda bir daha hüzün ve acı olsun
istemiyorlardı.
Kan tükürüp ‘’kızılcık şerbeti içtik’’ deseler de bu böyleydi.
Konuşmaların satırbaşlarında, geçmişte yaşanan acılarla Bulgaristan yönetimi ve ülkede etnisite olarak çoğunluğu oluşturan Bulgarların da yüzleşmesi istenirken, hala Türk asıllılar ile diğer azınlıklara dayatılan antidemokratik uygulamalardan örnekler verildi.
Kan tükürüp ‘’kızılcık şerbeti içtik’’ deseler de bu böyleydi.
Konuşmaların satırbaşlarında, geçmişte yaşanan acılarla Bulgaristan yönetimi ve ülkede etnisite olarak çoğunluğu oluşturan Bulgarların da yüzleşmesi istenirken, hala Türk asıllılar ile diğer azınlıklara dayatılan antidemokratik uygulamalardan örnekler verildi.
HÖH
Genel Başkanı Lütfi Mestan anadilde siyasi konuşma yapmanın hala yasak olduğu
Bulgaristan’da kendisine Türkçe konuşma yaptığı için binlerce leva ceza
kesildiğini anlatırken, bu durumu kabullenmediğini, sorunun aşılamaması halinde
gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyacağını belirtti.
Mestan, 1.5 milyon müslümanın yaşadığı ülkede 60 bin Türk asıllı öğrenciden sadece 9 bininin anadilleri ile eğitim gördüğünü de vurgulayarak bu durumun kendi utançları olduğunu ve değişmesi gerektiğini söyledi.
Mestan, 1.5 milyon müslümanın yaşadığı ülkede 60 bin Türk asıllı öğrenciden sadece 9 bininin anadilleri ile eğitim gördüğünü de vurgulayarak bu durumun kendi utançları olduğunu ve değişmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye’nin
Filibe Başkonsolosu Alper Aktaş ise törende yaptığı konuşmada, Bulgaristan ve
Türkiye’nin iki kardeş, dost, müttefik ve ortak ülke olduğunu vurgularken geçmişte
yaşanan acılardan ders çıkarılmasını istedi.
Aktaş bir daha aynı acıların yaşanmaması dileği ile Türkiye ve Bulgaristan’ın güzel, güneşli günleri paylaşma arzusunu ifade ettiği konuşmasında, ‘’Sizlerin Bulgaristan’ın eşit ve özgür vatandaşları olarak temel hak ve hürriyetlerinizi sonuna kadar muhafaza etmeniz ve bunları geliştirmeniz de çok önemlidir. Ve şunu da unutmayın, Anadilinde eğitim ve Anadilinde yayın bu temel hak ve özgürlüklerin birer parçasıdır. Bize dilini, tarihini, dinini, örfünü, kültürünü iyi bilen, bunlardan gerekli dersi çıkartan, eşitçe, kardeşçe, barış, huzur içinde yaşamak için, gerekirse mücadele edecek nesiller lazım. Ve ben aranızda o yeni nesli de görüyorum. Bundan dolayı da gururlu ve mutluyum’’ dedi.
Başkonsolos Aktaş oldukça duygusal olan konuşmasında Bulgaristan’da yaşayan Türksoyluların geçmişte de, bugün de, gelecekte de hiçbir zaman yalnız olmadığını ve olmayacağını vurgulayarak, “Komünist rejimde gün geldi baskın, gün geldi zulüm, gün geldi zindanları, gün geldi karşınızda tankları, silahları gördünüz. Ve maalesef, gün geldi kucağınızdaki bir bebeğin hayata son bakışını gördünüz ama hiçbir zaman yılmadınız. Size yakışan da budur zaten’’ dedi.
Aktaş bir daha aynı acıların yaşanmaması dileği ile Türkiye ve Bulgaristan’ın güzel, güneşli günleri paylaşma arzusunu ifade ettiği konuşmasında, ‘’Sizlerin Bulgaristan’ın eşit ve özgür vatandaşları olarak temel hak ve hürriyetlerinizi sonuna kadar muhafaza etmeniz ve bunları geliştirmeniz de çok önemlidir. Ve şunu da unutmayın, Anadilinde eğitim ve Anadilinde yayın bu temel hak ve özgürlüklerin birer parçasıdır. Bize dilini, tarihini, dinini, örfünü, kültürünü iyi bilen, bunlardan gerekli dersi çıkartan, eşitçe, kardeşçe, barış, huzur içinde yaşamak için, gerekirse mücadele edecek nesiller lazım. Ve ben aranızda o yeni nesli de görüyorum. Bundan dolayı da gururlu ve mutluyum’’ dedi.
Başkonsolos Aktaş oldukça duygusal olan konuşmasında Bulgaristan’da yaşayan Türksoyluların geçmişte de, bugün de, gelecekte de hiçbir zaman yalnız olmadığını ve olmayacağını vurgulayarak, “Komünist rejimde gün geldi baskın, gün geldi zulüm, gün geldi zindanları, gün geldi karşınızda tankları, silahları gördünüz. Ve maalesef, gün geldi kucağınızdaki bir bebeğin hayata son bakışını gördünüz ama hiçbir zaman yılmadınız. Size yakışan da budur zaten’’ dedi.
Asimilasyon
sürecini bizzat yaşamış biri olarak o acı günlere değinen Türkiye-Bulgaristan
Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı milletvekili Mustafa Öztürk ise, “Bu
tarihsel süreçten ders çıkartmalıyız, değerlerimize sahip çıkmalıyız. Dilimizi
öğrenmeliyiz, yaşamalıyız, konuşmalıyız, yaymalıyız, çocuklarımıza
öğretmeliyiz, kültürümüzü korumalıyız” diye mesaj verdi.
Öztürk, Balkanlarda yüzyıllarca hakim olan barış, huzur, kardeşliğin devam etmesi gerektiğini vurguladığı konuşmasında bu kapsamda Bulgaristan’da da Türk ve Müslümanların eşit ve saygın vatandaşlar haline getirilmesini desteklemeyi amaçladıklarını ifade ederek, bu çabasını bir vefa borcu bilip, bir misyon kabul ettiğini söyledi.
Öztürk, Balkanlarda yüzyıllarca hakim olan barış, huzur, kardeşliğin devam etmesi gerektiğini vurguladığı konuşmasında bu kapsamda Bulgaristan’da da Türk ve Müslümanların eşit ve saygın vatandaşlar haline getirilmesini desteklemeyi amaçladıklarını ifade ederek, bu çabasını bir vefa borcu bilip, bir misyon kabul ettiğini söyledi.
BAL-GÖÇ
Genel Başkanı Yüksel Özkan ise bugün geçmişin acılarını “Soya Dönüş” söylemi
ile yumuşatma ve örtbas etme çabası olduğunu belirterek bu duruma tepki
gösterdi.
“O acımasız günleri, o karanlık lekeyi daha yumuşak, daha sevimli hale getirmek için hala bu ifade kullanılıyor. Halbuki 2012 yılında Bulgaristan Parlamentosu dahi bunu etnik bir temizlik olarak niteledi” diyen Özkan, yaşananları doğru ifade etmemizi istedi.
“O acımasız günleri, o karanlık lekeyi daha yumuşak, daha sevimli hale getirmek için hala bu ifade kullanılıyor. Halbuki 2012 yılında Bulgaristan Parlamentosu dahi bunu etnik bir temizlik olarak niteledi” diyen Özkan, yaşananları doğru ifade etmemizi istedi.
Güne
damga vuran konuşma ise bana göre hiç şüphesiz ki Balkan Rumeli Göçmenleri
Konfederasyonu Başkanı Zülfettin Hacıoğlu’na aitti.
Hacıoğlu soydaşlar olarak geriye dönerek ileriye bakmamız gerektiğini belirtirken, Bulgaristan yönetimine ve siyasilere açık çağrıda bulundu.
Hacıoğlu’nun ‘’25 yıldır demokrasi ile idare edilen bir Bulgaristan’da yüzlerce şehidimiz, binin üzerinde Belene ve cezaevi gazimiz, yüz binlerce horlanan, dövülen, itilen, kakılan Bulgaristan Türkü için bu güne kadar Bulgaristan’da bir tek kişi suçlanmadı, hakim karşısına çıkarılmadı ve ceza almadı. Arzu ediyorum ki, seneye buraya toplandığımız zaman hiç olmazsa bir kişi bu konuda suçlu bulunup gerekli ceza verilmiş olsun” sözleri Bulgaristan’da yaşanan acıların hukuksal, ahlaki süreci ile siyasal sürecinin özetiydi adeta.
Toplum olarak bu konuda kendi muhasebemizi yapmamız gerektiğini de vurgulayan Hacıoğlu’nun konuşması camiayı sarstı diyebilirim.
Kendisine tüm kalbimle katılıyorum.
Üzerinden 30 yıl geçmiş, küllendirilmeye çalışılan acıların, kuru bir saman alevi gibi geçip gitmemesini arzuluyorum.
Umarım, göç edeni, etmeyeni ile bizlere yaşatılan acılar, dayatılan uygulamalar cezasız kalmaz.
Umarım hak ve adalet bir gün mutlaka tecelli eder.
Hacıoğlu soydaşlar olarak geriye dönerek ileriye bakmamız gerektiğini belirtirken, Bulgaristan yönetimine ve siyasilere açık çağrıda bulundu.
Hacıoğlu’nun ‘’25 yıldır demokrasi ile idare edilen bir Bulgaristan’da yüzlerce şehidimiz, binin üzerinde Belene ve cezaevi gazimiz, yüz binlerce horlanan, dövülen, itilen, kakılan Bulgaristan Türkü için bu güne kadar Bulgaristan’da bir tek kişi suçlanmadı, hakim karşısına çıkarılmadı ve ceza almadı. Arzu ediyorum ki, seneye buraya toplandığımız zaman hiç olmazsa bir kişi bu konuda suçlu bulunup gerekli ceza verilmiş olsun” sözleri Bulgaristan’da yaşanan acıların hukuksal, ahlaki süreci ile siyasal sürecinin özetiydi adeta.
Toplum olarak bu konuda kendi muhasebemizi yapmamız gerektiğini de vurgulayan Hacıoğlu’nun konuşması camiayı sarstı diyebilirim.
Kendisine tüm kalbimle katılıyorum.
Üzerinden 30 yıl geçmiş, küllendirilmeye çalışılan acıların, kuru bir saman alevi gibi geçip gitmemesini arzuluyorum.
Umarım, göç edeni, etmeyeni ile bizlere yaşatılan acılar, dayatılan uygulamalar cezasız kalmaz.
Umarım hak ve adalet bir gün mutlaka tecelli eder.
İsmail KORKMAZ
balgöçle lütfü mestanla höhle zürfettinle olacak iş değil bunlar. hepsi kendi cebini düşünüyor sadece. bugüne kadar bir faydaları olmadı bu millete yazıklar olsun
YanıtlaSil