Yaralı sayısı 6'sı ağır olmak üzere 26'ya yükselirken, Hırvatistan Sismoloji Merkezi, Petrinja civarında 16 artçı sarsıntının daha yaşandığını açıkladı. Depremden etkilenen Petrinja ve Sisak şehirlerinde arama kurtarma çalışmaları devam ederken, evleri hasar gören vatandaşlar için okulların spor salonlarına yatak yerleştirildi. Daha önce de Petrinja'da bir kız çocuğunun depremde hayatını kaybettiği açıklanırken, Glina'da da 4 kişinin cansız bedenlerine ulaşıldığı ifade edilmişti. Öte yandan, Hırvatistan hükümeti başkent Zagreb'de olağanüstü toplandı.
30 Aralık 2020 Çarşamba
HIRVAT HÜKÜMETİNDEN DEPREMZEDELERE 16 MİLYON AVRO
Yaralı sayısı 6'sı ağır olmak üzere 26'ya yükselirken, Hırvatistan Sismoloji Merkezi, Petrinja civarında 16 artçı sarsıntının daha yaşandığını açıkladı. Depremden etkilenen Petrinja ve Sisak şehirlerinde arama kurtarma çalışmaları devam ederken, evleri hasar gören vatandaşlar için okulların spor salonlarına yatak yerleştirildi. Daha önce de Petrinja'da bir kız çocuğunun depremde hayatını kaybettiği açıklanırken, Glina'da da 4 kişinin cansız bedenlerine ulaşıldığı ifade edilmişti. Öte yandan, Hırvatistan hükümeti başkent Zagreb'de olağanüstü toplandı.
29 Aralık 2020 Salı
KARADENİZ BOYUNDAKİ SON OĞUZ DEVLETİ
Gezgin ve ressam Mary A. Walker 1868 yılında İstanbul’a gelir.
İstanbul’da kırk yıl kadar kalır.
Saray çevresiyle yakınlık kuran, hareme ilk giren yabancı
ressamdır.
Walker; Anadolu ve balkanları gezer.
Gözlemlerini, anılarını ve eserlerini içeren seyahatnameler
kaleme alır.
Seyahatnamelerinde İstanbul, İzmir, Ankara ve Bursa’yı da anlatmıştır.
1880’li yıllarda iki kez Bursa’ya gelir.
Bursa’daki gündelik yaşamı, ipek üretimini anlatır.
Seyyahımız tarihe vakıftır.
Bursa’yı ve Osmanlı imparatorluğunun kurucuları ile özellikle Osmangazi’den bahsederken aynen şu ifadeyi kullanır;
“Türk geleneği İbrahim’in
zamanına kadar gider ve ‘Oğuz Kağan’ı Türk gücünün ve medeniyetinin kurucusu
kabul eder. Efsaneye göre, Türkistan’ın o zamanki başkenti, Yassa şehrinde
yaşamıştır. Ve buranın sonraki sakinlerinden Özbeklerin Moldovya’ya kadar
ilerledikleri, oradan yerleştikleri ve kurdukları yeni ülkenin başkentine de
doğdukları şehrin ismini verdikleri söylenir”.
Bu satırları okuyunca şaşırdınız umarım.
Ben de biraz şaşırdım.
Tuna boyundan Volga Nehri’ne kadar olan bölge İskitlerden bu
yana Türk kavimlerinin yaşadığı alan.
Kabarlar gibi bazı Türk kavimlerinin Almanya’nın Bavyera
bölgesine kadar gittiklerini biliyoruz.
Günümüzde Avrupa’nın bazı bölgelerinde (İsviçre, Belçika) Kun
isimli köylere rastlanmaktadır.
Atilla’nın Hunları Macar ovalarından Karadeniz boylarına
çekilirken bir kısmı da Doğu Roma ve Bizans ordularında görev almıştır.
Sonraki yüzyıllarda bugünkü kuzey Çin’den göç eden Avarlar,
Macarlar ve Kumanlar, Macar ovalarından Karadeniz’e kadar olan bölgenin hâkimi
olmuşlardır.
Kısacası M.Ö. IV. Yüzyıldan 1700’lü yıllara kadar
Karadeniz’in kuzeyinden, Kiev, Moskova ve Novgorod yakınlarına kadar uzanan
bölge Türk yurduydu.
Bölge M.S. 900’lü yıllarda bölgeye hâkim olan Kuman/Kıpçak
kavimlerinden ötürü Deşt-i Kıpçak, yani Kıpçak Bozkırı olarak anılmıştır.
İtil (Volga) ırmağının orta bölümüne yerleşen Bulgar Türkleri,
başta başkentleri Bulgar şehri olmak üzere birçok şehir kurmuş, ziraat ve
ticaretle uğraşmışlardır.
Üstelik bilinenin aksine Bulgar Devleti Karahanlılar’dan önce, 920 yılında Müslüman olmuşlardır.
(Kurat,
Akdes Nimet, IV-XVIII. yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve
Devletleri)
Türk kavimlerinin göçü hızla Balkanlara yönelmiştir.
Bulgarlar, Peçenek’iler ve Uzlar Tuna’yı aşarak Trakya’ya
inmişler.
Peçenekler İstanbul’u kuşatma altına almışlardır.
Balkan adının Türkçe olduğunu, batı Türkistan’daki bazı
dağların isimlerinin balkan olduğunu hatırlayalım.
Tuna’nın güneyindeki ilk devleti, buradaki Slav kavimleri de
bünyesine toplayan Bulgarlar olmuştur.
Bulgarlar balkanları hâkimiyetleri altına alıp, İstanbul’u
ele geçirmek istemişlerdir. Hristiyanlığın Ortodoks mezhebini kabul
etmelerinden sonra, Bulgar Türkleri hızla Slavlaşmıştır.
Güçten düşen Bulgar devletini, Bizans tekrar hâkimiyeti
altına alır.
Kumanların balkanlarda etkili olmasından sonra ikinci Bulgar
devletinin çar unvanı alan Kuman asıllı Asen tarafından kurulması tesadüf olmamalı.
Bölgedeki Sırp prenslerinin süvarileri de kumandı.
Ünlü Macar tarihçisi Rasonyi’nin çalışmalarını okudukça
şaşırıyorum.
Son Bulgar Çarı Şişman’ın isminin Türkçe olmasına ne demeli.
Büyük bir ihtimalle kuman asıllı olmalı.
Uzlar, Peçeneklerin kalıntıları ve bazı Kuman grupları daha
çok Dobruca ve Prut nehri boylarında Beserabya’da, bugünkü Moldavya bölgesinde
toplanmışlardı.
Bu bölgelerde bağımsız yerel beylikler oluşturdular.
Kıpçaklaşmış bir Moğol olan Beseraba bugünkü Romanya’nın
temelini oluşturan Boğdan Beyliği’ni oluşturmuştur.
Dobruca bölgesi çok kısa bir sürede Türk yurdu olmuştu.
Bu bölgeyle Anadolu’daki Türkler arasındaki ilişkiler sürmekteydi.
Saltuklar soyundan gelen Sarı Saltuk’un oğlu Sait İsmail
Saltuk Anadolu Selçuklularının veziri Muhittin Pervane tarafından Trabzon Rum
imparatorluğu bölgesinden uzaklaştırıldı.
Anadolu Selçuklu yönetimi ile ters düşen Sarı Saltuklarının
yönetimindeki Çepniler Moğolların saldırma olasılığını göz önünde tutarak
Bizans’tan sığınma isterler.
1264 yılında binlerce çadırlık Çepni halkı Bizans’ın
kendilerine yurtluk olarak verdiği Deli Orman yöresine göç etti.
Sarı Saltuklular burada Bizans’a bağlı yarı bağımsız bir
beylik oluşturdular.
Türkmenler 30-40 oba ve iki-üç kasaba kurdular.
Ünlü seyyah İbni Batuta 1330 tarihinde Babadağ kasabasından
bahsetmiştir.
Moğol yönetimi altında gittikçe güçsüzleşen Anadolu Selçuklu’sunda
taht kavgaları eksik olmaz.
Selçuklu sultanı 2. İzzettin Keykavus, Moğol yanlısı
yöneticilerinin entrikaları karşısında, selameti dayılarının yaşadığı (Annesi
Bizans prensesiydi) Bizans’a sığınmakta bulur.
İstanbul’da İmparator Mihail Paleogolos tarafından çok iyi
karşılanır ve burada bir hükümdar gibi davranmasına, dolaşmasına izin verilir.
Altınordu hanı Berke, İlhanlı Devletine karşı Mısır’daki
Memluk Devletiyle iş birliği yapmak ister.
Bu arada İzzettin Keykavus’la da temas kurarlar.
Bizans İmparatoru, İlhanlı hükümdarı Hülagu ile iş birliğine
girer.
İstanbul’da misafir edilen İzzettin Keykavus burada rahat
durmaz, taht entrikalarına katılır. İmparator bu yüzden Keykavus’un yakınlarını
öldürtür, bir kısmını hapseder.
İzzettin Keykavus daha sonra iki oğluyla Saros Körfezindeki
Enez Kalesi’nde hapis tutulur.
Bazı İslam tarihçilerine göre; “İzzeddin Keykâvus İstanbul’da
eski dostu imparator Mihail Paleologos tarafından çok iyi karşılandı ve
bir hükümdar gibi
dolaşmasına izin verildi.
Bu sırada Müslüman olan Altınordu hükümdarı Berke
Han, Sultan Baybars’a
elçi gönderip Moğollara karşı İzzeddin Keykâvus’un da dâhil olduğu bir ittifak
kurmak istedi.
Bunun üzerine Bizans imparatoru Mihail, İlhanlı Hükümdarı Hülagu’nun
tesiriyle bu ittifaka karsı cephe aldı ve Sultan Baybars’ın
Berke Han’a gönderdiği elçilerini 1264 yılında tevkif edip, mallarına el
koydu.
Sultan bir
papaz ve bir filozofu imparatora gönderip, ona ağır hitaplarda bulundu.
Neticede elçiler serbest bırakılıp Berke Han’a gitmelerine
izin verildi.
Fakat yine de imparator Mihail Paleologos Hülagu’dan korktuğu
için İzzeddin Keykâvus’a karşı takip ettiği dostane siyasetini değiştirdi.
İzzeddin Keykâvus’a yakın emirleri Ayasofya’ya götürüp, Hristiyanlığı
kabule zorlandı.
Kabul etmeyenler gözlerine mil çekilerek öldürüldüler.
İzzeddin Keykâvus ise Enez kalesinde hapsedildi (1262).
İslâm kaynaklarında İzzeddin Keykâvus ve adamlarının Bizans tahtını
ele geçirmek üzere bir suikasta hazırladıkları için böyle bir muameleye maruz
kaldıkları ifade edilmektedir.
Bizans kaynakları ise, İzzeddin Keykâvus’un Altınordu Han’ı
ve Bulgar Kralı Konstantin ile anlaşarak, İstanbul’u istilâya hazırlandığı için
hapsedildiğini belirtir.
İzzeddin Keykâvus’un İstanbul’da kalan oğlu Melik, Hristiyan
olur.
Bu vahşice hareketler üzerine Berke Han gönderdiği orduyla
Bizans’ın Balkanlardaki topraklarını istilâ etti.
İzzeddin Keykâvus hapishaneden kurtarılıp Keyûmers, Mesûd ve
diğer oğullarıyla birlikte Berke Han’a götürüldü.
Berke Han Suğdak ve Solhad şehirlerini ona ikta etti.
Tarihçiler ‘’Sultan İzzeddin 677 (1279) yılında ölümüne kadar
burada yaşadı” diye yazarlar.
Sarı Saltuklarının bir kısmı; Anadolu Selçuklu devletinin
yıkılması, Anadolu’daki Moğol baskısının azalması, Moğol baskısından kaçan
Türkmenlerin Ege ve Marmara’yı ele geçirmesi üzerine Anadolu’ya geri dönerler.
Saltuklu Halil, bir kısım Çepni ve Nogay’la beraber Çanakkale
boğazını geçerek, Karesi Beyliği topraklarına yerleşir.
Karesi Beyliği yönetiminde görev alırlar.
Anılarını yazan kadın seyyah Mary A. Walker’ın Türkistan’ı ve
Kazakistan’daki Yesi şehrini iyi bildi aşikâr.
Altınordu Özbek Hanı, Batı Türkistan’daki Özbeklerle
ilişkilendiriyor.
Ayrıca Prut nehri kenarındaki bugün Romanya’nın, eski
Boğdan’ın merkezi olan Yaş kenti’nin Türkler tarafından kurulmuş olabileceği
düşünüyor.
Doğrusu bu düşüncesinde haksız da sayılmaz.
Kırım’ın batısındaki bölgede Türkler uzun bir süredir
yaşıyordu.
Kırım’ın batısındaki Aksu ve Özü nehirleri arasındaki bölgede,
Altınordu hükümdarı Berke Han’ın komutanlarından Nogay beyin idaresindeki, Kıpçaklar
yaşamaktaydı.
Yüzyıllarca burada yaşayan Nogayların Don nehrinin doğusuna
göç etmesinden sonra, Rus kabileleri bu bölgelere gelebilmiştir.
Kırım Hanı Sakıp Giray bir kısım kabileyi Beserabya'ya
yerleştirmiştir.
Nogay kabilelerinin zayıflaması, stepleri Rus ve Kazak
kabilelere bırakmıştır.
Bu bölgede Kıpçakların dışında Peçenek ve Oğuz kabilelerinin
ardılları da bulunuyordu.
13. yüzyılın ikinci yarısında Altın Ordu Hanı Berke, ondan
sonra Emir Nogay Balkanlara sürekli müdahale ettiler.
Beserabya ve Dobruca'da ki Müslüman Türkleri himayelerine
aldılar.
Bu dönemde aşağı Tuna üzerindeki Sakçı (İsakça) şehri Emir
Nogay'ın karargâhlarından biriydi.
Daha sonra Altın Ordu Hanı Tohtu, Sakçı’ya oğlu Tukal Buga'yı
yerleştirdi.
Güçlenmeye başlayan Bulgarlar Dobruca'da ki Türklerin üzerine
baskı uygulamaya başlamışlardı.
Bulgar baskısına dayanamayan Türklerin bir kısmı (1307-1311)
yılları arasında Anadolu'ya dönmüştür.
Kalan Türkler Hristiyan olmuşlardır (Bugünkü Gagauzlar).
Batı Karadeniz boyunda yer alan Akkerman/Akkirman (Beyaz
taştan yapılmış kale) şehirlerini Türk kavimleri kurmuştur.
Bilinenin aksine istilacı Moğolların Türk kavimleriyle beraber
kurdukları Altınordu devleti göçebe değil, kent devletiydi.
Altınordu Devletinin kurduğu kentlerden yirmibeşinin adı ve
yeri tespit edilmiştir.
Volga Boyunda Bulgar, Hazar, Kazan, eski ve yeni Saray kenti,
Hacıtarhan/Ejderhan; Volga civarında Uslan, Berekzan, Kırım Yarımadasında
Bahçesaray ve Azak (Azov, Ayak isminden türemiştir) bu kentlerden birkaçıdır.
Yakın dönem tarihçileri Altınordu döneminde 150 şehrin
kurulduğunu, posta ve gümrük sisteminin yaratıldığını, döneme göre oldukça mükemmel
bir hukuk sisteminin oluşturulduğunu yazmaktadırlar.
(Kim Bu Çerkesler, N.M.
Budayev İstanbul2009)
Tuna’dan, İtil/Volga arasında uzanan bölgede sırasıyla
Bulgar, Hazar, Altınordu, Kırım, Kazan, Kasım, yarı-bağımsız Nogay ve Astarhan
Devletlerini kurmuşlardır.
Astarhan Devletinin yıkılmasıyla X yüzyılda, yaklaşık 1000
yıl süreyle Türk yurdu olan bölge hızla Ruslaşmıştır.
Volga boyunun Türklerin elinden çıkması kaçınılmaz olarak,
Türkistan’ı olumsuz yönden etkilemiştir.
Ekonomik gerilemeyi, kültürel ve teknolojik gerileme
izlemiştir.
Ekonomik ve askeri açıdan gerileyen Türkistan Hanlıkları Rus
Çarlığının ilerlemesine karşı koyamamışlardır.
İlerleyen yıllarda güçlenen Türkler, bölgedeki Hristiyan
Kuman ailelerle birleşerek bir prenslik kurmuşlardır.
1365 yılında Dobruca'da Balık ve kardeşi Dobrotiç idaresinde
bir prenslik kurulmuştur.
Prensliğin merkezi başlangıçta Kallikara’da, Osmanlılar
bölgeyi istila ettiğinde Varna'da bulunmaktaydı.
Osmanlılar bölgeye geldiğinde Bulgar topraklarında üç devletçik
vardı.
Vidin’de Bulgar Çarı Stratsimir, Köstendil Hâkimi Deyanoviç ve Yıldırım Beyazıt’ın1395’de öldürttüğü Bulgar Kralı Şişman bulunuyordu.
(Ekrem Hayri PEKER)
KAYNAKÇA
-Artamonov M. İ. Hazar Tarihi
İstanbul-2004
-Aşıkpaşazade Tarihi,
Düzenleyen Nihal Atsuz
-Baştav, Şerif. Avrupa
Hunları, Türkler, C. I, Ankara-2002
-Düsturname
-Feher, Geze, Bulgar Türkleri
Tarihi, Ankara-1999
-Gumilev, L. N. Hazar
Çevresinde Bin Yıl, İstanbul-2009
-İnalcık, Halil Osmanlı İdare
ve Ekonomi Tarihi, İstanbul-2011
-İnalcık, Halil Osmanlı
İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, İstanbul-2000
-Keskinoğlu, Osman
Bulgaristan Türkleri, Ankara-1985
-Kırgızoğlu, Fahrettin,
Kıpçaklar, Ankara-1992
-Lagerbring, Sven İsveççenin
Türkçe ile Benzerlikleri, İstanbul-2010
-Özakıncı, Cengiz
Avrupa’lıların Ataları Türk’tür, İstanbul-2004
- Rasonyi, laszlo, Doğu Avrupa’da Türklük, İstanbul-2006
TÜRKİYE - ARNAVUTLUK DOSTLUĞUNA BİR TEMEL DE TOKİ'DEN
Arnavutluk’ta 26 Kasım
2019’da meydana gelen deprem sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
tarafından talimatı verilen deprem konutlarının inşaatı başladı. TOKİ
tarafından Arnavutluk’un Laç şehrinde hibe yoluyla yapılacak 522 konut, 37
ticari ünite ve 375 araçlık otoparktan oluşan proje için temel atma töreni
düzenlendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın video konferansla katıldığı törende;
Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum,
Arnavutluk Yeniden İnşa Devlet Bakanı Arben Ahmetaj ile TOKİ Başkanı Ömer Bulut
da yer aldı. Deprem konutlarının 170’i 1+1, 233’ü 2+1, 119’u 3+1 olarak
projelendirilirken, zemin güçlendirmesi yapılan projede inşaat yüzde 10 seviyesine
geldi. Konutların 2021 yılının Ağustos ayında teslim edilmesi hedefleniyor.
42
MİLYON EURO’LUK PROJE
İki ülke arasındaki
ilişkilerin önemine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Arnavutluk’un
Türkiye’nin Balkanlar’daki yakın dostu ve ortağı olduğuna işaret etti. COVID-19
salgınına rağmen inşaata başladıklarına vurgu yapan Erdoğan, toplam 522 konutu
içeren ve 42 milyon Euro'ya mal olacak projenin Türkiye-Arnavutluk
ilişkilerinin yeni nişanesi olacağını kaydetti. Erdoğan, “Bu konutların
Arnavutluk halkına ve Laç şehrine hayırlı olmasını diliyorum” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan inşaatın yüklenici şirketi Albayrak İnşaat’ın sahibi
Ahmet Albayrak’a konutların tahahhüt edilen 2021 Ağustos ayında bitirilmesi
talimatını verdi.
“DOSTLUĞUN
SİMGESİ OLACAK”
Arnavutluk Başbakanı
Edi Rama da projenin Türkiye’nin Arnavutluk’a sunduğu yardımlaşmanın simgesi
olduğunu belirterek, “Türk dostlarımızın tutulmuş sözüdür. İki ülke dostluğunun
simgesi olan bu sembol uzun yıllar burada kalacaktır” diye konuştu. Depremden
sonra birçok dost ülke sadece sözlerle destek verirken, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın Arnavutluk’ta konut yapma talimatını verdiğini kaydeden Rama,
“Türkiye bu yeni mahalleyi inşa ederken ayni zamanda şehrin yarası olan ırmağın
taşma riskini da rehabilite etti” dedi. Arnavutluk Yeniden İnşa Devlet Bakanı
Arben Ahmetaj ise Arnavutluk’un son 30 yılın en büyük şantiye alanı olduğunu
vurguladı ve “Her gün değişiyoruz, bu proje de şehrin yüzünü değiştirecek”
ifadelerini kullandı.
8
AY SONRA TESLİM EDİLECEK
Törende konuşan Çevre
ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “Yüzyıllara dayanan dostluk ve kardeşlik
hukukumuzu, yapacağımız bu yeni yuvalarla daha da güçlendiriyoruz” dedi.
“Depremden hemen sonra; kardeşlerimizin yaralarını sarmak için ülke olarak seferber
olduk” diyen Bakan Murat Kurum, şöyle devam etti: “Cumhurbaşkanımızın
talimatlarıyla; depremin etkilediği Laç şehrimizde yeni konutlarımız için
çalışmalarımızı başlattık. Ardından temmuz ayında da Bakan arkadaşım Arben
Ahmetaj’la ‘Konut Yapımı Alanında İşbirliği Sözleşmemizi’ imzaladık.
Projelerimizi süratle hazırladık. Yatay mimari esaslı olarak planladığımız
projede binaların yüksekliği zemin artı dört katı geçmeyecek. Konutlarımızın
inşa süreçleri TOKİ Başkanlığımız tarafından yürütülüyor. Kurulduğu günden
bugüne TOKİ Başkanlığımız; 1 milyon konutun inşasını tamamlayarak 4 milyondan
fazla insanımızı ev sahibi yapmış bir kurumdur. Ayrıca yurt dışında, doğal
afetler sonrasında, insani yardım amacıyla Endonezya’dan Sri Lanka’ya,
Pakistan’dan Somali’ye kadar birçok ülkede binlerce konut, hastane, okul ve
kamu hizmet binası inşa etmiş bir kurumdur, gururumuzdur. TOKİ’nin bu teknik
tecrübe ve uygulama pratiğinin Arnavutluk’ta da başarıyla hayata geçirileceğini
belirtmek isterim. İnşallah 8 ay sonra yine bir araya gelecek,
Cumhurbaşkanlarımızın teşrifleriyle konutların teslim törenlerini yine hep
birlikte gerçekleştireceğiz.” (DÜNYA)
TOPLAM 933 ESERİN DEĞERLENDİRİLDİĞİ ULUSLARARASI KAŞGARLI MAHMUT YAZIN YARIŞMASI SONUÇLARI AÇIKLANDI
Avrasya Yazarlar Birliği ve TÜRKSOY işbirliğinde düzenlenen ve Azerbaycan, Başkurdistan (RF), Çuvaşistan (RF), Gagavuzya (Moldova), Hakasiya (RF), Karaçay (RF), Kaşgayi-İran, Kazakistan, Kırgızistan, Kırım Tatar, Kosova, Kumuk (RF), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Makedonya, Malkar, Türkmenistan, Türkmeneli-Irak, Türkmen Sahra-İran, Uzbekistan, Uygur, Üülen Azerbaycan-İran, Üülen Türkistan-Afganistan ile Türkiye'den temsilcilerin katıldığı yarışmada 933 eser değerlendirildi.
http://anasozu.com/vi-ci-halklararasi-kasgarli-mahmut-proza-yarismasinin-sonuclari/
28 Aralık 2020 Pazartesi
RUSYA’DAN BULGARİSTAN’A DİPLOMATİK MİSİLLEME
Rusya Dışişleri Bakanlığı, bir Rus diplomatın Bulgaristan tarafından sınır dışı edilmesinin ardından Bulgaristanlı bir diplomatın misilleme olarak sınır dışı edildiğini açıkladı. Aralık ayının başında Bulgar yetkililer, bir Rus diplomatı istenmeyen kişi ilan ederek ülkeyi terk etmesi için 72 saat süre vermişti
Bulgaristan’ın 19 Aralık tarihinde Rusya’nın Sofya Büyükelçiliği’nde görevli bir Rus diplomatı “askeri bilgi topladığı şüphesiyle” sınır dışı etmesinin ardından Rusya’dan Bulgaristan'a aynı düzeyde misilleme geldi. Rusya Dışişleri Bakanlığı, Bulgaristan’ın Moskova Büyükelçisi Atanas Krystin’i Dışişleri Bakanlığına çağırarak nota vermesinin ardından resmi açıklama yayınladı. Açıklamada, “29 Aralık’ta Bulgaristan Büyükelçisi Krystin, Rusya Dışişleri Bakanlığı'na davet edilerek, Moskova'daki Bulgaristan Büyükelçiliği Askeri Ateşe Yardımcısı olarak görev yapan Yarbay Mitko Borisov’un istenmeyen adam ilanı ile ilgili nota verildi. Adı geçen kişinin 72 saat içerisinde Rusya topraklarını terk etmesi talep edildi” denildi. Rusya’nın bu açıklamasının ardından Bulgaristan Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Moskova saatiyle saat 14.00’de ilan edilen talep yerine getirilecek ve diplomat belirtilen sürede ülkeyi terk edecektir” ifadeleri kullanıldı. (SÖZCÜ-HABER7)
27 Aralık 2020 Pazar
BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN YAŞADIĞI SOYKIRIM VE YAKIN TARİHİN KIRILMA NOKTASI BELENE SÜRGÜN KAMPI KİTAPLAŞTI : ‘BELENE, ÖLÜM İÇİN YER SERT, UÇMAK İÇİN GÖK UZAK’
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Bulgaristan'da 1984-1989 yılları arasında komünist rejim tarafından Türklere karşı uygulanan asimilasyon, kimliksizleştirme politikaları, işkenceler ve tarihe kara leke olarak geçen Belene kampı olaylarını konu alan "Belene Ölüm İçin Yer Sert Uçmak İçin Gök Uzak" isimli sözlü tarih çalışmasını kitaplaştırarak yayımladı. YTB tarafından Bulgaristan'da 1984-1989 yılları arasında komünist rejim tarafından Türklere karşı uygulanan asimilasyon, kimliksizleştirme politikaları, işkenceler ve tarihe kara leke olarak geçen Belene kampı olaylarını unutturmamak için sözlü tarih çalışmaları başlatıldı. Çalışmalar kapsamında 2019 yılında TRT İç Yapımlar tarafından Belene Kampı mağduru soydaşlarla mülakatlar gerçekleştirilerek, "Bin Dokuz Yüz Seksen Dokuz Belene" belgesel filmi hazırlandı ve film 7 Şubat 2020 tarihinde YTB'de gerçekleştirilen gala töreni ile izleyicilerle buluşturuldu. Hem belgesel film çerçevesinde yapılan mülakatlar hem de Bulgaristan Türkleri ile ilgili önemli kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında sözlü tarih çalışmalarına devam edilerek, Bulgaristan'dan zorunlu göçün 30'uncu yılı kapsamında 1989 olayları, Belene kampı ve Bulgaristan Türklerini konu alan "Belene Ölüm İçin Yer Sert Uçmak İçin Gök Uzak" isimli çalışma da literatüre kazandırıldı. Prof. Dr. Tufan Gündüz'ün editörlüğünde Bulgaristan Türkleri'nin tarihi ve onların etnik temizlik politikasına karşı verdikleri mücadelenin canlı tanıkların anlatımıyla yansıttığı eserin aynı zamanda akademik çalışmalar için de önemli bir kaynak teşkil ettiği aktarıldı. (MALATYA GÜNCEL)