Bugüne
kadar Arnavutluk’u kim yönettiyse ya Çamerya meselesine nasıl yaklaşacağını
bilememiş ya da Yunanistan'la başını derde sokmak istemediğinden bu sorunun
dillendirilmesinde kekelemiştir.
Arnavutların kendi topraklarındaki refahı adına
Osmanlı Devleti’nin varlığının kritik önemi, Osmanlı’nın dağılma süreciyle çok
derinden hissedilmeye başlanmıştı. Geniş bir coğrafyaya yayılan ve yerleşen,
Osmanlı Devleti içinde önemli yönetici kademelerde bulunan Arnavutlar,
imparatorluğun bir parçası olarak, gerilemenin etkisiyle bu büyük ve güçlü
devlet içindeki etkinlerini de yitirmeye ve kendi kabuklarına çekilmeye
başlamışlardı. Osmanlı Devleti’nin resmi olarak yıkılmasından birkaç yıl önce
Balkanlarda yaşanan gelişmeler neticesinde bağımsızlığını ilan eden
Arnavutluk’un sınırları içinde kalabilen bazı Arnavutlar talihliydi.
Arnavutların yaşadığı bölgelerin büyük bir çoğunluğu ise asırlık Osmanlı
Devleti’nin son demlerinde, dönemin güçlerinin keyfî kararları sonucunda komşu
Balkan ülkelerine dahil oldular.
Osmanlı Devleti resmen yıkılmış olsa da barış içinde
yaşadığı ve yaşattığı çok uluslu köklü medeniyetin izleri fiilen varlığını
sürdürmekte. Ulus devletler resmen kurulmuş ve sınırlar çizilmiş olsa bile
fiilen kurulamamıştır; ya da böyle olması çirkin emellerini gerçekleştirmek
adına bazılarına daha münasip görünmüştür. Neticede bazı milletler başka
devletlerin sınırları içinde azınlık olarak kalmış ve kabul edilmişlerdir.
Osmanlı Devleti’ni emperyalist düşünceleri önündeki en büyük engel olarak gören
güçler ya bu sonucu göremediler ya da medeniyet tasavvurlarında insan hayatının
ve çekilecek sıkıntıların hiçbir önemi yoktu. Bu milletlerden biri de
Arnavutlardı. Onlar çileye maruz kaldılar, zulüm gördüler, etnik vahşet
yaşadılar, yollara düşmek zorunda kaldılar, topraklarını, evlerini,
servetlerini, Arnavut ve Müslüman oldukları için bırakmak zorunda kaldılar. Bu
soykırım ve etnik nefretin acılarını ise en çok Çameryalılar çekti. Özellikle
İslam dinine mensup olanlara yönelik geçtiğimiz asrın ilk yarısında başlayan
milliyetçilik hareketleri sonucunda, şiddet ve vahşet dolu olaylar neticesinde
ata topraklarından kovuldular. Yunanlar tarafından unutkanlığın empoze edilmesi
ve olayları örtbas etme çabası, Arnavut siyasi sınıfının bu konuyu gündeme
getirmeye gücünün olmaması, Çamerya sorununun mutlak reddine yönelik eski Yunan
taktiğinin başarıya ulaşmasını sağladı.
Bugüne kadar Arnavutluk’u kim yönettiyse ya Çamerya
meselesine nasıl yaklaşacağını bilmemiş ya da güney komşusuyla başını derde
sokmak istemediğinden Çamerya meselesinde kekelemiştir. Sorun hiçbir zaman
gerektiği gibi gündeme getirilmemiş, çözümüne ilişkin bir beklenti bile
oluşmamıştır. Çamerya meselesi iki devlet arasında çözüm bekleyen hassas bir
konu olmaya devam etmiştir. Şimdiye kadar bu meselenin çözümüyle ilgili somut
ve samimi bir adım atılamamıştır.
Zorla göç ettirilen Çameryalıların torunlarının
vatanlarını ziyaret etmelerine, atalarının hâlâ ayakta kalan veya yıkılmış
evlerine gitmelerine ya da zorla ele geçirilen mülklerini yeniden almalarına
izin verilmiyor. Çamerya’da kalanlar düzenli bir biçimde Yunanlaştırmaya
(helenizasyon) maruz kaldıklarından, bugün çoğunluğu Ortodoks inancına mensup.
Yunan devleti konu Çameryalılara geldiğinde aşırı hassas ve ihtiyatlı olmuş, ne
kadar küçük olursa olsun, sorunlarının çözülmesi için iyimserliğe yer
bırakmamıştır. Aynı ülke, Arnavutluk’taki Yunan azınlık söz konusu olduğunda
yerli yersiz haklar isteyerek uluslararası hukuktan uzak, orantısız ve dengesiz
bir tutum ortaya koymaktadır.
ÇAMERYA’NIN
KISA TARİHİ
Çamerya 1913 yılı öncesinde Arnavutluk’un en güney
ucunda, İyon denizinin doğusunda, kuzeyinde Konispol, güneyinde Preveze olmak
üzere Yunan sınırını oluşturuyordu. 1913 yılındaki Londra Büyükelçiler
Konferansı’nda Çamerya Yunanistan’a bırakılacaktı. O andan itibaren soykırım
dalgaları yaşanacak, bunlar İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, yani 1944-1945
yıllarında doruk noktasına ulaşacaktı. Yunanistan yeni bir demografik gerçeklik
oluşturmak için, Çamerya halkını korkutma ve uzaklaştırma yolunu seçecekti.
Ancak her zaman olduğu
gibi bugün de, Yunanistan’ı kim yönetiyorsa Çamerya sorununun varlığını inkâr
etmektedir. Münferit çabalara rağmen, Arnavut makamları hiçbir zaman konuyu
ikili müzakere masasına getirme cesaretini gösterememiştir.
Arnavut-Yunan ilişkilerini araştıran tarihçi Bekir
Meta Anadolu Ajansı’nın Arnavutça yayınında bu ilişkiler hakkında yaptığı
değerlendirmede, 1913 yılında Çamerya’nın önde gelen 72 aile reisinin
katledilmesiyle, ilk soykırım faaliyetlerinin bu dönemde kayda geçtiğini
anlatıyor. Güçlü bir etnik kıyım dalgasının on yıl sonra Lozan Antlaşması’nın
ardından gerçekleştiğini, ardından İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında
devam ettiğini aktarıyor.
Çamerya’da yaşanan son etnik kıyım ise en trajik
olanıydı. Zorla göç ettirme, katliamlarla birlikte 27 Haziran 1944 yılında
başladı ve bir sonraki yılın Mart ayında sona erdi. Tüm Müslüman Çameryalılar evlerini
terk etmeye ve Arnavutluk’a sığınmacı olarak gitmeye mecbur bırakıldılar.
Binlercesi ise Yunan etnik vahşeti sonucunda öldürüldü. Prof. Dr. Bekir Meta’ya
göre, 35 bin kişi bu etnik gözü dönmüşlük neticesinde soykırıma maruz kaldı.
Soykırımdan kurtulabilen Çamerya Arnavutları ise zor şartlarda Arnavutluk’a
sığınmacı olarak geldiler.
Müslüman Çameryalılar tarafından boşaltılan yerleri,
Yunan hükümeti tarafından getirilen Yunanlar aldı; yerlerin isimleri
değiştirildi, Yunanlaştırıldı. Çamerya’nın gerçek sahiplerinin evleri sonradan
getirilen bu Yunanlara kendi mülkleriymiş gibi verildi. Çameryalılar etnik
kıyıma maruz bırakılmıştı; bu kıyım dini inanç temelinde, aralarında seçicilik
yapılarak gerçekleştirilmişti: Müslüman olanlar özellikle seçilmişti. Ancak her
zaman olduğu gibi bugün de, Yunanistan’ı kim yönetiyorsa Çamerya sorununun
varlığını inkâr etmektedir. Münferit çabalara rağmen, Arnavut makamları hiçbir
zaman konuyu ikili müzakere masasına getirme cesaretini gösterememiştir.
ARNAVUT
SÖZLÜĞÜNDE ÇAMERYA
Çamerya hakkında yayımlanan ansiklopedi üzerine
konuşmadan önce, Arnavutlar tarafından terk edilmek durumunda kalan bu en
güneydeki Arnavut vilayeti hakkında daha fazla bilgi vermemiz gerekiyor.
Arnavut Sözlük Ansiklopedisi’nde yer alan bilgilere göre, Çamerya İyonya
kıyıları boyunca uzanan, kuzeyde Pavla (Şales) nehrinden, güneyde Preveze
körfezine kadar 107-108 kilometre uzunluğunda, güneyde Kurilla dağlarına ve
Paramithi’ye (Aydonat) kadar 3 bin 900 kilometre karelik bir alanda, yüksekliği
bin metreden fazla olmayan tepe ve dağlara çevrili bir yerdir. Filat, İgumeniça
(Reşadiye), Lurai Margiliç, Arta, Paramithi, Parga ve Preveze şehirleri
Çamerya’nın merkezî yerleri olarak biliniyor. 1913 yılındaki Londra
Büyükelçiler Konferansı, Arnavut devleti sınırları içinde Müslüman halkın
yaşadığı Dişat, Yanyar, Konispol, Markat, Ninat, Şales, Verve ile Ortodoks
halkın yaşadığı Çiflik, Mursi ve Xarra köylerini Yunanistan’a bıraktı. Bu
saydığımız yerler geri alınmışsa da Çamerya ve Çameryalılar kaderlerine terk
edilmiştir.
Çam ve Çamerya, İlir kabilesi olan Sesprotyalıların
yaşadığı Sesprotya’dan geçen Tyamis nehrinin antik ismiyle bağlantılı bir yer.
Çamerya Osmanlı döneminde Delvina ve Yanya sancağında yer almaktaydı. Yukarıda
bahsi geçen yayındaki bilgilere göre, bölgenin nüfusu 95 ila 110 bin arasında
değişiyordu. Yunan çeteleri 1854 ve 1878 yıllarında Çamerya’ya saldırmış, fakat
yerel halkın silahlı direnişiyle karşılaşmış, sonunda geri çekilmek zorunda
kalmışlardı. Onların başaramadığını, 1913 yılındaki Büyükelçiler Konferansı göz
açıp kapayana kadar gerçekleştirmişti. Bu neticenin ardından Yunan hükümetleri
binlerce Çameryalıyı Anadolu’ya doğru sürmüş ve bu sürgünler İkinci Dünya
Savaşı’nın sonunda da devam etmişti.
İBRAHİM
DAVUT BEYDEŞATİ’NİN ESERLERİNDE ÇAMERYA
Topraklarından sürülen, istenmeyen ve zulüm gören
bir toplum olarak Çameryalıların trajik kaderine ilişkin delillere, Geleceğin
Alternatifi Vakfı (ALSAR) tarafından kısa süre önce yayımlanan ansiklopedik
eser eklendi. Söz konusu yayın, ALSAR Vakfı’nın ulusal meseleleri ele alan
yazar ve eserlere yönelik “açık kapı” politikası doğrultusunda ortaya çıktı.
Vakfın bu gibi eserlerin yayımlanmasına yönelik gayreti, vatansever duruşunun
bir neticesi ve milli meselelere bakışının somut bir delilidir.
İşgal yılında (1913)
Çamerya genelinde, çoğu Arnavut olmak üzere 120 bin kişi yaşıyordu. Dönemin
güçlü Avrupa ülkelerinin temsilcileri, yüzde 85’i Müslüman olan Çameryalıların
haklarını hiçe sayarak, en nefret edilen Atina-Fener Haçlı işgalcilerinin
boyunduruğunu takarak, lanetli Büyükelçiler Konferansı aracılığıyla baltayı
sapladı.
Çamerya’nın tanınmış ailelerinden birinin mensubu
olan İbrahim Davut Beydeşati (Hoca) hayatının büyük kısmını, doğduğu
toprakların tarihiyle ilgili malzemenin toplanması ve “Güney Arnavutluk
genelinde yolculuk: Çamerya” adlı eserin yayımlanmasıyla sonuçlanan bir metnin
derlenmesine adadı. 923 sayfalık ansiklopedinin başında bazı alıntılara
rastlıyoruz. Yazarın bu alıntılardan ilham aldığı görülüyor: “Kendi geçmişini
tanımayan bir millet ya çocuktur ya da akılsızdır. Bunu hor gören bir millet de
kaybolmuş bir millettir”, “Geçmişini bilmeyen bir millet, kendi geçmişinin
yaşadığı sefaletlere maruz kalmaya mahkumdur!”
Zengin bir dil kullanan yazar, girişteki dört
satırla söz konusu ansiklopedik eserin ne olduğunu anlatmaktadır. Yazar burada
ansiklopedinin, 300 yıldan fazla Arnavut olarak adlandırılan en güneydeki
İlirlerden, onların atalarının topraklarından, onların örnek teşkil eden
vatanseverliklerinden ve topraklarını savunmalarından, seçkin savaşçı
özelliklerinden ve bölgedeki yaşamlarında meydana gelen olaylardan bahsediyor.
Yazarın eserinde Çamerya halkına ait isimleri,
yerleri, olayları, kültürel özellikleri, okulları, dini yapıları, çeşitli
kurumları, dernekleri, haritaları ve fotoğrafları bulmak mümkün. Eser, tarihte
zengin ve son derece bereketli zamanlar yaşasa da, netice itibariyle ancak
adını yaşatabilmiş vatandaşlar için son derece talihsiz bir Çamerya’dan
haberdar ediyor bizleri.
Eserde Çamerya’ya adanan ses, feryat diğer tüm
seslerden daha yüksek çıkıyor. Çameryalıların dramını anlamak adına çok önemli
olan birinci paragrafı burada paylaşmakta fayda var: “Çamerya Arnavut
topraklarının en güney kısmını teşkil ediyor. Altı aylık özverili bir
savunmadan sonra (18 Ekim 1912-7 Mart 1913), 10-13 Mart 1913’te Çamerya
saldırgan Yunan askeri birliklerin elinde kaldı. İşgal yılında (1913) Çamerya
genelinde, çoğu Arnavut olmak üzere 120 bin kişi yaşıyordu. Dönemin güçlü
Avrupa ülkelerinin temsilcileri, yüzde 85’i Müslüman olan Çameryalıların
haklarını hiçe sayarak, en nefret edilen Atina-Fener Haçlı işgalcilerinin
boyunduruğunu takarak, lanetli Büyükelçiler Konferansı aracılığıyla baltayı
sapladı. Bunlar hiçbir şeyden çekinmeden, açık bir şekilde tüm insani, ulusal
hakları ve uluslararası anlaşmaları ihlal ettiler. Kırk iki yıl boyunca [devam
eden] bu hüküm, kendini Arnavut olarak bilen, öyle kalmaya çalışan ve kendini,
malını ve toprağını bu kara kölelikten kurtarmak için elinden geleni yapan tüm
Çameryalıları ortadan kaldırdı.”
Arnavutluk’taki az
sayıda kişi gibi söz konusu yazar da FETÖ suç örgütü ve onun Türk ordusundaki
hizmetkarları tarafından kalkışılan başarısız darbe girişimine karşı sert bir
duruş sergilemektedir. Ansiklopedi’nin 834. sayfasında, bu trajik olayın
faillerine yönelik son derece isabetli bir tanımda bulunan, Türkiye’nin gerçek
bir dostunun tepkisi yer almaktadır.
Adlandırmalar, konumlar, aidiyetler, hedefler,
geçmiş, devletin idari birimleri, tepeler, boylar, düzlükler, kaynaklar,
akarsular, ırmaklar, göller, denizler, koylar, körfezler, limanlar, adalar,
iklim, bitki örtüsü, yaban hayatı, ekonomi, hayvancılık, tarım, zanaatlar,
ticaret ve pazarlar, yol ağı, tarihi olaylar, giysiler, dini inançlar, ahlaki
nitelikler… Bunların hepsi Çameryalıları ifade eden bütünün ayrılmaz birer
parçaları.
Ansiklopedide Çameryalıların dini yaşantısı, ana
şehirlerdeki cami sayısı, cami isimleri, camileri inşa edenlerin isimleri,
Konispol gibi medrese isimleri, Arvanitler, Çamerya ve Yanya’daki Yahudiler,
Evliya Çelebinin Çamerya ve Molosya seyahatlerinden bahsedilmekte. Çameryalı
kadınlar ve onların yaşı ve medeni durumuna göre belirlenen toplumsal konumu
analiz edilmekte, Kristo Frasheri’nin “Çamerya Tarihi” gibi Çamerya hakkındaki
eserler eleştirilmekte.
Yazar Osmanlı dönemiyle ilgili şunları ifade ediyor:
“Çamerya, Yanya ile diğer Arnavut vilayetleri gibi Osmanlı saltanatına dahil
edilir edilmez, tarih ve tarih öncesi yolculuklarında ilk kez ‘Arnavutluk’ adı
altında tek bir birim halinde bir araya getirildiler”. Her türlü ideolojik
virüsten etkilenmiş farklı tarihçiler tarafından karartılmış aynı dönem
hakkında yazar, eserin 838. sayfasında şunları ifade ediyor: “Gerçek tarih
kaynaklarına göre, Türk-Arber ortak hakimiyeti olduğu tereddütsüz kanıtlanan yaklaşık
500 yıllık Osmanlı hakimiyeti sırasında, Arberler ve onların selefleri olan
Arnavutlar, bilinçli bir şekilde Osmanlı saltanatı içinde kaldılar. Komşu
gaspçı hayranı olan güçlü Avrupalı hükümetler, 100 yılı aşkın kötü eylemleriyle
bu hayati gerekliliği yok etmeyi başardılar. Arberler Türklerle kardeş, hatta
görüldüğü üzere neredeyse onlarla bir oldular. Başka bir yerde ifade ettiğim
gibi, söz konusu tamamen gerekli kaçınılmazlık, Arberler ve Türklerin aynı
düşmana sahip olduklarının farkına varmalarıyla olarak ortaya çıkmıştır”. 850.
sayfada Arberlerin Osmanlı saltanatındaki altı iyiliğine yer verilirken, bunun
ardından Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Arnavutluk
ziyareti sırasında söylediği “Arnavutluk biz Türkler için ikinci vatandır”
ifadeleri yer alıyor. Çamerya ansiklopedisinin yazarı, bundan daha titiz bir
tanım yapılamayacağının altını çizmektedir.
Arnavutluk’taki az sayıda kişi gibi söz konusu yazar
da FETÖ suç örgütü ve onun Türk ordusundaki hizmetkarları tarafından kalkışılan
başarısız darbe girişimine karşı sert bir duruş sergilemektedir.
Ansiklopedi’nin 834. sayfasında, bu trajik olayın faillerine yönelik son derece
isabetli bir tanımda bulunan, Türkiye’nin gerçek bir dostunun tepkisi yer
almaktadır.
İBRAHİM
DAVUT BEYDEŞATİ
İbrahim Davut Beydeşati Hoca, ölümü 1940 yılında
İtalyan-Yunan savaşının başlatılması için kullanılan Davut Hoca’nın oğludur.
Hayatı boyunca zorluk ve sıkıntılarla uğraşan İbrahim Davut Beydeşati Hoca,
Çamerya için araştırmaktan ve yazmaktan hiç geri durmadı. Yaşlılığına rağmen
umudunu, inancını ve azmini hep diri tuttu. Yıllar boyunca yayımlanan binlerce
makalesinin dışında, yazar ve eş yazar olarak onlarca kitap yazdı. En son
yayımlanan “Güney Arnavutluk genelinde yolculuk: Çamerya” adlı eserindeki bir
özelliğinden bahsetmek gerek. Bu eser, hak ettiğini düşündüğü şey için, sert ve
keskin bir dil kılıcıdır. Bu has Çameryalı böyle konuşuyor!
[Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu olan
Mehdi Gurra Geleceğin Alternatifi Vakfı (ALSAR) başkanıdır]
(Mehdi GURRA /AA)