30 Kasım 2020 Pazartesi

İSKEÇE'DE İĞRENÇ TEHDİT ''İYİ TÜRK ÖLÜ TÜRKTÜR''

 

Avrupa'da Müslümanlara yönelik ırkçı saldırılar günden güne tırmanıyor. Yunanistan'ın Batı Trakya bölgesinde Türklerin yoğun olarak yaşadığı İşkece'de (Xanthi) Müftü Ahmet Mete'nin oturduğu ve 20den fazla Türk asıllı Yunanistan vatandaşının yaşadığı apartmanın asansör aynasına "İyi Türk ölü Türk’tür" yazısı yazıldı. Müftü Mete sosyal medya hesabından konuya ilişkin yaptığı açıklamada, "Dünya pandemi ve ölümlerle uğraşırken, maalesef (X.A.) imzalı "Kalos Turkos mono nekros." "Skata sta mutra hoca." "İyi Türk ölü Türk'tür" yazısı kaldığımız binanın asansör aynasına yazılmıştır. Öncelikle Türklüğümüzü tasdik etmeleri takdire şayandır. Ancak "Azınlık rahattır, eşitlik vardır" diyenlerin bu gibi saldırıları görmeleri lazımdır. Azınlığa saldıran siyasetçiler, basın bu durumlara hala üç maymunu mu oynayacaktır. Bina sakinleri emniyeti aramış ve polisler ilgilenmiştir. Yetkililerin bunu dikkate almalarını umuyoruz" ifadelerini kullandı.

MUSTAFA ŞENTOP VE ALİ ERBAŞ SALDIRIYI KINADI

Paylaşımın ardından TBMM Başkanı Mustafa Şentop, sosyal medya hesabından yapılan saldırıyı kınadı. Şentop yaptığı paylaşımında, “Batı Trakya’da İskeçe Müftüsü Sayın Ahmet Mete’nin evine yapılan saldırıyı kınıyorum. Türk azınlığın haklarını koruma sorumluluğunu taahhüt edenlerin dikkatini çekiyorum. Umarım AB, saldırıya uğrayan bir Müslüman olduğu zaman da insan haklarını hatırlar” dedi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da sosyal medya hesabında “İskeçe Müftüsü Ahmet Mete’ye önelik saldırıyı şiddetle kınıyor, Batı Trakya’da Türk azınlığına ve temsilcilerine yönelik ırkçı gruplar tarafından sürdürülen nefret dolu tutumun faillerinin Yunanistan makamlarınca bir an önce adalet önüne çıkarılmasını bekliyoruz” dedi. Yunan polisi saldırıyla ilgili soruşturma başlatırken sosyal medya üzerinden ırkçı saldırıya tepkiler büyüyor.

IRKÇILIĞIN BİTMESİ GEREK

Yunanistan'da kendisiyle birlikte 20 Türk'ün yaşadığı apartmana ırkçı yazılar yazılan İskeçe'nin seçilmiş müftüsü Ahmet Mete konu hakkında yaptığı açıklamada bu saldırının ilk olmadığını belirterek "Geçtiğimiz cuma günü daha önceden bize bayrak yırttığımızı beyan eden işçi kadını biz mahkemeye vermiştik. Mahkemeden bize tebligat geldi. Hemen ardından çok kısa zaman sonra kaldığımız binanın kapısı nasıl açılıyorsa açılıyor, asansöre girilip aynalı olan bölüme, 'En iyi Türk ölü Türk'tür' yazılarak şahsımıza hakaretler yapılıyor. Biz de bunu emniyet yetkelerine bildirdik. Ardından sosyal medya hesabımdan olayı paylaştım. Tabi bunlar ilk değil, son da değil ama 20 tane Türk ailenin yaşadığı evin içerisine asansöre kadar gelip ırkçı söylemlerde bulunmaları biraz haneye tecavüz ve çok çok özele artık bu işin indiğini gösterdiği için biz bunu yayınladık" diye konuştu. Açıklamasında ırkçılığın bitmesinin gerektiğine de vurgu yapan Mete, "Temennimiz bunların olmamasıdır. İnsanlık başka şeylerle boğuşurken, ırkçılığın bitmesi gerekir. Fakat kriz zamanlarında ırkçılık daha çok yükseliyor. Temennimiz bunu yapanların Yunan makamlarınca bir an önce bulunması ve bir daha tekrarlanmaması" dedi. Mete, Türkiye'den ve Yunanistan'daki Türk yetkililer ve vatandaşlardan gelen desteklere teşekkür de etti. 

29 Kasım 2020 Pazar

BULGARİSTAN’DAN TÜRKİYE’YE FLAŞ ÇAĞRI

 

Türkiye'nin Bulgaristan'ın ileri gelen stratejik partnerleri arasında yer aldığını belirten Bulgaristan Ekonomi Bakan Yardımcısı Yana Topalova, 'Bulgar ve Türk iş dünyası ortak işletmeler kurarak, üçüncü ülke piyasalarında iş birliği yapabilirler' dedi

Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ticaret ve yatırımların artırılması amacıyla Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Bulgaristan Ulusal KOBİ Tanıtım Ajansı (BSMEPA) iş birliği ile düzenlenen Türkiye-Bulgaristan İş ve Yatırım Forumu dijital olarak gerçekleştirildi. DEİK açıklamasına göre, Ticaret Bakan Yardımcısı Gonca Yılmaz Batur, Bulgaristan Ekonomi Bakan Yardımcısı Yana Topalova, DEİK Başkanı Nail Olpak, DEİK Türkiye-Bulgaristan İş Konseyi Başkanı Zeki Sarıbekir, BSMEPA Direktörü Boyko Takov ile Türkiye ve Bulgaristan iş dünyası temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen forumda, yatırım ve iş fırsatları ele alındı.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Ticaret Bakan Yardımcısı Gonca Yılmaz Batur, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle ticari faaliyetlerin önemli ölçüde yavaşlaması sebebiyle dünya ekonomisinin olumsuz bir dönemden geçtiğini aktardı. Batur, Türkiye ve Bulgaristan arasındaki ticaret hacminin salgının olumsuz etkileri nedeniyle bu yıl bir daralma gösterdiğini belirterek, iki ülke arasındaki ticaret potansiyelinin salgının olumsuz etkilerini kısa sürede etkisiz kılacağını ve ticaret hacmini yeniden eski seviyelerine geleceğine inandığını vurguladı.

ÜÇÜNCÜ ÜLKE PAZARLARINA ORTAK YATIRIM

Sınır kapılarındaki sorunların çözümü için iş birliğinin önemine işaret eden Batur, Türkiye ve Bulgaristan'ın arasındaki karşılıklı yatırımları artırmak ve ayrıca üçüncü ülke ve pazarlarda ortak yatırımlar yapmak için her türlü çabayı göstermeye kararlı olduğunu ifade etti. Batur, Bulgaristan’ın Türkiye’nin Avrupa’daki en önemli ticari ortaklarından biri konumunda olduğuna dikkat çekerek, salgın döneminde Bulgaristan ile ekonomik ve ticari alandaki ilişkilerin geliştirilmesinin ayrı bir anlam kazanacağını kaydetti.

TÜRKİYE BULGARİSTAN’IN STRATEJİK PARTNERİ

Bulgaristan Ekonomi Bakan Yardımcısı Yana Topalova da Türkiye’nin Bulgaristan’ın ileri gelen stratejik partnerleri arasında yer aldığını belirterek, Kovid-19 pandemisinin sadece ekonomileri etkilemekle kalmadığını, ikili ticari ve yatırım ilişkilerini de etkilediğini aktardı. Topalova, Türkiye’nin Bulgaristan’ın ilk 10 doğrudan yatırımcı ülkeleri arasında yer aldığına dikkati çekerek, “Dünyadaki salgının olumsuz sonuçlarına rağmen Bulgaristan mali ve makroekonomik yönden istikrarını sürdürmektedir. Bulgaristan, son zamanlarda tüketim ve yatırımları artırmayı başardı. Haziran ayı başında Bulgaristan, Bankacılar Birliğine dahil oldu. Uluslararası kredi kuruluşları da bu durumu olumlu karşılayarak, kredi realitemizi Balkanların en yüksek seviyesine çıkardı.” ifadelerini kullandı.

Sanayi parkları ile ilgili yasaya değinen Topalova, “Sanayii parkları, yatırımcılar için bir alt yapı hazırlayarak, yeni imkânlar yaratacaktır. Yatırımların gerçekleştirilmesi için büyük potansiyel bulunuyor. İki ülke iş dünyası için otomotiv, elektrik, makine üretimi, ulaştırma, lojistik, IT, tekstil, kimya ve gıda sektörlerinde imkânlar bulunuyor. Bulgar ve Türk iş dünyası ortak işletmeler kurarak, üçüncü ülke piyasalarında iş birliği yapabilirler. Özellikle tıbbi malzeme, tıbbi cihaz konusunda üçüncü ülkelere açılabilirler. Dinamik ve gelişen ortamda, pandemi ortamında özellikle partnerliklerimiz önemli. Çabalarımızla daha fazla faydalı sonuçlar elde edelim.” açıklamasını yaptı.

PANDEMİ SONRASI ORTAK HAREKET

DEİK Başkanı Nail Olpak ise Kovid-19 pandemisinin bazı kavramların hayatımızda daha fazla değişmesine yol açtığını dile getirerek, dijitalleşme, glokalleşme, ulaşılabilirlik ve güven kavramlarının önemine dikkati çekti. Özellikle pandemi sonrası komşu ülkelerle birçok alanda ortak hareket etmenin önemini daha çok kavradıklarını dile getiren Olpak, “Daha çok iş birliği yapmamız gerekiyor. Hedeflerimiz çerçevesinde turizm başta olmak üzere, otomotiv, makine, bilgi-iletişim teknolojileri ve kimya gibi alanların yanı sıra alt yapı, inşaat, eğitim, mobilya gibi sektörlerde de iş birliği noktasında daha fazla kafa yorabiliriz.” ifadelerini kullandı.

Olpak, Bulgaristan’ın Türk yatırımcılar için en önemli yatırım noktalarından bir tanesi olduğuna işaret ederek, “Bu dönemde Bulgaristan iş dünyasının da Türkiye’ye ilgisinin artması oldukça önemli. Daha fazla Bulgar firmayı Türkiye’de görmek istiyoruz. Bu Avrupa’ya açılma konusunda da bir fayda sağlayabilir. Özellikle Kuzey Afrika ve Orta Doğu pazarına erişmek isteyen Bulgar firmalar Türkiye’de önemli avantajlar bulacaklardır. Yıllardır sevgi bağıyla birbirimize tutunmuş Türkiye ve Bulgaristan iş dünyası temsilcileri olarak dostluğumuzun yanı sıra, ticaret ve yatırım ilişkilerimiz ile ortaklıklarımızı daha fazla artırmak için tüm cesaretimizle yol alacağımıza inanıyorum.” yorumunda bulundu.

İKİ ÜLKE BİRBİRİNİ TAMAMLIYOR

DEİK/ Türkiye- Bulgaristan İş Konseyi Başkanı Zeki Sarıbekir de Türkiye ve Bulgaristan iş dünyası olarak, bu zorlu süreçte dostlukla birlikte, ticaret ve yatırım ilişkilerini geliştirmek amacıyla bu forumu düzenlediklerini ifade etti. Sarıbekir, “Türkiye ve Bulgaristan farklı ama birbirini tamamlayan nitelikte avantajlara sahip iki ülke olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"İş birliğimiz, geliştireceğimiz ortak üretim ve iş modellerimiz bu yeni düzende güçlü bir şekilde var olmamızı sağlayacaktır. Bu dönemde ciddi ticari daralmalar yaşanmış olsa da birlikte çalışarak hızla ticaretimizi geliştirebiliriz. DEİK Türkiye-Bulgaristan İş Konseyi olarak, kardeş ülke Bulgaristan’ın stratejik öneminin farkındayız ve ekonomik ilişkilerimizi hak ettiği noktaya getirmek için çaba sarf etmeye gayret ediyoruz. Bulgaristan hem Avrupa’ya hem de dünyaya erişim noktasında önemli imkânlar sunuyor. İş Konseyi olarak gerek Bulgaristan’da faaliyetleri bulunan Türk yatırımları ile gerekse de iki ülke arasında iş yapan Türk ve Bulgar firmalarımız ile yakın iş birliği ve iletişim içerisinde olmak gayesiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz."

28 Kasım 2020 Cumartesi

MAKEDONYA İLE TİCARET HACMİNDE HEDEF 1 MİLYAR DOLAR



Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-Kuzey Makedonya İş Konseyi Başkanı Bilal Kara, Türkiye ve Kuzey Makedonya arasındaki ticaret hacmi hedefinin 1 milyar dolar olduğunu belirterek, "Özellikle inovatif, yenilikçi, katma değeri yüksek ürünlere yapılacak yatırımlar, eğitim, bilişim, yeni teknoloji sahalarında yapılacak atılımlar, her iki ülkenin ticaret hacmini güçlendirecektir" dedi.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-Kuzey Makedonya İş Konseyi Başkanı Bilal Kara, AA muhabirine yaptığı açıklamada, son yıllardaki verilere göre, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Makedonya Cumhuriyeti arasındaki ticari ilişkilerin olumlu bir şekilde seyretmeye devam ettiğini söyledi. Kara, Kuzey Makedonya Devlet İstatistik Ofisi'nin 2019 verilerine göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti'nin 8'inci en büyük ticaret ortağı konumuna yerleştiğini ve kalıcı olarak Kuzey Makedonya Cumhuriyeti'nin en fazla ticaret hacmine sahip olduğu ülkeler sıralamasında en ön sıralardaki yerini koruduğunu söyledi.

Kuzey Makedonya için Türkiye'nin, çok önemli bir ticari partner ve geleneksel olarak en önemli pazarlardan biri olduğunu vurgulayan Kara, "Bağımsızlığından bu yana neredeyse tüm yıllarda Türkiye ile ticaret hacmi sürekli olarak artmakta fakat henüz gerçek potansiyeline ulaşamamıştır." dedi. Kuzey Makedonya'nın Türkiye ile dış ticaretinin, Türkiye lehine yıldan yıla değişen bir ticaret fazlasıyla sonuçlandığını aktaran Kara, ticaret fazlasının geçen yıl 365,5 milyon dolar olarak gerçekleşerek en yüksek seviyesine ulaştığını kaydetti.

Kara, Kuzey Makedonya'nın hala birçok açıdan bakir bir pazar niteliği taşıdığını ifade ederek, "Türk mallarının hemen hemen tüm sektörlerde rekabet imkanı bulunmaktadır. Türk ihracatının artırılması konusunda özellikle işlenmiş her türlü gıda ve tarım ürünü, taze sebze ve meyve, inşaat malzemeleri, tekstil ve hazır giyim, makineler, otomotiv ana ve yan sanayi, ilaç, tıbbi malzemeler, beyaz eşya, mobilya, kozmetik ve kişisel bakım ürünleri, hijyenik ürünler, elektronik ürünler, klimalar gibi sektörlere ağırlık verilmesinin olumlu sonuçları olacaktır." diye konuştu.

İŞ YAPMA KOLAYLIĞI AÇISINDAN 10'UNCU SIRADA

Bilal Kara, Dünya Bankası'nın Doing Business (İş Yapma Kolaylığı) 2019 raporuna göre, Kuzey Makedonya'nın, iş yapma kolaylığı açısından 190 ülke içerisinde 10'uncu sırada yer alarak Balkanlarda bu konuda en başarılı ülke durumunda olduğunu belirtti. Türkiye için Kuzey Makedonya'nın iyi bir yatırım pazarı olduğunu vurgulayan Kara, özellikle son yıllarda Kuzey Makedonya'nın Avrupa ve Atlantik kurumlarına entegrasyonuna yönelik adımların ülkeyi çok daha ilgi çekici bir pozisyona soktuğunu söyledi.
Kara, Kuzey Makedonya'daki Türk yatırımlarının son 13-14 yılda hızla arttığına işaret ederek, "Makedonya'da Türkiye sermayeli yaklaşık 100 yatırımcı bulunmakta ve bu firmaların gerçekleşen ile planlanmış olan toplam yatırım tutarı 1,2 milyar avroyu aşmıştır. Türk firmaları bugün itibarıyla bankacılık, eğitim, sağlık, inşaat, tarım, tekstil, perakende, ticaret, sağlık ve turizm gibi çok farklı sektörlerde önemli yatırımlar yapmaktadır." dedi.

Kuzey Makedonya'da üretim teknolojisinin eski, girişimci gücünün zayıf ve sermaye birikiminin yetersiz olduğuna bakıldığında hemen hemen bütün sektörlerin potansiyel yatırım alanları olarak görülebileceğini ifade eden Kara, Türk firmaları açısından özellikle yaş meyve ve sebze üretimi, gıda işleme sanayi, otomotiv yan sanayi, bilişim teknolojileri, tekstil, deri, konfeksiyon sektörleri, her türlü makine imalat sanayi, madencilik, inşaat malzemeleri ve elektrik üretiminin başlıca yatırım ve ticaret alanları olarak sıralanabileceğini bildirdi.

KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜNLER CAZİP YATIRIM

Türkiye-Kuzey Makedonya İş Konseyi Başkanı Kara, Türkiye ve Kuzey Makedonya arasındaki ticaret hacmi hedefinin 1 milyar dolar olduğunu belirterek, "Özellikle inovatif, yenilikçi, katma değeri yüksek ürünlere yapılacak yatırımlar, eğitim, bilişim, yeni teknoloji sahalarında yapılacak atılımlar, her iki ülkenin ticaret hacmini güçlendirecektir." dedi.
Kuzey Makedonya Cumhuriyeti'nin hem coğrafi konum hem de Balkanlar, Avrupa ve eski Sovyet ülkeleri ile halihazırda bulunan serbest ticaret anlaşmaları sayesinde bu ülkede üretilen ürünlerin bu üçüncü pazarlara da sunulması imkanı bulunduğunu aktaran Kara, metal ve elektrik sektöründe, enerji, inşaat, kimya, sanayi, eczacılık, turizm alanlarında yüksek iş birliği potansiyeli olduğunu söyledi. Doğrudan yatırımları karşılıklı artıracak politikaların geliştirilmesi gerektiğine işaret eden Kara, şunları kaydetti:
"Burada da sanayi mallarındaki sıfır gümrük vergisi uygulaması, tarım ürünleri ticaretindeki gümrük vergilerinin kaldırılması ve iki ülke arasındaki serbest ticaret anlaşması kapsamına alınması çok büyük önem taşımaktadır. Birçok Türk yatırımcısının enerji üretimi ve dağıtımı, tarım, hayvancılık, konaklama, inşaat sektörlerdeki yatırımlara yönelik araştırma ve hazırlıkları devam etmektedir. Vergi hukuku ve diğer mevzuatlardaki yeni reformlar, bürokrasinin iş hayatında azaltılması yönünde yapılan çalışmalar, adalet ve vergi sistemindeki yeni düzenlemeler sayesinde Kuzey Makedonya'da Türk yatırımları yakın gelecekte çok daha hızlı artacak ve potansiyeli olan her sektöre yayılacaktır."  (AA)

ARNAVUTLARIN DİNMEYEN YARASININ ÖYKÜSÜ: ÇAMERYA

Bugüne kadar Arnavutluk’u kim yönettiyse ya Çamerya meselesine nasıl yaklaşacağını bilememiş ya da Yunanistan'la başını derde sokmak istemediğinden bu sorunun dillendirilmesinde kekelemiştir.

Arnavutların kendi topraklarındaki refahı adına Osmanlı Devleti’nin varlığının kritik önemi, Osmanlı’nın dağılma süreciyle çok derinden hissedilmeye başlanmıştı. Geniş bir coğrafyaya yayılan ve yerleşen, Osmanlı Devleti içinde önemli yönetici kademelerde bulunan Arnavutlar, imparatorluğun bir parçası olarak, gerilemenin etkisiyle bu büyük ve güçlü devlet içindeki etkinlerini de yitirmeye ve kendi kabuklarına çekilmeye başlamışlardı. Osmanlı Devleti’nin resmi olarak yıkılmasından birkaç yıl önce Balkanlarda yaşanan gelişmeler neticesinde bağımsızlığını ilan eden Arnavutluk’un sınırları içinde kalabilen bazı Arnavutlar talihliydi. Arnavutların yaşadığı bölgelerin büyük bir çoğunluğu ise asırlık Osmanlı Devleti’nin son demlerinde, dönemin güçlerinin keyfî kararları sonucunda komşu Balkan ülkelerine dahil oldular.

Osmanlı Devleti resmen yıkılmış olsa da barış içinde yaşadığı ve yaşattığı çok uluslu köklü medeniyetin izleri fiilen varlığını sürdürmekte. Ulus devletler resmen kurulmuş ve sınırlar çizilmiş olsa bile fiilen kurulamamıştır; ya da böyle olması çirkin emellerini gerçekleştirmek adına bazılarına daha münasip görünmüştür. Neticede bazı milletler başka devletlerin sınırları içinde azınlık olarak kalmış ve kabul edilmişlerdir. Osmanlı Devleti’ni emperyalist düşünceleri önündeki en büyük engel olarak gören güçler ya bu sonucu göremediler ya da medeniyet tasavvurlarında insan hayatının ve çekilecek sıkıntıların hiçbir önemi yoktu. Bu milletlerden biri de Arnavutlardı. Onlar çileye maruz kaldılar, zulüm gördüler, etnik vahşet yaşadılar, yollara düşmek zorunda kaldılar, topraklarını, evlerini, servetlerini, Arnavut ve Müslüman oldukları için bırakmak zorunda kaldılar. Bu soykırım ve etnik nefretin acılarını ise en çok Çameryalılar çekti. Özellikle İslam dinine mensup olanlara yönelik geçtiğimiz asrın ilk yarısında başlayan milliyetçilik hareketleri sonucunda, şiddet ve vahşet dolu olaylar neticesinde ata topraklarından kovuldular. Yunanlar tarafından unutkanlığın empoze edilmesi ve olayları örtbas etme çabası, Arnavut siyasi sınıfının bu konuyu gündeme getirmeye gücünün olmaması, Çamerya sorununun mutlak reddine yönelik eski Yunan taktiğinin başarıya ulaşmasını sağladı.

Bugüne kadar Arnavutluk’u kim yönettiyse ya Çamerya meselesine nasıl yaklaşacağını bilmemiş ya da güney komşusuyla başını derde sokmak istemediğinden Çamerya meselesinde kekelemiştir. Sorun hiçbir zaman gerektiği gibi gündeme getirilmemiş, çözümüne ilişkin bir beklenti bile oluşmamıştır. Çamerya meselesi iki devlet arasında çözüm bekleyen hassas bir konu olmaya devam etmiştir. Şimdiye kadar bu meselenin çözümüyle ilgili somut ve samimi bir adım atılamamıştır.

Zorla göç ettirilen Çameryalıların torunlarının vatanlarını ziyaret etmelerine, atalarının hâlâ ayakta kalan veya yıkılmış evlerine gitmelerine ya da zorla ele geçirilen mülklerini yeniden almalarına izin verilmiyor. Çamerya’da kalanlar düzenli bir biçimde Yunanlaştırmaya (helenizasyon) maruz kaldıklarından, bugün çoğunluğu Ortodoks inancına mensup. Yunan devleti konu Çameryalılara geldiğinde aşırı hassas ve ihtiyatlı olmuş, ne kadar küçük olursa olsun, sorunlarının çözülmesi için iyimserliğe yer bırakmamıştır. Aynı ülke, Arnavutluk’taki Yunan azınlık söz konusu olduğunda yerli yersiz haklar isteyerek uluslararası hukuktan uzak, orantısız ve dengesiz bir tutum ortaya koymaktadır.

ÇAMERYA’NIN KISA TARİHİ

Çamerya 1913 yılı öncesinde Arnavutluk’un en güney ucunda, İyon denizinin doğusunda, kuzeyinde Konispol, güneyinde Preveze olmak üzere Yunan sınırını oluşturuyordu. 1913 yılındaki Londra Büyükelçiler Konferansı’nda Çamerya Yunanistan’a bırakılacaktı. O andan itibaren soykırım dalgaları yaşanacak, bunlar İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, yani 1944-1945 yıllarında doruk noktasına ulaşacaktı. Yunanistan yeni bir demografik gerçeklik oluşturmak için, Çamerya halkını korkutma ve uzaklaştırma yolunu seçecekti.

Ancak her zaman olduğu gibi bugün de, Yunanistan’ı kim yönetiyorsa Çamerya sorununun varlığını inkâr etmektedir. Münferit çabalara rağmen, Arnavut makamları hiçbir zaman konuyu ikili müzakere masasına getirme cesaretini gösterememiştir.

Arnavut-Yunan ilişkilerini araştıran tarihçi Bekir Meta Anadolu Ajansı’nın Arnavutça yayınında bu ilişkiler hakkında yaptığı değerlendirmede, 1913 yılında Çamerya’nın önde gelen 72 aile reisinin katledilmesiyle, ilk soykırım faaliyetlerinin bu dönemde kayda geçtiğini anlatıyor. Güçlü bir etnik kıyım dalgasının on yıl sonra Lozan Antlaşması’nın ardından gerçekleştiğini, ardından İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında devam ettiğini aktarıyor.

Çamerya’da yaşanan son etnik kıyım ise en trajik olanıydı. Zorla göç ettirme, katliamlarla birlikte 27 Haziran 1944 yılında başladı ve bir sonraki yılın Mart ayında sona erdi. Tüm Müslüman Çameryalılar evlerini terk etmeye ve Arnavutluk’a sığınmacı olarak gitmeye mecbur bırakıldılar. Binlercesi ise Yunan etnik vahşeti sonucunda öldürüldü. Prof. Dr. Bekir Meta’ya göre, 35 bin kişi bu etnik gözü dönmüşlük neticesinde soykırıma maruz kaldı. Soykırımdan kurtulabilen Çamerya Arnavutları ise zor şartlarda Arnavutluk’a sığınmacı olarak geldiler.

Müslüman Çameryalılar tarafından boşaltılan yerleri, Yunan hükümeti tarafından getirilen Yunanlar aldı; yerlerin isimleri değiştirildi, Yunanlaştırıldı. Çamerya’nın gerçek sahiplerinin evleri sonradan getirilen bu Yunanlara kendi mülkleriymiş gibi verildi. Çameryalılar etnik kıyıma maruz bırakılmıştı; bu kıyım dini inanç temelinde, aralarında seçicilik yapılarak gerçekleştirilmişti: Müslüman olanlar özellikle seçilmişti. Ancak her zaman olduğu gibi bugün de, Yunanistan’ı kim yönetiyorsa Çamerya sorununun varlığını inkâr etmektedir. Münferit çabalara rağmen, Arnavut makamları hiçbir zaman konuyu ikili müzakere masasına getirme cesaretini gösterememiştir.

ARNAVUT SÖZLÜĞÜNDE ÇAMERYA

Çamerya hakkında yayımlanan ansiklopedi üzerine konuşmadan önce, Arnavutlar tarafından terk edilmek durumunda kalan bu en güneydeki Arnavut vilayeti hakkında daha fazla bilgi vermemiz gerekiyor. Arnavut Sözlük Ansiklopedisi’nde yer alan bilgilere göre, Çamerya İyonya kıyıları boyunca uzanan, kuzeyde Pavla (Şales) nehrinden, güneyde Preveze körfezine kadar 107-108 kilometre uzunluğunda, güneyde Kurilla dağlarına ve Paramithi’ye (Aydonat) kadar 3 bin 900 kilometre karelik bir alanda, yüksekliği bin metreden fazla olmayan tepe ve dağlara çevrili bir yerdir. Filat, İgumeniça (Reşadiye), Lurai Margiliç, Arta, Paramithi, Parga ve Preveze şehirleri Çamerya’nın merkezî yerleri olarak biliniyor. 1913 yılındaki Londra Büyükelçiler Konferansı, Arnavut devleti sınırları içinde Müslüman halkın yaşadığı Dişat, Yanyar, Konispol, Markat, Ninat, Şales, Verve ile Ortodoks halkın yaşadığı Çiflik, Mursi ve Xarra köylerini Yunanistan’a bıraktı. Bu saydığımız yerler geri alınmışsa da Çamerya ve Çameryalılar kaderlerine terk edilmiştir.

Çam ve Çamerya, İlir kabilesi olan Sesprotyalıların yaşadığı Sesprotya’dan geçen Tyamis nehrinin antik ismiyle bağlantılı bir yer. Çamerya Osmanlı döneminde Delvina ve Yanya sancağında yer almaktaydı. Yukarıda bahsi geçen yayındaki bilgilere göre, bölgenin nüfusu 95 ila 110 bin arasında değişiyordu. Yunan çeteleri 1854 ve 1878 yıllarında Çamerya’ya saldırmış, fakat yerel halkın silahlı direnişiyle karşılaşmış, sonunda geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Onların başaramadığını, 1913 yılındaki Büyükelçiler Konferansı göz açıp kapayana kadar gerçekleştirmişti. Bu neticenin ardından Yunan hükümetleri binlerce Çameryalıyı Anadolu’ya doğru sürmüş ve bu sürgünler İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda da devam etmişti.

İBRAHİM DAVUT BEYDEŞATİ’NİN ESERLERİNDE ÇAMERYA

Topraklarından sürülen, istenmeyen ve zulüm gören bir toplum olarak Çameryalıların trajik kaderine ilişkin delillere, Geleceğin Alternatifi Vakfı (ALSAR) tarafından kısa süre önce yayımlanan ansiklopedik eser eklendi. Söz konusu yayın, ALSAR Vakfı’nın ulusal meseleleri ele alan yazar ve eserlere yönelik “açık kapı” politikası doğrultusunda ortaya çıktı. Vakfın bu gibi eserlerin yayımlanmasına yönelik gayreti, vatansever duruşunun bir neticesi ve milli meselelere bakışının somut bir delilidir.

İşgal yılında (1913) Çamerya genelinde, çoğu Arnavut olmak üzere 120 bin kişi yaşıyordu. Dönemin güçlü Avrupa ülkelerinin temsilcileri, yüzde 85’i Müslüman olan Çameryalıların haklarını hiçe sayarak, en nefret edilen Atina-Fener Haçlı işgalcilerinin boyunduruğunu takarak, lanetli Büyükelçiler Konferansı aracılığıyla baltayı sapladı.

Çamerya’nın tanınmış ailelerinden birinin mensubu olan İbrahim Davut Beydeşati (Hoca) hayatının büyük kısmını, doğduğu toprakların tarihiyle ilgili malzemenin toplanması ve “Güney Arnavutluk genelinde yolculuk: Çamerya” adlı eserin yayımlanmasıyla sonuçlanan bir metnin derlenmesine adadı. 923 sayfalık ansiklopedinin başında bazı alıntılara rastlıyoruz. Yazarın bu alıntılardan ilham aldığı görülüyor: “Kendi geçmişini tanımayan bir millet ya çocuktur ya da akılsızdır. Bunu hor gören bir millet de kaybolmuş bir millettir”, “Geçmişini bilmeyen bir millet, kendi geçmişinin yaşadığı sefaletlere maruz kalmaya mahkumdur!”

Zengin bir dil kullanan yazar, girişteki dört satırla söz konusu ansiklopedik eserin ne olduğunu anlatmaktadır. Yazar burada ansiklopedinin, 300 yıldan fazla Arnavut olarak adlandırılan en güneydeki İlirlerden, onların atalarının topraklarından, onların örnek teşkil eden vatanseverliklerinden ve topraklarını savunmalarından, seçkin savaşçı özelliklerinden ve bölgedeki yaşamlarında meydana gelen olaylardan bahsediyor.

Yazarın eserinde Çamerya halkına ait isimleri, yerleri, olayları, kültürel özellikleri, okulları, dini yapıları, çeşitli kurumları, dernekleri, haritaları ve fotoğrafları bulmak mümkün. Eser, tarihte zengin ve son derece bereketli zamanlar yaşasa da, netice itibariyle ancak adını yaşatabilmiş vatandaşlar için son derece talihsiz bir Çamerya’dan haberdar ediyor bizleri.

Eserde Çamerya’ya adanan ses, feryat diğer tüm seslerden daha yüksek çıkıyor. Çameryalıların dramını anlamak adına çok önemli olan birinci paragrafı burada paylaşmakta fayda var: “Çamerya Arnavut topraklarının en güney kısmını teşkil ediyor. Altı aylık özverili bir savunmadan sonra (18 Ekim 1912-7 Mart 1913), 10-13 Mart 1913’te Çamerya saldırgan Yunan askeri birliklerin elinde kaldı. İşgal yılında (1913) Çamerya genelinde, çoğu Arnavut olmak üzere 120 bin kişi yaşıyordu. Dönemin güçlü Avrupa ülkelerinin temsilcileri, yüzde 85’i Müslüman olan Çameryalıların haklarını hiçe sayarak, en nefret edilen Atina-Fener Haçlı işgalcilerinin boyunduruğunu takarak, lanetli Büyükelçiler Konferansı aracılığıyla baltayı sapladı. Bunlar hiçbir şeyden çekinmeden, açık bir şekilde tüm insani, ulusal hakları ve uluslararası anlaşmaları ihlal ettiler. Kırk iki yıl boyunca [devam eden] bu hüküm, kendini Arnavut olarak bilen, öyle kalmaya çalışan ve kendini, malını ve toprağını bu kara kölelikten kurtarmak için elinden geleni yapan tüm Çameryalıları ortadan kaldırdı.”

Arnavutluk’taki az sayıda kişi gibi söz konusu yazar da FETÖ suç örgütü ve onun Türk ordusundaki hizmetkarları tarafından kalkışılan başarısız darbe girişimine karşı sert bir duruş sergilemektedir. Ansiklopedi’nin 834. sayfasında, bu trajik olayın faillerine yönelik son derece isabetli bir tanımda bulunan, Türkiye’nin gerçek bir dostunun tepkisi yer almaktadır.

Adlandırmalar, konumlar, aidiyetler, hedefler, geçmiş, devletin idari birimleri, tepeler, boylar, düzlükler, kaynaklar, akarsular, ırmaklar, göller, denizler, koylar, körfezler, limanlar, adalar, iklim, bitki örtüsü, yaban hayatı, ekonomi, hayvancılık, tarım, zanaatlar, ticaret ve pazarlar, yol ağı, tarihi olaylar, giysiler, dini inançlar, ahlaki nitelikler… Bunların hepsi Çameryalıları ifade eden bütünün ayrılmaz birer parçaları.

Ansiklopedide Çameryalıların dini yaşantısı, ana şehirlerdeki cami sayısı, cami isimleri, camileri inşa edenlerin isimleri, Konispol gibi medrese isimleri, Arvanitler, Çamerya ve Yanya’daki Yahudiler, Evliya Çelebinin Çamerya ve Molosya seyahatlerinden bahsedilmekte. Çameryalı kadınlar ve onların yaşı ve medeni durumuna göre belirlenen toplumsal konumu analiz edilmekte, Kristo Frasheri’nin “Çamerya Tarihi” gibi Çamerya hakkındaki eserler eleştirilmekte.

Yazar Osmanlı dönemiyle ilgili şunları ifade ediyor: “Çamerya, Yanya ile diğer Arnavut vilayetleri gibi Osmanlı saltanatına dahil edilir edilmez, tarih ve tarih öncesi yolculuklarında ilk kez ‘Arnavutluk’ adı altında tek bir birim halinde bir araya getirildiler”. Her türlü ideolojik virüsten etkilenmiş farklı tarihçiler tarafından karartılmış aynı dönem hakkında yazar, eserin 838. sayfasında şunları ifade ediyor: “Gerçek tarih kaynaklarına göre, Türk-Arber ortak hakimiyeti olduğu tereddütsüz kanıtlanan yaklaşık 500 yıllık Osmanlı hakimiyeti sırasında, Arberler ve onların selefleri olan Arnavutlar, bilinçli bir şekilde Osmanlı saltanatı içinde kaldılar. Komşu gaspçı hayranı olan güçlü Avrupalı hükümetler, 100 yılı aşkın kötü eylemleriyle bu hayati gerekliliği yok etmeyi başardılar. Arberler Türklerle kardeş, hatta görüldüğü üzere neredeyse onlarla bir oldular. Başka bir yerde ifade ettiğim gibi, söz konusu tamamen gerekli kaçınılmazlık, Arberler ve Türklerin aynı düşmana sahip olduklarının farkına varmalarıyla olarak ortaya çıkmıştır”. 850. sayfada Arberlerin Osmanlı saltanatındaki altı iyiliğine yer verilirken, bunun ardından Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Arnavutluk ziyareti sırasında söylediği “Arnavutluk biz Türkler için ikinci vatandır” ifadeleri yer alıyor. Çamerya ansiklopedisinin yazarı, bundan daha titiz bir tanım yapılamayacağının altını çizmektedir.

Arnavutluk’taki az sayıda kişi gibi söz konusu yazar da FETÖ suç örgütü ve onun Türk ordusundaki hizmetkarları tarafından kalkışılan başarısız darbe girişimine karşı sert bir duruş sergilemektedir. Ansiklopedi’nin 834. sayfasında, bu trajik olayın faillerine yönelik son derece isabetli bir tanımda bulunan, Türkiye’nin gerçek bir dostunun tepkisi yer almaktadır.

İBRAHİM DAVUT BEYDEŞATİ

İbrahim Davut Beydeşati Hoca, ölümü 1940 yılında İtalyan-Yunan savaşının başlatılması için kullanılan Davut Hoca’nın oğludur. Hayatı boyunca zorluk ve sıkıntılarla uğraşan İbrahim Davut Beydeşati Hoca, Çamerya için araştırmaktan ve yazmaktan hiç geri durmadı. Yaşlılığına rağmen umudunu, inancını ve azmini hep diri tuttu. Yıllar boyunca yayımlanan binlerce makalesinin dışında, yazar ve eş yazar olarak onlarca kitap yazdı. En son yayımlanan “Güney Arnavutluk genelinde yolculuk: Çamerya” adlı eserindeki bir özelliğinden bahsetmek gerek. Bu eser, hak ettiğini düşündüğü şey için, sert ve keskin bir dil kılıcıdır. Bu has Çameryalı böyle konuşuyor!

[Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu olan Mehdi Gurra Geleceğin Alternatifi Vakfı (ALSAR) başkanıdır]

(Mehdi GURRA /AA)  

27 Kasım 2020 Cuma

KURULUŞ OSMAN ARNAVUTLARIN GÖNLÜNDE TAHT KURDU


ARNAVUTLUK’TA KURULUŞ OSMAN RÜZGARI!

Türkiye’de olduğu gibi yurtdışında da ilgi ile izlenen Türk dizisi Kuruluş Osman,  Dünyanın birçok farklı coğrafyasında gündem olurken Arnavutluk'un en çok izlenen dizisi oldu. İkinci sezon yayınına ülkenin önde gelen kanalı TV Klan'da 'Osmani' ismiyle başlayan ve haftanın iki günü Prime Time'da ekrana gelen 'Kuruluş Osman', bölüm başına ortalama yüzde 40 izlenme oranıyla reytinglerde birinci sırada alıyor. 'Kuruluş Osman'da Osman Bey, Savcı Bey ve Dündar Bey'i tam anlamıyla ipten aldı. Dizi Türkiye’de #VatanSevgimiz etiketiyle sosyal medyada da büyük ses getirerek trendlerde yer aldı. Kuruluş Osman dizisinde Osman Bamsı, Dündar Gündüz, Bala Hatun, Aygül Ayşe Hatun, Boran Kongar Cerkutay, Abdurrahman Dumrul, Ayaz Hazal Hatun, Nikola Flatyos, Demirci Davud, Aksaçlı, Ertuğrul Bey, Lena, Kumral Abdal, Savcı gibi karakterler dikkatleri üzerine çekti.

OBA YAŞAMINDAN CİHAN İMPARATORLUĞUNA

ATV’de yayınlanan Kuruluş Osman dizisinde ağabeyinin yokluğunda Kayı Obası'nı idare eden Dündar Bey, otağ ahalisi ve beylerle birlikte Kulucahisar Tekfuru Yorgopolos'u ziyarete gider. Maksadı Ertuğrul Bey'in kurduğu ilişkiler çerçevesince bir ticaret ve güvenlik anlaşması yapmaktır. Kuruluş Osman'ın baş karakteri O, kömür karası gözleriyle, gaza ve hürriyet ateşini tutuşturacaktı. Adı, Ertuğrul Gazi oğlu Osman'dı… Karanlığın içinde ona yol gösteren "aşk" oldu… Kan ve gözyaşıyla sulanan topraklarda, gök ekini gibi biçilen; yedi göğü, yedi yeri, dağları, denizleri aşacak bir milletin rüyasını "aşkla" gördü. Gücünü kılıcından değil, "aşktan" aldı… Zorbalığa adaletle; köleliğe hürriyetle direnen, tarihin gördüğü en büyük imparatorluğa adını "aşkla" verdi. 72 milleti kıran bozuk düzene karşı başkaldırı, mazlumların sessiz çığlığına umut, Kuruluş'un adı oldu… Kuruluş Osman… 400 çadırlık bir obadan, "ilahi aşkla" kurulan bir cihan imparatorluğuna yürüyüşün hikayesi olarak açıklanmıştır. 

KURULUŞ OSMAN OYUNCU KADROSU

Kuruluş Osman dizisinin oyuncu kadrosunda Burak Özçivit, Nurettin Sönmez, Ragıp Savaş, Emre Basalak, Özge Törer, Buse Arslan Akdeniz, Açelya Özcan, Yiğit Uçan, Burak Çelik, Çağrı Şensoy, Celal Al, Tolga Akkaya, Atilla Güzel, Yeşim Ceren Bozoğlu, Erkan Avcı, Seçkin Özdemir, Ahmet Yenilmez, Cüneyt Arkın, Tamer Yiğit, Seray Kaya, Emin Gürsoy,  Kanbolat Görkem Arslan, yer almakta.

BURAK ÖZÇİVİT

Diriliş Ertuğrul dizisinin yeni bir serisi kabul edilen Kuruluş Osman Bey dizisinde Ertuğrul Gazi'nin en küçük oğlu Osman Bey'i Burak Özçivit canlandırıyor. 24 Aralık 1984 tarihinde İstanbul'da dünyaya gelen Burak Özçivit aslen Gaziantep'lidir. 

YİĞİT UÇAN (BORAN)

Yiğit Uçan, 11 Aralık 1987 tarihinde İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Aslen Bosna Herseklidir. Şimdilerde Atv ekranlarında yayınlanan Kuruluş Osman dizisinde Boran karakterine hayat veren Yiğit Uçan, 1.70 metre boyunda, 72 kilo ve Yay burcudur.

NURETTİN SÖNMEZ (BAMSI)

Nurettin Sönmez 24 Temmuz 1978 tarihinde İstanbul'da doğmuştur. İlk defa Mavi Kelebekler adlı diziyle ekranların karşısına çıkan Nurettin Sönmez, daha sonra Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam'da ve Diriliş:Ertuğrul adlı dizide oynamıştır.

RAGIP SAVAŞ (DÜNDAR)

Ragıp Savaş, 24 Ekim 1966 tarihinde İzmit'te dünyaya gelmiştir. 1986 yılında girdiği Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nü 1990 yılında yüksek dereceyle bitirerek mezun olmuştur. Bakırköy Belediye Tiyatroları'nda birçok tiyatro oyunu ve müzikalde rol aldı.

EMRE BASALAK (GÜNDÜZ)

Emre Basalak, 28 Nisan 1979 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı'ndan mezun olmuştur. Hacettepe Üniversitesi Oda Tiyatrosu ve Devlet Tiyatroları'nın ardından, 2002 yılında ise profesyonel olarak İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda çalışmaya başlamıştır.

ÖZGE TÖRER (BALA HATUN)

Özge Törer, 1998 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Muğla Sıtkı Kocaman Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü'nde eğitimini sürdürmektedir. Şimdilerde, ATV ekranlarında yayınlanmakta olan Kuruluş Osman dizisinde Bala Hatun karakterine hayat veren Özge Törer, 1.68 metre boyunda, 56 kilo ve Koç burcudur.

BUSE ARSLAN AKDENİZ (AYGÜL)

Buse Arslan, 29 Aralık 1992 tarihinde İstanbul'da dünyaya gelmiştir. 2016 yılından beri iş adamı Kazım Akdeniz ile evli Buse Arslan, 1.68 metre boyunda, 55 kilo ve Oğlak burcudur.

AÇELYA ÖZCAN (AYŞE HATUN)

Açelya Özcan, 28 Haziran 1986 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Oyunculuk kariyerinin yanı sıra müziğe de ilgili olan Açelya Özcan, Cem Köksal Müzik Atölyesi'nde şan ve armoni eğitimi aldı. Özcan, 2005 yılından beri Sovereign Symphony isimli progressi ve rock grubunun vokalistliğini yapıyor.

26 Kasım 2020 Perşembe

MAKEDONYA İLE BULGARİSTAN ARASINDA GOTSE DELÇEV KRİZİ

Kuzey Makedonya'nın, Avrupa Birliği (AB) üyelik müzakereleri Yunanistan’dan sonra şimdi de Bulgaristan engeli ile karşılaştı. Osmanlı İmparatorluğu’na karşı mücadelede hem Kuzey Makedonya hem de Bulgaristan’da “milli kahraman” olarak görülen Gotse Delçev’in hangi ülkenin tarihi kişiliği olduğu tartışması yüzünden Sofya, Brüksel’in Üsküp ile başlatacağı tam üyelik müzakerelerini engelleme tehdidinde bulunuyor. AB’de geçen hafta büyükelçiler seviyesinde düzenlenen toplantıda Bulgaristan temsilcisi, Gotse Delçev’in ülkesinin tarihi kahramanı olduğunu ve Bulgaristan’ın Kuzey Makedonya’daki tarihi köklerinin kabul edilmemesi halinde Üsküp ile başlanacak tam üyelik müzakerelerini Sofya'nın veto edeceğini bildirdi. İki ülke arasında kurulan akademik komisyon, tarihin iki tarafta da farklı yorumlanması yüzünde bu anlaşmazlığı bitirme konusunda bir türlü başarıya ulaşamadı. (EURONEWS)

 

ANADOLU EFES SIRBİSTAN’DA KIZILYILDIZ MTS'Yİ 75-64 YENDİ

Başkent Belgrad'daki Aleksandar Nikolic Spor Salonu'nda oynanan karşılaşmanın ilk çeyreğini 16-14 önde geçen lacivert-beyazlı ekip, soyunma odasına da 40-36 üstün gitti. İkinci yarıda farkı açan ve final periyoduna 67-50 önde giden Anadolu Efes, salondan 75-64 galip ayrıldı. Avrupa Ligi'nde bir maçı eksik olan Anadolu Efes, 6. galibiyetini elde etti. Sırp temsilcisi karşısında 15 üç sayılık atışta isabet bulan lacivert-beyazlı ekipte, Shane Larkin 18, Adrien Moerman 17 ve Krunoslav Simon 11 sayı kaydetti. (HABERTÜRK)