1 Ağustos 2018 Çarşamba

ATİNA YANGINININ ARDINDAKİ GERÇEKLER

Geçtiğimiz pazartesi Attika’nın üstüne kıyamet sahnelerinde tasvir edilen musibetler yağdı. Bu kıyametin ilk işaretini sabah saatlerinde Atina Havaalan’ından kızımı Avustralya’ya uğurlarken gördüm. Güçlü bir yanık kokusunu duyup başımı göğe kaldırdım. Sadece kalın, yükselen dumanın sebep olabileceği; gündüzleri tutulma anlarında yaşanabilecek bir karanlığın sardığı beyaz-sarı renk olacakları haber veriyordu. Akşamüstü haberler yağmaya başladı. Doğu Attika’daki pek çok akrabamızın ve dostumuzun evi harap olmuştu. Orman yangını, konutların bulunduğu sahile doğru hızlıca yayılıyordu, Mati’deki yerleşimlere ulaşımı engellemiş ve Rafina kasabasının Atina’yla bağlantısını kesip kasaba sakinlerini denize kaçmaya zorlamıştı. Kayıplar hakkındaki ilk bilgiyi, siyasî hareketimiz DiEM25’e bağlı aktivistlerden aldım. Alevler aynı sokaktaki diğer evler gibi onların da Mati’deki evlerini mahvetmişti; canlarını kurtarmak için güç bela kaçmışlardı. Kapı komşuları yok olmuştu; ertesi sabah, komşuların birbirine sarılmış ölü bedenlerini bulduklarında, üç yaşındaki kızlarının ortalarında yattığı yürek parçalayıcı sahneye tanık olmuşlardı. Uğursuz haberler devam etti. Evleri yıkılan bir arkadaşımız ve kocası, kayıplar arasındaydı. Falezlerin kenarında oturan bir akraba, evi yandığında 70 metreden kayalıklarla dolu suya atlamak zorunda kalmıştı, neyse ki balıkçılar tarafından kurtarıldı. Ancak aynı uçuruma kaçan 26 kişi suya atlayamadan alevli dumanlara yenik düştü. Bu satırları yazarken kesin olmayan kayıp sayısıyla beraber, resmî açıklamalara göre 81 kişi hayatını kaybetmişti. Ne desem kifayetsiz.

KOLEKTİF KUSUR
Bu olay neden gerçekleşti? Kuru geçen kış çok sayıda kavrulmuş ağaç ve çalılık bıraktı; sıcaklığın 39 dereceye ve rüzgar hızının saatte 130 kilometreye ulaştığı bir günde felâket patlak verdi. Ama bizim Kara Pazar’ımızda, Yunanistan devleti ve toplumunun kronik hataları hava durumuna eklenince orman yangını korkunç bir cehenneme dönüştü. Yunanistan’ın savaş sonrası ekonomik modeli; tüm arazilerde (vadiler ve çam ormanları da dahil) anarşik, plansız gayrimenkul gelişimine dayanıyordu. Bu da bizi, herhangi bir gelişmekte olan ülke gibi, yazın ölümcül orman yangınlarına ve kışın aniden bastıran sellere (sadece geçen kış, eski bir dere yatağına inşa edilen evlerdeki 20 kişi hayatını kaybetti) karşı savunmasız bıraktı. Doğal olarak da kolektif kusurumuza, Yunan devletinin benzeri olaylar karşısındaki ebedî hazırlıksızlığı yardım ve yataklıkta bulundu: Yaz ve kış boyunca kırlarda ve ormanlarda biriken bu kurumuş odunlar temizlenmedi. Yerleşim sakinleri için acil durumda kaçış yolları açılmadı ve gözetim sağlanmadı. Buna ek olarak oligarşinin olağan suçları da söz konusu; kumsalları özelleştirme amacıyla villaların etrafındaki yolların denize ulaşımının hukuksuzca kesilmesi gibi. Konuştuğum görgü şahitleri, zenginlerin kendileri ve deniz arasına ördüğü dikenli telleri aşmaya çalışırken ölen ya da ağır yaralanan pek çok kişi olduğunu ifade ettiler. Son olarak, insanlığın kolektif suçu önemli rol oynadı. Bu felaket bize, aptallığımızı cezalandıran doğa olaylarının küresel ısınmanın hızlanmasıyla birlikte ne kadar tehlikeli hâle geldiğini gösteriyor.

HÜKÜMETLERİN KLASİK AÇIKLAMASI: KUNDAKÇILAR
Yunanistan’ı vuran her orman yangınında olduğu gibi Hükûmet yine kundaklama şüphesine dikkat çekti. Cinayeti göz ardı edemeyeceğim için, ben ikna olmadım. Yunan hükûmetleri geleneksel olarak vurguncuları, kundakçıları, teröristleri ve hatta yabancı casusları suçlamayı daha uygun bulmuştur. Bu türden kışkırtıcı açıklamalar haberlerde üst sıralarda yer bulurken, resmî makamlar hazırlıksız yakalandıklarını itiraf etmekten kaçınıyorlar. Uygun yasa ve güvenlik mevzuatını çıkarıp güçlendirmede başarısız kaldıklarını kabul etmekten imtina ediyorlar. Yangına müdahaledeki başarısızlıkta Yunanistan’da devam eden Büyük Bunalım’ın ve kemer sıkma politikasının rolü ne oldu? İtfaiye teşkilatı, yurttaş koruma kuruluşları, ambulans servisleri ve hastaneler oldukça az sayıda personele sahipti. Şimdikinden üç kat fazla sayıda itfaiye memurumuz ve yangın söndürme uçağımız olsaydı bile yangın durdurulamazdı. Çünkü Yunanistan’da kamu hizmetlerinde, toplumda on yıldır küçülme görülüyor ve küresel ısınmayla daha da beter hâle gelen bir felakete insanların kendini manevi olarak hazır hissetmesi çok zor beklenebilirdi.

AB’NİN TİMSAH GÖZYAŞLARI
Gazeteciler bana Avrupa Birliği’nin yardım edip etmediğini soruyorlar. Gerçek şu ki biz AB’ye katılmanın öncesinde ve sonrasında ve drahmiden euro’ya geçerken asıl yıkıcı yangınları yaşadık. AB bize bu alevlere karşı hiç yardım etmedi, zaten kendi ajandasında da yardım yoktu. Ayrıca AB, Yunan toplumunun 70 yıldır çevreye verdiği zarardan ya da orman yangınından sorumlu tutulamaz. Fakat geçtiğimiz on yılda Yunanistan’dan resmî alacaklı Troika’nın – Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF – Yunan devletini bu türden felaketlerde ihtiyaç duyacağı kaynaklardan ve kapasitelerden mahrum ettiği su götürmez bir gerçek. Aynı gazeteci soruyor: Öyleyse, Atina’nın isyan etmesi ve kemer sıkma politikası ile Yunanistan’ın bekası için zararlı bütçe kesintilerine son vermek için uygun zaman değil mi? Elbette! Troika’ya karşı koyup çılgın tasarruf önlemlerine ve Yunanistan’daki insanlık krizine sebep olan toplumsal politikalara son vermek için her an uygundur! Geçtiğimiz on yılda Yunanistan, yangınlarda ve sellerde yitirdiğinden daha çok insanını AB’nin yol açtığı trajedi yüzünden yitirdi. 2011’den bu yana 20 binden fazla insan intihar etti. AB’nin Yunanistan’a dayattığı ekonomik bunalım sebebiyle çalışma çağındaki her on Yunan’dan biri göç etti. Yangında kaybettiklerimiz için Brüksel’in timsah gözyaşı dökmesini bekliyorum; keza Yunan hükûmetinden de benzeri bir ikiyüzlü tavır takınmasını. Ancak her gün yaklaşık 100 kişinin öldüğü Yunanistan’da örgütlü insan düşmanlığına son verecek bir adım atılmasını beklemiyorum. Avrupa çapındaki ilericiler örgütlenip yerel düzeyde sorumluluğu kabul edene ve AB düzeyinde birleşip baskı kurana dek bir şey değişmeyecektir. Tabii, Yunanistan’ın Altın Şafak, İtalya’nın Lega hareketlerini, Almanya’nın Hıristiyan Sosyal Birliği ve Almanya için Alternatif Partisi, Sebastian Kurz Hükûmeti ve Leh-Macar liberalizm karşıtı birliği gibi nefret saçan siyasal oluşumların güçlenmesi istisna. Yunanistan’daki orman yargınları, Avrupalılar olarak bizlere kolektif sorumluluğumuzu trajik bir şekilde hatırlatma görevi görüyor.

(AZINLIKÇA)
Yunanistan eski Maliye Bakanı ve Atina Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olan Yanis Varoufakis’in 26 Temmuz 2018’de project-syndicate.org’ta çıkan yazısı.

ÇEVİRİ:
Oğul Tuna / Medyascope 

31 Temmuz 2018 Salı

TÜRK YILDIZLARI BÜKREŞLİLERİ BÜYÜLEDİ


Romanya’da gelenekselleşen ‘Büyük Birlik’ etkinliklerinin 100. yıl kutlamaları binlerce Romen’in katılımıyla gerçekleşti. Bu yılki etkinliklerin en gözde ekibi ise Türk Hava Kuvvetleri'nin akrobasi timiydi. Kutlama etkinlikleri kapsamında organize edilen 10. Bükreş Uluslararası Hava Gösterileri etkinliklerine katılan Türk Yıldızları’nın göklerde sergilediği şov izleyenleri büyüledi. Üç yıl aradan sonra dördüncü kez Bükreş semalarında gösteri yapan Türk Yıldızları'nı izleyenler arasında Romanya Senato Başkanı Calin Popescu Tariceanu, Romanya Dışişleri Bakanı Teodor Meleşcanu ile Türkiye'nin Bükreş Büyükelçisi Osman Koray Ertaş da vardı. Türk uçaklarının etkinlik sonrası izleyicileri Romanya bayraklarıyla selamlaması ise büyük coşkuya neden oldu.

30 Temmuz 2018 Pazartesi

ATİNA'DAKİ YANGIN FACİASINDA CAN PAZARI YAŞANDI


Yunanistan'da başkent Atina'nın 40 kilometre doğusundaki Mati'de yaşanan yangın faciasına ait yeni görüntüler ortaya çıktı. Görüntülerde yüzlerce kişinin alevlerden kaçarak kıyıya kadar ulaştığı ve ateşten korunmak için suya girdiği görülüyor. Yangında evini ve arabasını kaybede Kallia isimli bir kişi AP'ye verdiği mülakatta, "Resmi bir bilgilendirme yoktu. Evime ulaştım ve komşularımın bahçe hortumlarıyla evlerini ıslattıklarını gördüm. Neyin geldiğini bilmiyorlardı. Onları bilgilendirmeseydim, onlar da alevlere yakalanacaktı. Hiç kimseden hiçbir bilgi gelmedi. Ne polis, ne itfaiye. Kimse insanlara, 'Kaçın, yanacaksınız' demedi" ifadeleriyle yetkili makamları eleştirdi. Yunanistan'daki yangın felaketinin ardından yaklaşık 700 kişi, sığındıkları plajlara yanaşan botların yardımıyla kurtarılmıştı. Ancak yangında hayatını kaybeden 86 kişi içerisinde denizde boğulanlar da olduğu iddia ediliyor. (HABERTÜRK)

18 Temmuz 2018 Çarşamba

FRANSA'DAN SIRBİSTAN'A AB SÜRECİNDE SARI KART


Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2025 yılına kadar müzakere programında karar verilen konular yerine getirilmediği takdirde Sırbistan'ın Avrupa Birliği'ne (AB) üye olamayacağını belirtti
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Elysee Sarayı'nda gerçekleştirilen görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenlendi. Sırbistan'ın AB üyeliği için çözülmesi gereken konularda bu ülkeye yardım etmek istediğini dile getiren Macron, "Bu tarihi otomatik kriter olarak görmemiz gerektiğini düşünmüyorum. 2025 yılına kadar (müzakere) programında karar verilen konular hakkında hiçbir şey yapılmadığı takdirde, Sırbistan'ın Avrupa Birliği'ne girme şansı yok." dedi. Macron, Sırbistan'ın AB'ye üyelik müzakerelerinin etkili olması temennisinde bulundu. "2025 yılında her şey planlandığı gibi yapılmış olursa evet (Sırbistan üye olabilir)." diyen Macron, yakın zamanda Sırbistan'a bir ziyaret gerçekleştireceğini belirtti. Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic ise "Macron'un hemen üye olabileceğimizi söylese de Belgrad ile Priştine arasındaki sorun çözülmeden, adalet sistemi reforme edilmeden ve diğer konular hakkında çalışmalar yapmadan Sırbistan AB'ye üye olamayacak. Dolayısıyla sorunlarımızı çözmeliyiz. Bu yapılmazsa (AB üyeliği) olmaz." diye konuştu. Batı Balkan ülkelerinden Sırbistan, AB ile üyelik müzakerelerini yürütüyor. Avrupa Birliği (AB) Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, şubat ayında Batı Balkanlar stratejisini açıklamış, Batı Balkanlar'da yer alan ülkelerin AB üyeliği için 2025 tarihi üzerinde bir tartışma olduğunu söyleyerek, "2025 net bir tarih değil ama bu gerçekçi bir perspektiftir." demişti.
https://www.haberturk.com/macron-dan-sirbistan-in-ab-uyeligine-sartli-evet-2063179 

17 Temmuz 2018 Salı

ZAGREB'TE YER YERİNDEN OYNADI

2018 Dünya Kupası'nda tarihinde ilk kez ikinci olan Hırvatistan Milli Futbol Takımı, başkent Zagreb'de büyük bir coşkuyla karşılandı. Organizatörler, Ban Jelacic Meydanı'nda 500 binden fazla taraftarın karşıladığı futbolcular büyük gösteriler eşliğinde kente girdi. Hırvatistan Havayolları'na ait özel uçakla Zagreb'deki Franjo Tudjman Havalimanı'na gelen milli takım kafilesine, Hırvatistan hava sahasına girdikleri andan itibaren Hava Kuvvetlerine ait uçaklar da eşlik etti.
https://www.haberturk.com/dunya-kupasi-ikincisi-hirvatistan-i-500-bin-kisi-karsiladi-2062024-spor/3

15 Temmuz 2018 Pazar

HIRVATLARIN HÜZÜNLÜ VEDASI. ZAGREB'TE YAS VAR

Dünya Kupası Finali'nde Fransa, Hırvatistan'ı 4-2 mağlup ederek dünya şampiyonluğuna ulaşırken beklentilerin üstüne çıkarak adını finale yazdıran Hırvatistan’da yas var. Futbolcuları başta olmak üzere tüm Hırvat halkı maç sonrası adeta yasa bürünürken, başken Zagreb sokakları ise üzüntünün adresiydi. 6 gollü çılgın maçta Fransa'nın golleri Mandzukic (kk), Griezmann (p), Pogba ve Mbappe'den geldi. Hırvatistan'a Perisic ve Mandzukic'in sayıları yetmedi. Beşiktaşlı Domagoj Vida, Hırvatistan formasıyla 90 dakika sahada kaldı.  
https://www.haberturk.com/fransa-hirvatistan-maci-canli-izle-trt-1-canli-izle-2018-dunya-kupasi-finali-canli-yayin-2059648-spor


12 Temmuz 2018 Perşembe

ANAKARAMIZIN KULAÇ MESAFESİNDE, RÜZGARA KARŞI TÜKÜRMEYİN !..

Ege Denizi uzun zamandır devam eden Yunan tacizleri ve ada işgalleri nedeniyle sık sık gündemimize gelmekte.Hele bir de Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos’un meydan okumaları var ya, sinirleri iyice germekte.Bursa KOBİ dünyasının duayenlerinden Hüseyin Taşpatlatan’ın Ege’de tekne turu davetini aldığımda durumu yerinde inceleme fırsatı doğdu.Haberci aşkımın dürtüsü ile de balıklama atladım.Eh ne de olsa Yunanistan’ın Ege Denizi'nde yürüttüğü gerginliği arttırmaya yönelik faaliyetleri yerinde inceleyecektimEn son Didim açıklarındaki bir kayalık nedeniyle sorun yaşamış, iyi komşuluk ilişkilerimiz yerini gerilime bırakmıştı.İstanbul’dan yola çıktığımda aklımda hep bunlar vardı.Ayvalık Limanı’nda Endless 1’in (Sonsuzluk 1) güvertesine adım atıp ertesi gün ‘’Vira bismillah’’ dediğimizde karacı bir milletin çocuğu olarak denizcilikteki iddiamı da ortaya koymak arzusundaydım.Bu duygu ve düşüncelerle kaptanımız Hüseyin Taşpatlatan’ın miçosu olarak kadroya dahil olup işe sıfırdan başlıyorum.İlk gün kısa yollu bir karşılama partisi vardı ve kaptana buraya kadar eşlik eden Özcan Çabuk’un meraklı soruları beni şaşırtmadı.Eh ben de boş dururmuyum hiç.Teknemiz hakkında bilgi derliyorum.Endless 1 Alman üretimi.
2008 yılında inşaa edilmiş ve Bavaria 42 modelinden.Buyo 13, eni ise 4 metre.Tek gövde yelkenli diye tabir edilenlerden.Derinliği 1.9 metre, ağırlığı 8.5 ton.Üç kamaralı, iki banyolu.Motor gücü 55 hp.Mazot tankı 250 litrelik ve 500 litrelik temiz su ile, 150 litrelik pis su tankına sahip.Seyir sürati ise 7 deniz mili.İlk miçoluk derslerimi alıp göndere sancağı çekiyorum ve Kaş’a kadar sürecek yolculuğumuzda kararlı duruşumla göz dolduruyorum.İlk tekne ve liman deneyimim gece Ayvalığın en güzel mekanlarından biri olan Şirinkent İpek Restoran’da devam ediyor.Buradan güneşin bir başka battığını söyleyebilirim.Özcan beyin organize ettiği ortamda Ayvalık başta olmak üzere Ankara ve İstanbul’dan yeni dostluklar ediniyoruz.Yolculuk yapmanın en güzel yanlarından biri de bu.Yeni yerler görmek, yeni yüzler tanımak keyif verici.Sabah Özcan beyi Bursa’ya uğurlayıp 07.30’da demir alıyoruz.Gemimiz Ayvalık’tan Ege’ye doğru süzülürken mutluluktan uçuyorum.Gece yağan yağmur ve gök gürlemeleri nedeniyle teknede uyuma becerisi gösteremesem de kaptanın kendinden emin ve vakur duruşu güvenimi pekiştiriyor.Alibey Adası’nı sağımıza alıp ağır ağır ilerlemeye başladığımızda denizin karaya benzemediğini kısa zamanda öğreniyorum.Denizin büyüsü yerini zorlu bir mücadeleye bırakıyor.Önce 13 metrelik teknenin altından hafif bir ses geliyor.
Kaptanın telaşından ben ne olduğunu anlamaya çalışırken, kuma oturuyoruz.Eh acemiyiz de şanssızlığın bu kadarı da fazla.Kaptan ileri geri, sağa ve sola manevra yaparak saplandığımız kumdan kurtulmaya çalışıyor.Ancak nafile bir uğraş, teknemiz milim kımıldamıyor.Önce balığa çıkan Ayvalıklılardan biri yardımımıza koşuyor.Onun ve bizim çabalarımız da yeterli olmayınca çaresiz liman aranıyor ve destek isteniyor.
Gelen daha güçlü bir balıkçı teknesinin bizim tekneyi çekmesi ile karaya oturduğumuz yerden nihayet kurtuluyoruz.Ancak siz gelin bir de bana sorun bu uğraşı.Kaptanımız buraya 4-5 kez geldiğini ama ilk defa böyle bir durum yaşadığını belirterek dümeni daha derin sulara kırıyor.Böylece teknenin neresi sancak, neresi iskele ve deniz fenerinin ne tarafından geçmek gerek kısa zamanda öğreniyorum.Eeee, ne demişler, bir musibet bin nasihatten evladır.Kaptanımızın planına göre her gün yaklaşık 10 saat yol alacağız ve her gece ayrı bir limanda konaklayacağız.Setur’un Çeşme Altınyunus’taki marinasına ulaştığımızda akşam güneşi ufukta kaybolmak üzereydi.Daha ilk gün yaşadığımız aksiliğin ardından kolum kanadım kırılmışken, dikkatli gözlemim sayesinde seyir esnasında kaptana aktardığım doğru bilgi ile övgü alıyorum.Balık çiftliklerinin denizin ortasında, bu ıssız yerde ne işi var diye düşünmeyin, deniz her an sürprizlere açık.Bu nedenle gözünüzü ufuktan ayırmayacaksınız ve 4 değil 14 açacaksınız.İlk günkü yolculuğun ardından Çeşme limanında vazgeçseydim, denizcilik kariyerim başlamadan bitecekti.Kaptanımızın aktardığına göre bu şekilde davrananların oranı oldukça yüksekmiş.Limanda yeni bir dostluğun daha kapısını aralıyoruz.‘Kaloma’ adındaki teknesiyle tam karşımıza demirlemiş olan İstanbullu pilot Hakan Ege pozitif ve yüksek enerjisi ile bizi de etkiliyor.
Akşam yemeği için Çeşme’ye indiğimizdeki şaşkınlığımız görülmeye değerdi.Hani in cin top oynamıyordu ama gördüğümüz Çeşme daha önce adım atmakta zorlandığımız tatil beldesine hiç benzemiyordu.Biz bu yıl tatilciler sınavdı, seçimdi derken zamana ayak uyduramamış diye düşünürken asıl sürprizi Kuşadası’nda yaşayacaktık.Akşam yemeğinin ardından çarşıyı bir baştan bir başa geçerek boş, neredeyse müşterisiz dükkanların rengarenk vitrinlerinde oyalana oyalana uzun bir tur atıyoruz.Marina’ya vardığımızda arkadaşlarından yeni ayrılan Hakan beyin de bize katılması ile kısa bir durum değerlendirmesi yapıyoruz.Hepimizin ortak kaygısı turizmin içler acısı hali ve yaşanan sıkıntı oluyor.Çeşme ki Ege ve özellikle de İzmir’in yükünü alan bir tatil beldesi.Ancak Haziran’ın sonu olmasına rağmen tatilciler ortada yok.Sabah bizden çok önce demir alacak olan Hakan kaptan izin isteyince bize de kamaraların yolu görünüyor.Sabahın ilk ışıkları ile yelken aldığımızda Çeşmeliler uykunun göbeğinde henüz.Rüzgarın gücünü de kullanarak kendimizi Ege’nin maviliklerine bırakıyoruz.Uzun ve kendine yetebilmeyi de öğrendiğim bu yolculukta zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varamıyorum.Kaptanım etrafı ve rotayı bir iyice kontrol ettikten sonra ara sıra dümeni bana bırakıp kısa molalarında yorgunluk atıyor.Bu anlarda kendimi Barbaros gibi hissediyorum.Sanki insanoğlunun bilinmeyene yelken açan ilk temsilcisi gibiyim.Ege’nin engin sularındaki bu rotamız nispeten sakin, sessiz ve kendi zaman dilimindeki dinginliğinde.
Ara sıra uzaklarda büyük yük gemileri ile yolcu feribotları görünüyor.Bazen de rotamız yakın olmasa da başka yelkenliler ile kesişiyor.Akşamüzeri güneş Ege’nin batısında kendi sonsuzluğuna evrildiğinde Kuşadası ufukta beliriyor.Sanki en uzun gün ve rota idi.Kendimle baş başa kaldığım bu yolculukta bol bol düşünüyor ve ruhumu rüzgara savuruyorum.Nihayet marinadayız ve demirliyoruz.Gemiyi yıkayıp tuzundan arındırdıktan sonra bu akşam yemeğimizi teknemizde yemeye karar veriyoruz.Deniz yeni dostluklar demek dedik ya.Kaloma’yı arıyor gözlerimiz.Hakan bey de bize katılacağını beyan edince soluğu markette alıyoruz.Yol arkadaşlığı güzel komşulukla birleşince akşam yemeği ve gece muhteşem bir ana dönüşüyor.Bu arada kaptanımız Hüseyin beyin kuzeni Onur Taşpatlatan da ekibe en genç üye olarak dahil olunca miçoluk görevimde kıdem alıyorum.
Sohbetin ve yemeğin ardından Hakan bey ile vedalaşıp Kuşadası gecelerine akıyoruz.Ancak kısa bir süre sonra Çeşme’dekinden beter bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.Kordon bomboş adeta.Her yer sessiz.Hiç alışık olmadığım bir Kuşadası.Barlar sokağı ile çarşı içi de aynı durumda.Şaşkınlığımızı esnaflarla paylaşıyorum.Aktarılan bilgi ise beni daha da huzursuz ediyor.Kuşadası ve bölge tam 3 yıldır böyle imiş.Esnaf kan ağlıyor.Birçokları kirayı bile ödeyemez durumda.Bir KOBİ başkanı olarak işin bu boyutu canımı sıkıyor, üzülüyorum.Bu arada buraya da doluşan Suriyeliler’in bir çoğunun seyyar satıcılık yaptığını öğreniyor ve tanık oluyorum.Gece saat 01’i göstermesine rağmen birçok mağaza açık ve çaresizce müşteri bekleyişindeler.
Marina yetkilileri bu yıl gelen tekne sayısında da büyük düşüş olduğunu belirtiyor.Sabah yeni bir gün ve biz teknemizle üçlemiş olarak demir alıyoruz.Rotamız Samos (Sisam), yani Yunanistan.Kahvaltıyı Sisam’da yapma niyetindeyiz.Şu ana kadar hep karasularımızda yol aldığımız için uluslararası hukukun, kıta sahanlığının ve 12 mil sınırının anlamını kavramış değiliz.Ama çok geçmeden öğreniyoruz.Denizcilik farklı bir kültür.Haritaya bakarak konum ve yön tayini yapmayı öğrenmeden sakın ola ki bir tekneye adım atmayın.

Büyük Menderes Deltası Milli Parkı karşısında kalan Sisam,Türkiye'ye en yakın Yunan adası.Kuşadası’nın da yer aldığı Dilek Yarımadası bünyesindeki milli park ile burun buruna.Türk ana karasına 1.5 kilometre mesafede.Sisam 1453'te Osmanlı hakimiyetine girmiş.Yani İstanbul ile birlikte aynı zamanda Türk toprağı olmuş.
Ancak Osmanlı’nın ege ve Akdeniz’deki gücünün çökmesiyle 1832’de belirsiz bir sürece sürüklenen ada özerk yönetimi ile 1912 yılına kadar kısmen bizim sayılmış.Bu tarihten sonra da Yunanistan’a dahil edilmiş.Ada antik çağlardan beri yetiştirilen üzümleri ile biliniyor ve ünlü matematikçi Pisagor'un da doğduğu yer.
Anadolu’nun coğrafik konumunu inceleyenler bu adaların bizim için ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu göreceklerdir.Bu nedenle Türkiye ile Yunanistan’ın fır hattı olarak da adlandırılan 12 millik karasuları sorunu hiç bir zaman çözümlenebilecek durumda değil.Türk turistlerin son yıllarda gözdesi haline gelen Yunan adaları içerisinde en çok ilgi gören Sisam.Türkiye'ye en yakın ada olması nedeniyle her gün yolcu gemileri karşılıklı sefer yapıyor.Midilli dahil bu adaların geçimi ve iaşesi Türkiye’den sağlanıyor.Zaten Yunanca adı Samos, ya da Türkçe adıyla Sisam’ı kelime olarak incelediğimizde buranın anakaradaki Samsun Dağları’nı uzantısı olduğunu ve adını da buradan aldığını anlayabiliriz.Yolculuğumuzun bu anına kadarki bölümünde hiç hissetmediğimiz sınır sorunu bugün karşımıza çıkıyor.Sisam'ın makiyle örtülü dağları görünmeye başladığında adanın bize bakan taraftaki en uç noktasında sallanan Yunan bayrağını farkediyorum.Dilek Yarımadası ile Sisam’ın arasında yeralan dar boğaza doğru ilerledikçe uzaktan birkaç küçük balıkçı teknesi görünüyor.Daha uzaklarda ise Kuşadası yönünden gelip bizi geçen yolcu gemisi var.Sonradan Yunan kıyı korumasının sivil unsurları olduğuna hükmettiğim sayıları üçü geçmeyen, birbirine oldukça uzak noktadaki bu birer kişilik balıkçı teknelerini el sallayıp geride bıraktığımızda koylardan birinden bir sürat motoru çıkış yapıyor.Dilek Yarımadası ile Sisam’ın arasındaki  bin 650 metrelik mesafenin neredeyse tam yarısında boğazın ortasındaki Bayrak Adası önlerindeyiz.Bayrak adası Türk ileri karakolu niteliğinde ve tepede bayrağımız dalgalanıyor.Birden bir helikopter sesi duymaya başladım ve ardından kendisini de gördüm.Dilek Yarımadası' nın doğu ucundan beliren askeri helikopterimiz rutin denetimlerinde olmalı.Çünkü önceki yıllarda bu boğaz can yelekleri ile dolu olurmuş.Türkiye tarafından, Dilek Yarımadası uçlarından denize giren iyi bir yüzücünün 300-400 kulaç atarak Sisam’a ulaşabileceği belirtiliyor.Gece yüzerek Sisam’a geçen sığınmacılar geride bazen hayatını kaybetmiş yol arkadaşları ile bu can yeleklerini bırakırmış.Ancak AB ile varılan anlaşma sonucu Türkiye denetimlerini sıkılaştırınca sular durulmuş ve buraları yeniden turistlere kalmış.Ancak Dilek Yarımadası'ndaki İlyas Ağa Karakolu ile Sisam Akra Gatos arasında boğazda tanık olduğum kıyı koruma ve denetimlerden biz de kısa zamanda nasibimizi alıyoruz.

Sancağımıza çektiğimiz Yunan bayrağı Sisam önlerinde bir hücumbot tarafından göz hapsine alınmamıza engel değil.Uzaktan süratle yaklaşan ve bizim rotamıza kilitlenen hücumbot yanımıza geldiğinde güvertesindeki tam teçhizatlı komandolar tarafından göz hapsine alınarak inceleniyoruz.Ancak kaptanımız kararlılıkla Sisam’a doğru seyredince bir süre bizimle birlikte seyredip bizi selamladıktan sonra adaya doğru dümen kırıyorlar.Heyecanlanmadık desem yalan olur.Portekiz bayrağı olduğunu düşündüğüm kırmızı yeşil renkli armadası ile yanımızdan geçip giden CHR kodlu hücumbotun varlığı Atina’nın ilan ettiği hassas bölgede olduğumuzun işareti.Yunanistan arkasına AB’yi de almış bizi gözlüyor.Sadece gözlese iyi karşımıza aynı zamanda Avrupa Birliği olarak da çıkıyor.Yunanistan yarımadası ile Anadolu yarımadası arasında bulunan ve toplam alanı 23 bin kilometrekare kadar olan 3 bine yakın ada ve adacığa yönelik ihlal iddiaları ile Ege Denizi üstünde zaman zaman yaşanan it dalaşı daha uzun süre devam edecek gibi.Göreve geldiğinde ‘’Ege ne Yunanlıların ne de Türklerin. Balıklarındır’’ diyen Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras sonradan tavır değiştirip işi Türkiyeyi NATO’ya şikayet etmeye kadar götürse de fiili durum değişmiyor.Biz Sisam limanına giriş yaptığımızda telsiz cayırtıları sürse de aldırmıyoruz.Kaptanımız bizi karşılamak için bekleyen ‘Amcaoğlu’ ile görüşüyor.Ancak devam eden anonslardan kısa sürede burada kahvaltı yapma fikrinden vazgeçiyoruz.

İç limanda manevra yapıp gerisin geri tornistan ediyoruz.Açığa çıkıp motoru rölantiye aldığımızdan 10 dakika sonra aynı limandan çıkış yapanSoner Amcaoğlu’nun kılavuz kaptanlığındaki Salamis bordolayacakmış gibi bize yaklaşıyor.Kısa bir selamlaşmanın ardından kendisini takip etmemizi istiyor ve biz de onun peşi sıra seyrediyoruz.Türk karasularına dümen kıran kaptanlarımıza niye böyle yaptıklarını saygımız gereği sormuyorum bile, çünkü durum ortada.Dilek yarımadasının en güzel ve aynı zamanda askeri karakolumuzun bulunduğu küçük koyunda demirliyoruz.

Amcaoğlu Hüseyin kaptanın eski dostu.Denizin ortasında iki dostun kucaklaşmasına tanık olmak ne muhteşem bir an.Ordan burdan derken zaman su gibi akıyor.Sohbetin ve muhabbetin zirveye çıktığı kahvaltıda karşılıklı hediye sunumundan sonra kendimizi eşsiz maviliklerin kucağına bırakıyoruz.“Bir yatın olacağına, yatı olan bir arkadaşın olsun daha iyidir” demişler.Çok doğru.Bu sözün doğruluğunu çıktığım gezide ve bu gün daha iyi anlıyorum.Ancak aynı zamanda bu yıl Yunan adalarında yarı yarıya düşen Türk turist sayısının nedenini de.Arkadaşımızın aktardığına göre sadece Türk kıyılarında ve tatil beldelerindeki esnaf değil Yunan adalarındaki otel ve lokanta sahipleri de dertli yani.Günün sürprizini yaşarken bir yelkenli daha gelip demirliyor.Selamlaşmalar denizde ve burada daha bir anlamlı.Onlar da bu cennet koyda kendilerini denizin büyüsüne bırakıp kıyıya doğru yüzerlerken biz Soner kaptanla vedalaşıp yelken alıyoruz.Malumunuz yolumuz uzun.Maviliğin enginliğinde usulca rota tutuyoruz.Akşamın sessizliği kıyılara çökerken biz rüzgarın da kolayımızdan esmesiyle 8-9 knot seyir hızıyla Akyarlar’a ulaşıyoruz.Burada açıkta demirleyip dinleneceğiz.Ancak bu düşüncede olan sadece biz değiliz.Yabancı bandıralı teknelerin de aralarında olduğu on tekneyiz burada.
Sabah tanyeri ağarırken erkenden demir alıyoruz.Henüz güneş bile doğmadı ama kaptanımız bir an önce yol almanın derdinde.Bu arada irili ufaklı Yunan adacıkları nedeniyle Yunan telekomunun kapsama alanındayız.
Siz siz olun otomatik dolaşımla bu denizlerde telefon kullanmayın.Manuel olarak tercih belirtip Türk operatörlerde kalın.Bana 1 saat içerisinde çıkan fatura 100 Türk Lirası.Saatler ilerledikçe kıyılar arasındaki yolumuz da akıyor adeta.Akdeniz’de sayılırız artık.Mükemmel bir gün doğumunun büyüsünde her yer kızıllaşmışken pupa yelken Kos adasını geride bırakıyoruz.Gün ortasında yaklaşırken deve sırtına benzeyen İnce Burun’u dolanıp Datça Yarımadası’nın en güzel koylarından Palamutbükü’nde  kahvaltı için demirliyoruz.Kahvaltının ardından her zamanki gibi Onur ile kendimizi maviliklerin derinliklerine bırakıyoruz.Buraları görünce insanın başka bir yer ve denizde yüzme isteği kalmıyor.Kısa molamızı ve yaşamakta olduğumuz derinliklerin keyfini kaptanın çağrısı ile sonlandırıp soluğu teknede alıyoruz.Eeee, ne de olsa miçoyuz ve çapanın toplanması halatların hazır edilmesi gerek.Gerçi seyir esnasında ve Ekincik koyunda olta salsak da balık yakalayamıyoruz ama gemide Hüseyin kaptanın eli ayağı olduğumuz kesin.Ekincik deyince hemen belirteyim günün ve bu ana kadarki yolculuğumuzun asıl sürpriziydi.


         Akşam gelip çattığında kendimizi Muğla’nın          Ekincik Koyu’ndaki My Marina’ya atınca            adeta büyülendim.
         Böyle bir güzellik olmaz.
         Hemen oracıkta yaşlanmak ve hayata veda            etmek kararı veriyorum.
         Şaka değil.
         Burayı mutlaka görmeli ve yaşamalısınız.  
         Konaklaması bir yana buralardan hiç                    ayrılmamalı insan diye düşünüyorum.
         Yolculuğun son etabına çıkmadan önce                akşam yemeğinde tam bir deniz sofrası kuruluyor ve kendimize balık ziyafeti çekiyoruz.
         Sabahın ilk ışıkları Ekincik üzerinde belirince cır cır böceklerinin hüzünlü şarkıları eşliğinde                              demir alıyoruz.
Kaptanımız bize son bir kıyak yapıp koyda tur attırıyor.Günün son etabında rotamız Kaş.Limana ulaştığımızda gün sona ermek üzere.Hiç rüzgarsız, bunaltıcı bir havada ulaştığımız bu yerde de teknemizi iskeleye bağlar bağlamaz kendimizi denizin kollarına bırakıyoruz.Ancak su çivi gibi.Hiç bu güne kadar yüzdüğümüz denizlere benzemiyor.Yağmur, şimşek ve fırtına ile başlayan yolculuğumuzun sonunda ulaştığımız Kaş limanında tam bir şok yaşıyoruz.Bir haftalık yolculuğumuzun son gecesi ve biz hüzünlüyüz.Sadece bu güzel ve eşsiz yolculuğun sonlanmasından değil elbet.Kıyılardaki işgali ve mimari çirkinliği gördükçe yüreğim burkuldu.Kuş kafesi görünümündeki manzaradan zevk alanlar vardır belki ama benim içim karardı.
Yolculuğumuz sırasında geçtiğimiz her koy ve adada olan mimari çirkinlik ve işgal burada da mevcut.Marina ile otoyol arasındaki çıkıntıya bile gecekondu kondurulmuş.Sabah acele ile kalkıp iki saat sonra bizi almaya gelecek taksi için telaşlanıyoruz.Teknemizi burada bırakacağımız için bir baştan bir başa temizliyoruz.Saatlerimiz 11.30’u gösterdiğinde tam vaktinde bizi Dalaman Havaalanı’na götürecek taksideyiz.Geride hüzünlerimizi bırakarak kıyı boyunca dağlara doğru tırmanan aracımızın içerisinde düşünüyorum.Kapımızı çalan ekonomik sıkıntı buralarda da kendini hissettiriyor.Bunun Yunan adalarına da yansıması var.Evet, tarihin bir cilvesi olarak Yunanlılar ile aynı coğrafyayı paylaşıyoruz.Teneffüs ettiğimiz hava, içtiğimiz su, yüzdüğümüz deniz aynı.Bir de temennim o ki Yunan savunma bakanı gibi çılgınlar iyi komşuluk ilişkilerimizi zedeleyecek adımlar atmaz.
Çok hassas ve nazik bir terazinin dengesindeyiz.
Gerginliği artıracak provokasyonlardan       uzak  durmaları, komşuluk hukukuna uygun olarak hareket etmelerini dilerim.
Daha yeni ortaya çıkan bir videoda Yunan   ordusunun askerlerine nasıl bir yemin   ettirildiğini görünce iğrendim.
Kimsenin ülkemizin egemenlik haklarından taviz verileceğini düşünmesini istemem.
          Tarih kitabının sayfaları bu gibi sorumsuzlukların acı faturaları ile dolu.
          Türk anakarasının kulaç mesafesinde, rüzgara karşı tükürmeyin derim.