2 Nisan 2014 Çarşamba

Mario Levi’nin baba kökleri Bulgaristan Varna’ya uzanıyor


İstanbul’u İstanbul yapan şeylerden biri de onu yazanlar; nesilden nesile taşıyan, güzel hayatları hikâyeleştiren, ölümsüzleştiren değerli kalemler... Onlardan biri yazar Mario Levi. Şimdi İstanbul sokaklarında satırlarının izini okurlarıyla sürüyor

Mario Levi’yle Galata Kulesi’nin altında buluşuyoruz. Şahane manzarada çay, aşkın anlamı, Ladino dili, pırasalı köfte, gül reçeli kokusu derken, turu önceden test ediyoruz. Zira Levi, gelecek pazar “Antonina Turizm Yazarlarla Edebiyat Turları”nın konuğu, pardon rehberi! Daha önce de kitap izinde şehir turları yapılmış ama yazarları ender katılırmış. Portekiz’de tez konusu olmuş proje. Abartmıyorum, hayatımın en anlamlı günlerinden birini geçirdim.İstanbul’u bu kadar iyi bilen, tasvir eden, güzel bir Türkçe ile ayrı anlam yükleyen bir yazarla şehri yeniden tanıdım.

Yeni bir bebek katılmış aileye, hayırlı olsun...

Evet, Masal Clara. İki adı da eşim buldu. Benim için yeni bir sayfa açıldı. 57 yaşında baba olmanın başka bir keyfi varmış.

Korku da var mıydı peki?

Bir bebeğin geleceğini öğrendiğimde biraz endişelendim. Fakat şimdi bunun ne kadar yersiz olduğunu görüyorum. Benim yaşımdaki her erkeğe tavsiye ediyorum.

“Bensiz kalacak” korkusu yok mu?

Anlaşmamı yaptım, 30 yıl daha buradayım. Gerçi bilemeyiz bunu, ama hayat bana “O anda ne verebiliyorsan bir insana, önemli olan odur”u öğretti. Bir kadının beni tanıması için de 25 yıla ihtiyaç var.

İlk 2 evliliğinize bir gönderme mi? Sizi tanıyamadılar mı?

Evet bir anlamda öyle.

Tanısalardı daha mı çok severlerdi?

Onlar adına konuşmak istemem. Herkes için iyi konuşmak geliyor içimden. İnsan ilişkilerinde yanlış da yoktur doğru da. Haklı da yoktur haksız da. Suçlu da yoktur suçsuz da... Sadece insan ilişkileri vardır.

Peki “Bir daha asla evlenmem” dediniz mi ikinci evlilikten sonra?

Demiştim. Ama sonra bir şey oldu ve kendimi evliliğin içinde buldum. Doğru bir karar verdim.

Herkesin bir “hayatının aşkı” var mıdır bir yerlerde?

Bence vardır. Yoksa da aramaya, umut etmeye değer...

25 yaş fark nasıl etkiliyor evliliği?

Mesela şarkıları istediğimiz gibi paylaşamıyoruz. Benim için müzikte 60’lı, 70’li yılların duyarlılığı çok önemli. Bu tarih öncesi bir durum gibi gelebilir 80 doğumlu bir kadına. İkimiz de sinemaya tutkunuz ama ben 70’lerin Fransız ve İtalyan sinemasına âşığım. Aşk çok önemli ama galiba bir ilişkinin uzun süreli olmasına imkân tanıyan çok önemli iki duygu var: Karşılıklı saygı ve ortak zevkler. Zevkler değişince ilişki fire verir. Bir yazarla yaşamak zordur. Çünkü yazarın önceliği yazıdır. Benim şansım eşimin de yazar olması. Ama başyazar benim.

Şimdi birçok insan “Mario Levi’nin eşi” diyecek...

Çok zor bir şey. Bir zamanlar Çetin Altan’a “Abi Ahmet ile Mehmet senin etkin altında kalmadan nasıl yazar oldular” diye sordum. Trajik bir cevap verdi: “Ben onlara babalık yapmadım ki. Hep hapisteydim, vaktim olamadı.”

"TEK BİLDİĞİM İSTANBUL"

Kökleri 500 yıla dayanan Yahudi bir ailedensiniz. Ve herkesin geçmişinden, çocukluğundan film kareleri bulmada üstünüze yok. Bunun için çok çaba harcadınız mı?

Tabii ki. İnsan tanıdım. Çok okudum. Hâlâ okunacak çok kitap var. Okurluğum yazarlığım kadar önemlidir. Edebiyat samimiyet ister. Bu yüzden de yaşanmışlık ister. Bazen soruyorlar “Neden İstanbul” diye. Arkadaş, başka bir şey bilmiyorum da ondan.

Şu an çok güzel bir projede yer alıyorsunuz. Son kitabınızdan yola çıkılarak yapılan bir gezi ama bence daha enteresan olan bu geziye bizzat rehberlik etmeniz.

Güzel şeyler için her zaman vakit bulabilmelisiniz. Bunları edebiyat aşkımdan yapıyorum. Roman yazıyorsunuz ama bunu başka yerlere taşımanın da büyük heyecanı var. Bugüne kadar 8 farklı meslek icra ettim. İmalat, ticaret, ithalat, Fransızca öğretmenliği, gazetecilik, radyoculuk, reklam yazarlığı... Antonina Turizm sayesinde bir de rehberlik eklenecek.

Gezide Ladino diline özel bir seminer de veriyorsunuz. Ladino nasıl bir dildir?

Karşınızda biri var ve 15. yüzyıl Türkçe’si ile konuşuyor; Ladino böyle bir dil. Ben İspanyolca, Fransızca, İtalyanca ve İngilizce konuşuyorum. 1492’de atalarımız Endülüs’ten çıkıyor ve Osmanlı topraklarına geliyorlar. Benim anne kökleri saf  İstanbul, baba kökleri Bulgaristan Varna’ya uzanıyor. 500 yılda bazı kelimeler geride kalıyor ama yapı aynı. Ladino’da değişimler oldu. Mesela bir kadın size “Estoy embarasada” dediğinde “Çok üzgünüm” der. Ama çağdaş İspanyolca’da aynı cümle “Hamileyim” anlamında.

Sizden sonra bu dili konuşacak kimse kalmayacak. Sizi UNESCO Kültür Mirası Listesi’ne almalılar.

Çok üzülüyorum. Bu gezi Ladino dilinin daha iyi anlaşılması için de fırsat.

Geziye ismini veren “Size Pandispanya Yaptım” kitabınız da İspanyolca’ya çevriliyor. İspanya’da tanınıyor musunuz?

2016’da yayınlanır herhalde. “İstanbul Bir Masaldı” El Pais’in son okur anketinde “2013’te yayınlanmış en iyi yüz kitap” arasına girdi.



'HAYALLER GERÇEKLERDEN DAHA FAZLA YOL GÖSTERİYOR"

Son kitabınızda “Hayallerimiz hakikatlerimiz, yalanlarımız da doğrularımız” demişsiniz.

Yani...
Ben hayali olmayan insanlara acırım. Kendimizi savunmak için mantığımızı da kullanırız ama hayaller insanlara gerçeklerden daha fazla yol gösteriyor.

Sizin hayalleriniz hakikate dönüştü mü?

Çok önemli iki hayalim vardı, yazar ve üniversitede hoca olmak. Bunları gerçekleştirdim ama daha başka hayaller de var elbet: Bütün çocuklarımın kendi ayakları üzerinde durduğunu görmek...

Üçüncü için biraz beklemek gerekecek ama...

Neden moralimi bozuyorsunuz. Ne kadar inatçı biri olduğumu söylememiş miydim?
Beş roman daha yazmayı düşünüyorum.

Gelelim koku meselesine... 

Koku en ihmal edilmiş duyu. Patrick Süskind’in “Koku”su ne olağanüstü bir romandır.

Bir de Parfümün Dansı var.

Evet, o da güzeldir. Koku bizi aslında geçmişe bağlayan en önemli duyudur.

İstanbul ne kokar?

Tartışmasız deniz... Balık-ekmek kokusu da İstanbul’a özgüdür. Bir de taze çekilmiş kahve kokusu...

Sizin hayatınızın kokusu ne?

Gül reçelinin evde pişerkenki kokusu. Okka gülüyle yapılır. Mayıs ayında 15 gün görülür, toplanır, reçeli yapılır.

"ETLİ SÜTLÜ YAN YANA GELMEZ"

Rehberlik sırasında aşçılığınızı da konuşturacak mısınız?

Evet, galiba onuncu mesleğim de bu olacak.

O zaman sizden özel bir tarif alabilir miyiz?

Gezide vereceğim tariflerden birini paylaşayım: Pırasa köftesi. Tipik bir Sefarad yemeği. 2 kilo pırasa, yarım kilo orta yağlı kıyma gerekir. Pırasalar küçük küçük kesilir, haşlanır, soğuyunca iyice sıkılır, kıyma ile yoğurulur. İçine ekmek içi ya da patates koyabilirsiniz. 1 ya da 2 yumurta, tuz ve karabiber katarsınız. Elinizde bir hamur vardır artık. Köfte şekli verip kızartırsınız. “Size Pandispanya Yaptım” kitabımda yaklaşık 50 tarif var.

Sefarad mutfağının en belirgin özelliği nedir?

Tüm Yahudi mutfağı için geçerli olan en temel kural, etli ile sütlü yan yana gelmez.

Türkiye’de genelde mutfağa kadın girer...

Bana çok komik bir şey hatırlattınız. Bu yemekleri yapmayı babaannemden öğrendim. Sadece bakarak... 8 yaşında bir çocuk düşünün. Sokakta top oynayacağına babaannesini yemek yaparken seyrediyor...

Bir Tutam Baharat filmindeki çocuk gibi...

Kendimi gördüm o çocukta. Babaannem karnıyarık yapacaktı. “Yardım edeyim” dedim. Mutfaktan kovdu, “Erkekler yemek yapmaz, evlenince eşine öğretirim” dedi. Ben evlendim babaannem öldü.

Nazenin TOKUŞOĞLU / HABERTÜRK PAZAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder