Her
ne kadar para Yunanistan’ın kasasına girse de şanımız oralarda eskiden olduğu
gibi günümüzde de devam ediyor. Artık Yunanlar ve Türkler sevişen iki toplum
haline geldi. Kültürlerin birbirine çok yakın olmasından ötürü Türklerin
yurtdışında gittiği yerlerin başında geliyor Yunan adaları. Sadece Mikonos’ta
değil Yunanistan’ın her tarafında Türkler var. Bu yıl herkesin ağzında bir
Mikonos’tur gidiyor; gittin mi, gitmedin mi. Artık senede iki kere Mikonos’a
gitmeyene kız vermeyecekler gibi bir hava yaratıldı. Öyle olunca bizim ahali
yemiyor içmiyor, para biriktirip gidip Mikonos’ta iki şampanyaya servet ödeyip
geri geliyor. Tabii ki arada zengin beyleri saymıyorum. Neymiş, “Çılgınlar gibi
eğlendik”. Kardeşim istersen git Çınarcık’ta da o kadar alkolü tüket yine
eğlenirsin. Dört bir tarafı taş toprak olan adayı yere göğe sığdıramıyoruz ben
ona yanıyorum. Neyse asıl meseleye gelelim. Mikonos’a gitmeyene kız
vermeyecekler dedikodusu yayılınca ben de yollara düştüm. Buradan Mikonos
yaklaşık bir saat sürüyor. Ancak Atina’da bir arkadaşımla bulaşacağım için
Atina güzergâhını tercih ettim. THY ile Atina’ya sonra da Oregon ile Mikonos’a
geçtim.
PARTİYE TÜRKLER AKIN ETMİŞ
Meşhur
Nammos’un hemen üst tarafında yer alan Palladium diye bir otelde kaldım. Gayet
güzel şık bir otel. Yalnız biraz pahalı. Neyse otele yerleştim, ilk işim
Lucca’nın Kalua ile yapacağı partide soluğu almak oldu. Daha önce Kalua da
İstanbul’da Lucca’da bir parti yaptı. İnanılmaz güzel geçmişti. Lucca’nın
sahibi Cem Mirap; “Biz de sizde bir parti yaparız” diye söz vermiş. Zaten
Mikonos’a iner inmez her yerde Lucca’nın afişlerini görünce çok mutlu oldum.
Kalua, Mikonos’ta kendi halinde bir yer değil. Bence Nammos ile yarışacak bir
mekân. Lucca, Kalua’da parti yapınca bütün ekip orada hazır bekliyordu. İçeriye
girdim her zamanki gibi Turgay, İstanbul’dan gelen tüm misafirlerle tek tek
ilgileniyor. Lucca sadece ismini afişlere, reklam panolarına yazmamış, mekânın
girişine de tabelasını asmış. Kendi DJ’i Murat Tokuz set up’ın başında. İçerisi
ağzına kadar dolu. Murat o kadar güzel çalıyor ki herkes ayakta. Ertesi gün
herkesin ağzında son yıllarda Mikonos’ta yapılan en güzel partiydi yorumları
vardı. Tabii ki burada organizasyonun büyük önemi var. Cem Mirap için para
ikinci planda. Bütün ekibini toplayıp gitmiş. Hatta yakın çevresinden bir sürü
arkadaşının da gelmesi için elinden geleni yapmış. Bir gün önce de Nammos’ta
yine bir Türk markası olan Anjelique’in partisi varmış. Ben gidemedim ama o
kadar güzel geçmediği konuşuluyordu. Lucca’nın partisine gelirsek, vallahi
kendimi İstanbul’da Lucca’da zannettim. Sağım Türk, solum Türk. Herkes
çılgınlar gibi eğlendi. Murat partiden sonra “Ben hayatımda bu kadar güzel bir
parti görmedim” dedi. O gün hakikaten çok güzel çaldı.
HER KÖŞEDE AYRI LEZZET
Cem
Mirap “İyi ki geldin, seni ben gezdireceğim” deyince kalabalık bir grup olarak
yollara düştük. Yeme içme konusunda Cem’in üstüne tanımam. Parti biter bitmez
değirmenin hemen altında yer alan popüler taverna Sea Satin’e gittik. İçeride
adım atacak yer yok. Zaten böyle yerlerde yemeğe gece 11 hatta 12’de çıkan var.
Biz de 11 suları gittik, ayrılan masaya oturduk. İnanın 6 erkek bir masada oturunca
bana biraz abes geldi. Damlı, damsız mantığını aşmışlar. Kapıda arama tarama,
öyle burnu havada güvenlikçi yok. Sahnede Yunan müziği söyleyen bir grup var.
Biz de masamıza oturduk bir şeyler söylendi. Gece yarısı karnım o kadar aç ki,
ne geliyorsa hemen mideye indiriyoruz. Masaya kocaman bir tencere içinde deniz
mahsullü makarnanın gelmesi ile bitmesi bir oldu. Sağa sola şöyle bir baktım
herkes kendi eğlencesinde. Kimse kimseye gider yapmıyor. Başkasının kız
arkadaşı ile dans etmende bir sorun yok. Herkes sınırını biliyor. Kavga yok
gürültü yok. Gelmişken bir gastronomi turu yapmamız gerekiyor. Ertesi gün ilk
olarak Nammos’un restoranına gittik. Nammos, eğlencesinin dışında yemekte de
harikalar yaratıyor. Her şey gözünüzün önünde yapılıyor. Girişte bir balık
tezgâhı var. Masaya o kadar çok şey geldi ki yaz yaz bitmez. Ancak benim
aklımda kalan karides tempura. Jumbo karidesten yapmışlar. İnanılmaz bir
lezzet. Ben sadece iki tabak yedim. Bir de küçük yılan balığı ara sıcak olarak
verildi, fena sayılmazdı. Ana yemek olarak ıstakozlu makarna geldi. İki parça
aldım, kıvamı pişirme şekli gayet iyiydi. Sonra inanılmaz büyük bir kapta
çikolatalı kek geldi. Yanında dondurma ile. İki dakikada bitti. Servis, sunum,
hizmet muhteşem. 8 kişi yemek yedik, 2 bin 400 TL hesap geldi. Bizde o yemek
yense 5 bin TL’den aşağı hesap gelmez. Ayrıca buradaki yemeklerin lezzeti ile
bizdekilerin arasında dağlar kadar fark var, her şey inanılmaz güzel.
PARTİLERDE HERKES KENDİNDEN GEÇİYOR
Nammos’a
gelmişken biraz da takılalım dedik. Akşamüstü saatlerinde parti başlıyor. O
zaman herkes kopuyor. Şampanyalar havada uçuşuyor. Özellikle gençler bir yarış
halinde. Bizi pek sarmadı, çarşıya inip güneşin batışını izlemek için
Caprice’de yerimizi aldık. Tam terasta oturup güneşin batışını izledik. Adım
atacak yer yok. Bütün mekânlar da ağzına kadar doluydu. Biz de oturup bir
şeyler içtikten sonra akşam yemeği için Katrin diye bir yere gittik. Mikonos’un
en eski mekânlarından biri. Mikonos daha bu kadar popüler değilken bile Katrin
çok ünlü bir mekânmış. Sahibi Arjantinli bir kadın. Yunan ve Arjantin
yemeklerini karıştırarak başka bir mönü ortaya çıkarmış. Küçücük bir yer. Ancak
çok başarılı. Deniz ürünü bol olduğu için masaya yığma yapıyorlar. Kabak çiçeği
ara sıcak olarak geldi daha sonra midyeli risotto geldi. İnanılmaz güzeldi.
Hepimizin aklında o risotto kaldı. Hatta ertesi gün kendi aramızda bile
yediğimiz risotto’nun muhabbetini yaptık. Midyeli risotto’dan sonra yine klasik
ıstakozlu makarna ve soslu bir balık geldi hepsi çok lezzetliydi. Yolunuz
düşerse mutlaka Katrin’i deneyin derim. Aslında Mikonos’ta sadece eğlence
mekânı değil güzel yemek yapan da çok sayıda yer var. Sonra yürüme mesafesinde
Interni diye bir yere gittik. İnanılmaz güzel, hoş bir lounge mekân. Barda
oturduk. Angelos Dirhalidis adında genç bir çocuk barda adeta şov yapıyor.
Barın etrafı dolup taşıyor. Çeşit çeşit kokteyller yapıyor. Zaten Yunanistan’da
birçok kez birinci seçilmiş. İstanbul’u çok merak ediyormuş. Davet ettik,
“Geleceğim” dedi. Burada uzunca bir süre kaldıktan sonra Astra diye bir mekâna
gittik. Burada eğlence sabaha kadar sürüyor. Ayaküstü bir şeyler içip yine
otelin yolunu tuttuk. Tüm bu olan bitenleri yazmak için tabii ki not almayı da
ihmal etmiyorum.
AKLIMA TAKILANLAR
Sağa
bakıyorum, sola bakıyorum inanın bizdeki Bozcaada, Cunda buraya yirmi basar.
“Biz niye böyle olamıyoruz” diye söylendim durdum. Kural yok, sınır yok. Ortada
bir tane polis yok. Yüzlerce motor var, sokaklar dolu. Gezinin sonunda hep aynı
şeyi geçirdim içimden: Bizde niye olmasın...
HABERTÜRK- HT MAGAZİN / Tayfun TOPAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder